Vergi kültürü ve etkileri

Yayın Tarihi: 29/05/17 08:00
okuma süresi: 13 dak.
A- A A+

Hiç şüphesiz vergiler, devlet gelirlerini oluşturan ve etkileyen önemli finans kaynaklarından biridir. Bu nedenle çağdaş devletler bu finansman kaynaklarını etkin bir şekilde sağlamak, ancak bunu yaparken de sosyo-ekonomik durumun da olumlu yönde etkilemesi amacıyla çeşitli vergi politikaları üretmektedirler.

Vergi politikalarının üretilmesinde dikkate alınması gereken çeşitli unsurlar vardır. Örneğin, ilk akla gelen kayıtdışı ekonomi ile mücadele yöntemleri saptanırken kalkınmakta olan ülkeler genellikle çeşitli cezalara ve etkin denetimlere ağırlık vermekte ancak vatandaşların "vergi kültürü" ve "vergi uyumu" konularına ilişkin kapasitenin geliştirilmesine gerekli önem verilmemektedir. Bu ülkelerden bir tanesi de KKTC'dir.

Her konuda olduğu gibi KKTC'ni yöneten gelmiş geçmiş iktidarlar ile görev almış siyasiler devletin vergi gelirlerinin artırılmasında her zaman "ağır cezalara" ve "vergi oranlarını artırma" yöntemlerini tercih etmişler ancak vergi uygulayıcılarının mesleki bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi, lojistik donanımların sağlanması, liyakata ve performansa dayalı ödüllendirmeye hiç önem vermemişlerdir. Ayrıca, bu kapsamda halkın genel vergi kültürünün ve uyumunun oluşması ile geliştirilmesi konularınailişkin bugüne kadar hiçbir bilimsel plan ve programlar yapma gerekliliğine de siyasiler hiç önem vermemişlerdir.

Vergi kültürü tanımı "vergilendirme" ve "vergi verme" olmak üzere iki özelliği içermekte olup bu tanım özellikle "vergi ahlakını", "vergi adaletini" ve "devlet ile vatandaşın uyum ilişkilerini" de içermektedir.

Çağdaş devletler vergi kültürünün önemini dikkate alarak özellikle son yıllarda bu konuda birçok eylem planları geliştirmek suretiyle halkın eğitimi amacıyla çeşitli yöntemleri uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler. Bu konuda "ben vergimi veririm sen de ver" gibi kalıplaşmış ve etkisini kaybetmiş basın duyuruları veya reklamları artık çoktan etkisini yitirmiştir.

çeşitli bilimsel araştırmalar sonucu toplumların vergi kültürünü algılama düzeylerinde farklılıklar olduğunu ortaya koymakta olup vergi kültürü her toplumun kendine özgü karakteri olduğunu göstermektedir. Bu farklılığın oluşumunda ırk, din, coğrafi ve siyasal durumu, siyasilere olan güven, ödenen vergi karşılığı kamu hizmetlerinden yararlanma durumu ile mülkiyet ve ekonomik anlayış gibi çeşitli faktörlerin etkileri önemli rol oynamaktadır.

Vergi ahlakı incelendiği zaman birçok sosyal ve kültürel unsurlardan etkilenen bir gerçek olduğu görülmektedir. Bu etkileşimden bazıları vatandaşlık bağının ilgili olduğu devletin yönetim şekli, demokrasisi, devleti yöneten siyasi iktidarların güven derecesi, milli ve manevi duygular ile ülkenin çeşitli sosyal ve kültürel unsurlardır. Diğer bir anlatımla, vergi ahlakı (taxethics) vergi yükümlülerinin vergi kaçakçılığı karşısında takındığı davranıştır.

Yükümlüler, vergilerini ya gönüllü olarak öderler ya da yakalanma ve cezalandırma riskini göze alarak ödemezler. Toplumda yaygın bir şekilde vergi kaçakçılığı olduğu saptanmışsa bireylerin vergi ödeme konusundaki vergi ahlakı da olumsuz etkilendiği için vergi uyumu (taxcompliance) eğilimleri de olumsuz yönde etkilenmektedir. 2013 yılında KTTO'nın yaptırmış olduğu kapsamlı bir araştırmaya göre yayımlanan raporda kayıtdışı ekonomi oranı%65 olarak hesaplanmış olup 2017 yılı itibarıyla bunun daha da yüksek olabileceği iddia edilmektedir.

Devlet ve vergi yükümlüleri arasındaki ilişki her ne kadar da yasal düzenlemelere tabi ise de aslında bu ilişki iki taraf arasında bir psikolojik sözleşme gerçeğine bağlıdır. Bu durumda her iki tarafın da üzerine düşen yükümlülükleri gerektiği gibi yerine getirmesi beklenmektedir.Diğer bir anlatımla yasal düzenlemelerden kaynaklanan yetkilere dayanarak sırf vergi gelirlerini artırmak amacıyla vergi yükümlülerinin bilinçsizliğinden de yararlanarak haklarını kısmen veya tamamen yok saymak devlet ile yükümlü arasındaki psikolojik sözleşmenin ihlaline neden olacağından Vergi İdaresine olan güven ortamı ortadan kalkacağı için vergi sistemi ile vergi uyumu gerektiği gibi çalışmayacaktır.

