"Kimin gücü kime yeterse" dönemi!

Yayın Tarihi: 19/12/13 07:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
Türkiye'de askeri vesâyet vitrindeki kudret ve itibarını yitirince belli ki fanteziye geniş bir alan kaldı.

Öyle ki Emniyet'in kendisine bağlı olduğu İçişleri Bakanı, oğlunun 1 yılı aşkın bir süredir takip edildiğini ve gözaltına alınacağından habersiz! Türkiye bu kadar demokratikleşmiş olabilir mi? Bir Cumhuriyet Başsavcısı çıkıp hükümete rağmen suç duyurusunda bulunabilir de mutfağı bir yılı aşkın süren bir operasyon hükümetten bîhaber sürdürülebilir mi?

Eğer öyle ise (ki pek akla yatkın görünmüyor) resti çekenler, her şeyi göze almış gibi bir görünüm sergilemiş oldular! Demek öfke, bu denli bir entrikayı tasarlayacak kadar kibirle birikmiş!

Türkiye'yi sarsan operasyonlar, örneğinin daha önce yaşanmamış olduğu bir tabloyu çizdi. Kimse ama meseleyi yormaya çalışan hiç kimse, yolsuzlukları konuşmuyor. Bütün mesele zamanlama ve butonun basıldığı süreç… 'Polis kimseyi durduk yere gözaltına almaz' diyerek nutuk çeken Muammer Güler, hala pişkin pişkin nâzırlık makamında oturuyor. Nasıl olduysa CHP de artık 'yargı, yargı' diyerek belli ki Silivri'ye güven tazelemiş.

Emre Uslu, bundan yaklaşık 4 ay kadar önce attığı bir tweette "bakan çocukları yolsuzluğa bulaşmışsa Güler misin, ağlar mı?" şeklinde bir tweet atmıştı. Uslu, 'G' harfini de büyük yazmıştı…

Yani Today's Zaman biliyor da hükümet bilmiyor muydu arkada işleyen süreci? Öyle olmaması umulur zira öyle ise hem durum daha vahim hem de çekilen kılıçlar daha parlak demektir. Yolsuzluk siyasal iktidarların Ortadoğu ölçeğindeki meş'um kaderi… Koca İzmir Büyükşehir'de CHP ile kol kola ihâle pişiren AKP, rantı paylaşmada CHP ile dahi ittifak yapabiliyorsa acaba neden cemaate pay biçemiyor? Milli Selâmet çizgisi ile Cemaat, birbiriyle aynı koridorda karşılaştıklarında selamlaşmayan ve özünde birbirinden gıcık kapan iki öğrenci gibidir.

Türkiye'de AK Parti öncesi cemaat mensubu bürokrat, amir ve memurân devlet içinde pek zavallı, sinmiş ve de meşhur vesayetin muhtemel tehditleri altında kendisini pek garip ve yapayalnız hissediyordu. Kimisi karakterini ve dünya görüşünden beslenen duruşunu koruyor, kimisi 'bir öyle bir böyle' vaziyeti idare ediyor, kimisi de o günlerde tam teslim görünüyordu çarklara.

AKP gelince zaten hiç var olmayan arkadaşlık organik değil, sosyolojik olarak gelişti. Yani ortada bir anlaşma yoktu, zorunluluktan değil, o günlerin şerefine kendi tabiatında yeşerdi. Fiili durum AK Parti'nin cemaati kategorik olarak kolladığı izlenimi veriyordu. Hatta ve hatta Erdoğan, vesayet tarafından cemaate yardım ve yataklık etmekten suçlanarak yargılandı.

'Fidan olayıyla' zirve yapan 'ben de pay isterim' ortaya çıkınca AKP, 'ne sen bendensin ne ben senden, unuttun mu?' diyerek o vesayetçe boyanmış gri koridorlarda birbirlerini tanımamazlıktan geldikleri günlerini hatırlattı. Canı çok sıkıldı cemaatin bu işe! Ve cemaat, siyasete küfür etmek, siyasetten Allah'a -şeytandan sığınır gibi sığınmak- meşrebinin birinci prensibi olduğu halde Türkiye siyasal tarihinin 'en siyasal angajmanına' imza attı. Yani öyle deniyor… Eğer öyle ise meselenin özü 'çıkar ilişkisi bitti mi çatışma âşikar olur' şeklinde özetlenebilir.

Koca Hizmet'in Hakan Şükür'ün 'parti bildirisi' tadında kaleme alınmış istifa metni temsiliyetine kalışını yadırgamakla birlikte, hizmet diyerek anlatılan ruhtan uzak son manevrayı rahatlıkla lanetleyebilirim!

Hükümet despot olamaz, cemaat de devlete hükmedemez velhasıl… Madem 'gücü, gücüne yetene' dönemine gireli nice oldu; Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar devam o zaman!

Türkiye'de 'değişimin' sendromları bunlar… Bu çerçevede 'ilk'ler sürecek.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.