Gelir üzerinden alınan vergiler ve özellikler

Yayın Tarihi: 06/03/17 08:00
okuma süresi: 13 dak.
A- A A+
Geçen haftaki yazımda Anayasamızın 75(1) maddesinde "kamu giderlerini karşılamak üzere herkesin mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğu" kuralındaki "mali gücün" uluslararası vergi hukukunda nasıl tanımlandığını ve uygulamada hangi esas ve kıstaslara dikkat gerektiğini açıklamaya çalıştım. Mali gücün sadece gelir unsuru olmadığı, bunun yanında servet ve tüketim unsurlarının da birer mali güç göstergesi olduğunu, ancak bu göstergeler dikkate alınarak vergilendirmeye ilişkin yasal düzenlemeler yapılırken bazı sosyal ve ekonomik içerikli durumlara da gerekli önemin verilmesinin zorunlu bir gereklilik olduğunu vurgulamıştım. Bu arada üç temel vergi göstergesinin içeriğini de özetlemeye çalışmıştım. Bu üç mali güç göstergesinden en önemli olan ve her zaman güncelliğini koruyan gelir üzerinden alınan vergileri düzenleyen Gelir Vergisi Yasası içeriği ile vergilendirme sistemleri hakkında ve bir tür vergi olan Fonların yasal durumuna ilişkin bazı özet bilgiler daha vermeyi yararlı gördüm.

Gelir Vergisinin özelliklerini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:

  • Gelir vergisi dolaysız vergi türünde kişisel bir vergidir.

  • Vergiye tabi gelire sahip gerçek ve tüzel kişi statüsündeki herkes vergi yükümlüsüdür. Ancak, vergiye tabi gelir elde etmek ile vergi ödemek her zaman aynı anlama gelmez. Bu konu ilgili ülkelerin sosyo-ekonomik ve vergi kültürü ile yakından ilgilidir. Ancak, değişmeyen en önemli husus uluslararası vergi ilkelerine bağlılıktır.

  • Belli bir dönemde elde edilen gerçek ve safi gelir (kazanç) miktarı vergiye bağlı yükümlülüğü belirlemektedir. Bu miktardan yasal muafiyetler ve indirimler düşünüldükten sonra vergi matrahı veya vergi zararı saptanmaktadır. Matrah ise üzerinde vergi hesaplamasının yapıldığı parasal miktar veya unsurdur.

Gelir Vergisine tabi gelirler ise şunlardır:

  • Ticari Kazançlar

  • Tarımsal Kazançlar

  • Ücretler

  • Serbest Meslek Kazançları

  • Taşınmaz Mal Satış Kazançları

  • Taşınmaz Mal Sermaye İratları

  • Taşınır Mal Sermaye İratları

  • Gayri Maddi Hak Gelirleri ile Sair Kazançlar

Gelir üzerinden alınan vergilerin vergilendirme yöntemleri ise şöyledir:

  • SEDÜLER Vergilendirme (Scheduler Taxation): Gerçek veya tüzel kişilerin bir vergilendirme döneminde çeşitli kaynaklardan elde ettikleri gelir gruplarından her birinin ayrı ayrı, bağımsız şekilde ve değişik matrah miktarları esas alınarak maktu veya değişken oranlara göre vergilendirilmesidir.

  • ÜNİTER Vergilendirme (Unitary Taxation): Gerçek veya tüzel kişilerin bir vergilendirme döneminde yukarıda belirtilen her türlü gelir kaynaklarından elde ettikleri irat ve kazançların toplamından, bu gelirlerin elde edilmesi için yapılan gerçek giderlerin indirilmesinden ve bir önceki dönemlerin zararları mahsup edildikten sonra bulunacak toplam safi gelirin vergilendirilmesi yöntemidir.

  • ÖZEL vergilendirme (Special Mode of Taxation): Gerçek kişilerin bir vergilendirme döneminde taşınmaz mal sermaye iradlarından (kira vb) ve taşınır mal ve sermaye iradlarından (faiz vb) elde edilen gelir türlerinin yukarıda belirtilen vergilendirme yöntemleri yerine maktu oranlarda, stopaj sistemiyle nakden veya hesaben tahakkuk aşamasında brüt miktar üzerinden tahsil edilen ve kesin vergilendirme şeklinde gerçekleştirilir. Bu yöntem her ne kadar pratik bir yöntem olarak algılansa da vergi adaleti bakımından pek adaletli bir yöntem olmadığı gibi kayıtdışılığa da neden olabilmektedir.

Yukarıda belirtilen ilk iki vergilendirme yöntemi için genellikle "Artan Oranlı" diğer yöntem ise "Tek Oranlı Vergi Tarifeleri" uygulanmaktadır. KKTC'nin dolaysız vergi hukuku, bazı gelir türlerinin bağımsız vergilendirilmesi hariç, üniter vergilendirme yöntemine dayandırılmış olup Artan Oranlı Vergi Tarifesi uygulanmaktadır.