Devlet ile vatandaş ilişkilerinin sağlıklı olabilmesi ve vergi gibi önemli yükümlülüklerin gönüllü olarak ve tatminkâr düzeyde yerine getirilebilmesi için öncellikle toplumun devlete ait kurum ve kuruluşlarına yeterli düzeyde güvene ihtiyaç vardır. Bu güvenin oluşması ancak devlet ile kamu kurum ve kuruluşlarının vatandaşlardan ve işletmelerden tahsil ettiği vergi, resim ile harç gelirlerinin israf edilmediği ve elde edilen kaynakların halkın özellikle sağlık, eğitim ulaşım ve diğer zaruri hizmetleri amaçlarında kullanılması ile mümkündür.

Öteyandanvergi sistemi ve uygulamalarının adaletsiz olduğuna inanılması sonucu vergi yükünün dolaylı olarak başkalarına daha yüksek oranlarda yansıtılması gibi durumlarda vergi kültürünü olumsuz yönde etkileyen faktörlerden biridir. Adil olmayan bir vergi sistemi vergi kaçakçılığının artmasına neden olan önemli bir unsurdur. Her konuda olduğu gibi adaletin olmayışı daima sıkıntılar ve olumsuzluklar yaratır.

Vergi adaletini tesis etmek hiç de kolay bir konu olmayıp bunu gerçekleştirmek için bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır. Vergi adaleti ve vergiye gönüllü uyum arasındaki ilişki incelendiğinde, vergiye karşı olumsuz tepkilerin en büyük nedeninin yükümlüler tarafından adil bulunmayan vergi algısı olduğu dikkat çekmektedir.

Adaletsiz vergileme uygulamalarını, vergi yükünün toplumu oluşturan bireyler arasında adil ve dengeli bir şekilde dağıtılmaması, bazı kişi ve gruplara istisna ve muafiyetler ile afların tanınması veya uygulanması olarak tanımlamak mümkündür. Bu tür uygulamalar toplumsal bakımdan bazı tepkilerin oluşmasına ve kendilerine haksızlık yapıldığına inananlar vergilemeye tepki göstermelerine neden olmaktadır. Diğer bir ifade ile vergi yükümlülüklerini gerektiği gibi tam ve zamanında ödeyen yükümlüler, belli kişi ve gruplara vergi ayrıcalıkları ve gereksiz avantajlar sağlanması sonucunda olumsuz etkilenmekte ve devlete karşı duyulan adalet duygusu büyük ölçüde azalmaktadır. Hal böyle olunca da kayıtdışılık daha da artmaktadır.

Bir devletin vergi yapısı, kamu harcamaları ile bireylere sunduğu kamu hizmetleri ve sosyo-ekonomik durumu arasında adil bir ilişki olmadığı takdirde vergi adaletinden uzaklaşıldığı oranda vergi kaçırma eğilimi de aynı paralelde artış göstermektedir. Öteyandan yükümlülükler vergi uygulamalarında eşitlik ve adalet ilkelerinin fiilen gerçekleştirildiğini gördükleri zaman vergi kaçırma yöntemlerine başvurmaktan uzaklaşmaktadırlar.

Bir devletin vergi sistemindeki dolaylı ve dolaysız vergi oranları o devletin uyguladığı vergilerin ne derece adil olup olmadığının önemli göstergelerinden biridir.

Anayasımızın 75(1). maddesi incelendiği zaman devletin kamu giderlerini karşılamak amacıyla herkesin mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğunun kurala bağlanmış olduğunu görmekteyiz. Ancak aynı maddenin (2).fıkrası vergilemenin yapılabilmesi ve diğer mali yükümlülüklerin uygulanabilmesi için bunların yasa ile düzenlenmesi ve (3). fıkrası ise bu uygulamaların yasalarda belirtilecek ölçü ve ilkelere dayandırılması zorunlu tutulmuştur.

Devlet tarafından karşılanması üstlenilen kamusal hizmetlerin vergiler ile karşılanması ve verginin mali amacının dışında kamu ekonomisinde bir araç olarak kullanılması vergi politikalarını etkiler. Vergi yükü olarak tanımlanan ve kamu kesimine aktarılacak milli gelir oranı, hedeflenen vergi yükünün topluma adaletli ve dengeli dağıtımı ile vergi gelirleri ve hangi tür harcamaların yapılması gerektiği olarak özetlemek mümkündür. ( sözkonusuvergi yükünün tanımı sosyal güvenlik kurumlarına ödenen prim ve katkı paylarını da kapsamaktadır).

