Sanatta 'kalıcılık' hezeyânı!

Yayın Tarihi: 07/12/13 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
Bomboşuz, korkuyoruz da.. Bunu anlatmak için şehirde bayram vardı.

Edip Cansever

Cem Yılmaz, 2007 yılında gerçekleştirdiği gösterilerinden birinde "Sanatçı Cenâzesi" konusuna kendi üslûbunca değinir. "Sorarlar, - nasıl bilirdiniz? -İyidir, dersiniz ve böylece kodlanıp gidersiniz" der ve devam eder Cem Yılmaz; "Sanatçının ölümü eziyetli! Çünkü artist, kalıcı olmakla ilgili tribi olan bir mahlûk olduğundan ölümü de çok eziyetli oluyor…"

Yılmaz'ın bazı skeçleri gerçekten bir kâğıt üzerinde sadece okunsa, değil gülmek, düşünmekten ağlamaya geçemez bir hâl alırsınız! Neyse ki sahne dediğimiz şey, hakikati ört-bas etmek için kusursuz bir yer… Yoksa Ray-Ban sponsorluğunda kalkan sanatçı cenâzelerine "gözlük büyük, acımız da büyük" çerçevesinde bakamazdık!

***

Sanat faaliyetinin özü, eser yoluyla sanatkâra muhtemel bir "kalıcılık" vaat eder…

Sanatçının kulağına fısıldanmış bu vaad temelde asılsızdır oysa…

Üstelik bu asılsızlık, cevaplanmamış bir mantık hatasından doğar zira sanatın Ceo'su, sanat faaliyetinin kutsallığına vurgu yaparken şunu imâ eder hep; "çalış, çok daha çalış, orijinal ol ki sen, kalıcı olacaksın, unutulmayacaksın. En azından cenazendeki ihtişâma kefilim ben"…

Utanmadan bu vaadi fısıldayan sanatın "kalıcı olmak" fikrine dayanarak vaad ettiği paradoks açıktır; eğer sanatçı ölümlü ise ve eğer ölüm de bir "yokluk" ise, artık eserini seyredemez, denetleyemez bir "hiçliğe" mahkûm olan sanatçı "yok olduktan sonra" geride bıraktığı eserinden nasıl bir haz alacaktır?

İşte 'kendine tapan' sanatçının önünde dâima teorik olarak asılı duran bu soru levhası, sanat gerçeğini anlamlı kılmanın tek çâresinin "sanatı" değil "ölümü" tanımlamakta yattığını gösteriyor… Aksi halde bütün eser, havaya sıkılmış bir mermi gibi bir süre sonra takip edilemez bir yoklukta kaybolacaktır…

***

Sanatçı denen bu "elit kitlenin" hegemonyası nedeniyle bu konuları ne konuşabiliyor ne de yazabiliyoruz! Oysa ne diyordu "post-modernizmin râhibi" nâmıyla meşhur Jean Baudrillard, "Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği" adlı eserinde;

"_Artık sanatla teknik, reklam, amaçlı, medyatik ya da sayısal işlemler arasında hiçbir fark kalmadı. Sanatla dünyanın kendisi arasında hiç bir fark yoktur. Yalnızca kendilerini referans olarak alan ve sanat düşüncesine göndermede bulunmakla yetinen yaratıcılar ve tüketicilerin paylaştıkları bu utanç verici suç ortaklığı dışında bir komplodan söz edilmesi gerekiyorsa; bunu sanatın kendi kendisiyle yaptığı suç ortaklığında; gerçekle işbirliği yaparak Bütünsel Gerçekliğin imgeye dönüşmüş suç ortağı olmasında aramak gerek! Sanat, sonsuza kadar kendini tekrarlama sürecine mahkûm edilmiş bir şey olarak kalmak durumunda..Bize sanatın bir 'özü' olduğunu kanıtlayabilecek kişi bir mucize peşindedir_"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.