Gelir üzerinden alınan vergiler hakkındaki özellikleri gerek TC ile imzalanan ekonomik protokol ile hükümet programında öngörülen vergi reform çalışmalarında vaat edilen düzenlemelerin gerçekleştirilmesinde belki ilgililere, yetkililere ve uygulayıcılara yardımcı olur düşüncesiyle uluslararası vergi hukukuna ve KKTC vergi hukukuna olanaklar ölçüsünde değinmeye çalışacağım. Bu düzenlemeler dışında sırf vergi toplamak amacıyla başka arayışlara yönelinmesi bizleri daha da gerilere götürür.

Temennim, bu tür bilimsel içerikli görüşlere hükümet edenler ile yöneticilerin gerekli ilgiyi göstermeleri ve geçmiş iktidar yetkililerinin yaptığı gibi bunları görmemezlikten veya anlamamazlıktan gelmemeleridir. Zaten geçmiş iktidarların başına ne gelmişse hep "ben yaparım olur" ve "herşeyi en iyi bilen benim" düşüncesi ile hareket etmek suretiyle hiçbir konu hakkında hiçbir görüş ve öneriyi dikkate almamaktan kaynaklanmıştır. BEN YAPARIM OLUR veya HERŞEYİ EN İYİ BEN BİLİRİM veya hayal gücüne dayalı dünyada sonuçları kanıtlanmamış veya benzeri olmayan yöntemleri uygulama düşüncesi içinde hareket eder ve halkı bir tür "bilinçsiz'' veya unutkan kabul etmek yanında klişeleşmiş bazı ekonomik kelimeler kullanarak beyanatlarda bulunmak KKTC'nin sosyo-ekonomik olumsuzluklarını ortadan kaldırmaz. Unutulmamalıdır ki "herkes ne ekerse onu biçer''. Hükümetlerde de bu gerçek her zaman geçerlidir. Ancak, ne yazık ki olan hep KKTC'nin sosyo-ekonomisine oluyor ki meydana gelen olumsuzlukların her geçen gün düzeltilmesi güçleşmektedir.

Esas olan sadece vergi ödeme gücünün saptanması yanında ülke gerçeklerini ve unsurlarını da dikkate alarak ekonomik faaliyetleri ve yatırımları olumsuz yönde etkilemeyecek vergi, fon ile resim ve harçların makul ve mantıklı düzeyde ancak uluslararası vergi hukuku ilkeleri de dikkate alınarak uygulanmasıdır. Hükümet edenlerin her parasal sıkıntı karşısında elinde bulundurduğu ve geniş yetkiler tanıdığı bazı vergi, resim ile harç yasalarının, özellikle de fon koyma veya fon oranlarını artırma gibi yöntemlere başvurmak KKTC'nin genel ekonomik yapısı ile kısıtlı olan rekabet edebilirlik durumu da dikkate alınarak gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Aksi takdirde konu, "altın yumurta doğuran tavuktan birden fazla yumurta almak için tavuğu kesmeye" benzemiş olur.

Bugünkü uygulamalara bakıldığı zaman o günkü parasal kaynağın yaratılması ve ülke ekonomisinin diğer gerçeklerini dikkate almadan sadece o günkü Bütçe ihtiyacını giderebilmek için her türlü kamu alacaklarına artışlar yapma veya yeni mali yükler getirme yöntemine başvurmak suretiyle kaynak yaratmak düşüncesine dayanmakta ancak ekonomide yaratılacak olumsuzluklar hiç önemsenmemektedir. Keza, çeşitli unsurların neden olduğu pahalılığın halkın alım gücününde yaratmış olduğu azalmaya karşın da herhangi bir önlem alınmaması da üzerinde durulması gereken bir başka konudur. Asgari ücrete ve kamuda çalışanlara enflasyon oranında yıllık artışlar yapılması etkili bir önlem alarak kabul edilemez, çünkü yapılan artış bir tür geçmiş yılda kaybedilen alım gücünün kısmen giderilmesine yöneliktir.

Bu tür bir kamu maliyesi yönetimi ile ne ülkenin üretimine ne de diğer ekonomik faaliyetlerine çözüm bulunabilir. Ciddi kamu maliyesine sahip ülkeler, her türlü vergi resim, harç ve bir tür vergi olarak kullanılan fon oranları ile miktarlarında yapılacak değişiklikleri, ülkenin ilgili ekonomik program, rekabet edebilirliği ve diğer gerçekleri de dikkate alınarak Bütçe Yasası ile birlikte gerçekleştirmektedirler.

En basit ifade ile bunun nedeni, yatırımların ve işletmelerin yeni yıla ilişkin plan, program ve uygulama stratejilerinin saptanmasına olanak sağlanmasıdır. Hâlbuki, bugüne kadarki hükümetler reel sektörü ve diğer ekonomik aktörleri kendileri gibi plansız, programsız ve stratejisiz kabul ederek gelişi güzel vergi, resim, harç ve fon uygulama yöntemini benimsemişlerdir. Bu tür düşünce ve davranışlara süratle son verilmeli ve çağdaş bir kamu maliyesi anlayışı ile KKTC'ni yönetmeye başlanmalıdır.