Ülkeler vergi yükümlülerinin vergiye gönüllü uyumunu sağlamak, dolayısıyla da toplumun vergi kültürünü yükseltmek amacıyla Vergi İdareleri bünyesinde "Vergi Yükümlü Hizmetleri Merkezi" oluşturmuş bulunmaktadırlar. Bu Merkezler vasıtasıyla genelde halka, özelde ise vergi yükümlülerine eğitim ve bilgilendirme hizmetleri sunmaktadırlar. Bu hizmetler çeşitli iletişim, basılı bilgilendirme araçları kullanılmak ve yüzyüze görüşmelere olanaklar sağlamak suretiyle halka ulaşılmaktadır.

Vergi idarelerinin iş yükünün azaltılması ve basitleştirilmesi amacıyla hükümetler her türlü iletişim araçlarından halkı yararlandırma yönüne gitmektedir. Buna ilaveten halkın vergi bilincinin ve vergi kültürünün artırılması için çeşitli düzeyde kurslar, seminerler vs. etkinlikler düzenlenmektedir.

Geçtiğimiz hafta Ankara'da bulunmam dolayısıyla gitmiş olduğum belli başlı AVM'lerde (Alış-Veriş Merkezlerinde) TC Gelir İdaresi Başkanlığının ve Sosyal Güvenlik Kurumlarının halka bilgiler ve belgeler vermek amacıyla açmış olduğu stantlara rastladım. Bu stantlarda pırıl pırıl görevli personelin halka nasıl yardımcı olduklarını görmek, onlara vergi ödevleri hakkında yöneltilen sorulara nasıl bıkmadan usanmadan cevap verdikleri ve ellerindeki broşürler ile posterlerle nasıl yardımcı olduklarını görmek beni çok etkiledi.

Anlaşılacağı gibi TC yetkilileri vergi ve sosyal güvenlik ödeme bilincinin kapalı kapılar ardında verilemeyeceğinin farkına varmış olmalıdırlar ki halkın ayağına gitmek yöntemini seçmiş bulunmaktadırlar.

Ülkemizde vergi bilincinin ve kültürünün artırılmasına yönelik hiçbir çalışmanın yapılmaması vergi idaresi ile bireyler arasında beklenen "vergi uyumunun" gerçekleşmesine en büyük engeldir. Daha etkili bir oluşum için öncellikle yükümlü haklarını ve sosyal yaşam standartlarını koruma ile yükseltmeye yönelik uygulamalar ve tabana yayıcı düzenlemeler öncellikli politika seçenekleri olmalıdır. Ayrıca, vergi bilincini ve kültürünü etkileyen çeşitli eğitim yöntemleri çalışmalarına başlanması ülkemizin vergi kültürünü gelişmesine büyük katkı sağlayacağına inanmaktayım.

Ancak KKTC'deki duruma bakıldığı zaman gerek hükümet edenler gerekse bu konuda KKTC'de faaliyet gösteren Üniversitelerin ve sivil toplum örgütleri ile mesleki kuruluşlarının neden bu konudaki sosyal sorumluluklarını yerine getirmediklerini de merak etmekteyim.

Her konuda olduğu gibi şayet ilişki içerisinde olan taraflar o konuda yeterli düzeyde bilgi ve gerekli kültür sahibi değillerse o ilişkiden olumlu sonuçlar beklemek mümkün değildir. Aynı konu Vergi İdaresi görevlileri için de geçerli bir durumdur.

Vergi politikaları bir ülkenin mali ve ekonomik görünümünü düzenleyici en önemli araçlarından biri olma özelliğine sahiptir. Bu anlamda gerek o ülkenin vergi sistemiyle vergi kültürünü, yani vergi bilincini gerekse mali disiplinin derecesini göstermekte olup devletin en önemli gelir kaynağı olan vergiler üzerine oluşturulan politikalar o ülkenin vergi ödeme kültürünün de belirleyicisi olmaktadır. Dolayısıyla mevcut yükümlülerin üzerine yüklenmekten çok verginin tabana yayılması ve buna paralel halkın vergi ödeme kültürünün geliştirilmesi konusunda bilimsel çalışmaların yapılması kaçınılmaz olmalıdır.

Bu nedenle vergi sistemi siyasi oluşumlardan bağımsızlaştırılması ve muafiyet ile istisnaların kapsamları daraltılmalı, vergi yükünün belirli kesimler üzerine yüklenmesinden vazgeçilerek oran ve matrah miktarları indirimleri genişletilmeli çeşitli yasalarla tanınan teşviklere süre sınırlamaları getirilmelidir.

Kanımca, her ülkede olduğu gibi KKTC'ni yönetenlerin vergi kültürü üzerinde önemle durulması gerekliliği ve devlet ile birey ilişkilerinin geliştirilmesi için gerekli önemi vermeleri gerekir. Ayrıca, hükümetler yükümlü haklarını, vergilemenin yükümlü üzerinde oluşan ekonomik ve sosyal değişikliklerin etkisini daha öngörülebilir ve adil bir şekilde belirlemeleri vergi kültürünün olumlu gelişmesine katkı sağlayacaktır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.