Kamu maliyesinde her ne kadar Fonların vergilerden ayrı bir amacı ve anlamı varsa da özellikle ülkemizdeki uygulama ve bundan elde edilen kaynakların Bütçeye dâhil edilmesi ile kullanım şekli dikkate alındığında fonların diğer hiçbir dolaylı vergilerden bir farkı yoktur. Dolayısıyla, dolaylı birer vergi türü olan Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi (BSİV) ile Gümrük Vergisi gibi fon uygulama ve tahsilatı da bir tür dolaylı vergi olup mal ve hizmet üretiminde işletmelere ek bir maliyet unsuru oluşturan ancak karşılığında halka hizmet olarak ekonomiyi rahatlatan bir kaynak olarak dönmeyen bir kamu alacağı kapsamındadır.

Bazı iktidarlar iyi niyetli ve anlayışlı olabilir ve vergi ile Fon koyma yetkisini ekonomik akıl paralelinde kullanabilir. Ancak, her zaman iyi niyetli iktidarlar olmayabilir ve bu yetki vasıtasıyla genelde ülke ekonomisine, özelde bazı sektörlere sırf Bütçenin günübirlik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bilerek veya bilmeyerek maddi zararlar verebilirler. İşte bu nedenlerden dolayı Anayasamızın 75(3) maddesi vergi, resim ve harç benzeri yüklerin Bakanlar Kurulu tarafından düzenlenmesinden alt, üst sınırlar ile ölçü ve ilkelerin ilgili yasalarda belirtilmesini öngörmüştür. Öteyandan genel kabul görmüş kamu maliyesi bilimine göre bir ülkede dolaylı vergiler dolaysız vergilerin miktarını geçtiği zaman VERGİ ADALETİ BOZULMUŞ DEMEKTİR. Gelir dağılımının adaletli gerçekleşmesi için dolaysız vergilerin artırılması ve tahsil edilen vergilerin halka ve işletmelere hizmet olarak dönüştürülmesi ile mümkündür.

Diğer bir anlatımla, dolaylı vergiler ve dolaylı bir vergi türü olan fonların yüksekliği her zaman işletmelerin maliyetlerini artırdığı için işletmelerin karlarını olumsuz yönde etkilediğinden, bu işletmelerin ödemekle yükümlü oldukları dolaysız vergileri, yani Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisini azaltmaktadır. Ayrıca, fonların yarattığı pahalılık dolayısıyla da kişilerin alım gücü azalmaktadır. Önemli olan günü kurtarmak değil, KKTC'nin ekonomisini kurtarmak ve sürdürülebilir bir düzeye getirmektir.

Maalesef bugüne kadar tüm hükümetlerin öncelikleri ve yoğunlaştıkları en önemli konu şişirilmiş kadrolardaki kamu görevlilerinin maaşlarını ve gerekli gereksiz giderlerin ödenmesi olarak kabul etmiş olması ile bunu bir başarı olduğunu kabul etmiş olmalarıdır. Hâlbuki başka ülkelerde bu tür ödemeler rutin ve olağan işlemler olduğu gerek maaşların, gerekse süt vs. tarım ödemelerin yapılacağı veya yapıldığı hiçbir zaman konu dahi edilmemektedir.

Birçok ülkenin Anayasası incelendiği zaman herhangi bir verginin yıkıcı (destructive) veya yasaklayıcı (prohibitive) olamayacağı kuralına rastlanmaktadır. Bu konuda benzeri kural Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın 24(4) maddesinde aşağıdaki gibi yer almıştır.

"Gümrük resimleri dışında herhangi bir vergi, resim veya mülk vergisi yıkıcı veya yasak edici olamaz." (No Tax, Duty or Rate of Any Kınd Whatsoever, Other Than Customs Dutıes Shall be of a Destructıve or Prohıbıtıve Nature.)

Esas olan, ekonominin büyümesi için gerekli plan, program ve uygulamalar için gerekli önlemleri almak suretiyle özellikle özel sektörün güçlendirilmesini sağlamak suretiyle istihdam olanaklarını artırmaktır. Bu düzenlemeleri yaparken kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı diğer unsurlar ile mücadeleye başlanmalıdır.

Temennim, bugünkü iktidarın veya gelecek iktidarın bu konuya gerekli hassasiyeti gösterir ve hukukun üstünlüğü ilkesi kapsamında gerekli işlem ile sözkonusu yasal düzenlemeleri yapmasıdır. Aksi takdirde ülkenin genel ekonomik durumunu dikkate almadan sırf kamuya yapılan gereksiz ve mesnetsiz istihdamlar ile gereksiz giderleri karşılamak için bütçeye kaynak sağlamak için yapılacak anlamsız vergi veya yüksek oranlardaki ve fon düzenlemeleri sadece halkın hükümete olan güvensizliğini daha da artırır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.