'Devletin Başı' olmaktan ilk şikâyet Atatürk'ten

Yayın Tarihi: 23/04/14 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
Not: Reis-i Cumhur yerine Cumhur-u Reis ifadesi kasten kullanılmıştır.

30 Mart 'Erdoğan Referandumu'nun ardından Türkiye şimdi de 'devletin başını' seçmeye hazırlanıyor. 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye tarihinde bir ilke sahne olacak.

Çok partili rejime 'zorunlu' olarak (çünkü batı, tek partili rejime madden ve siyaseten yardım etmeyiz, diyordu) geçişin miladı 1946 seçiminin resmî sonuçlarını 'açık oy, gizli sayım' nedeniyle hala öğrenemeyen Türkiye halkı, ilk defa Cumhurbaşkanını seçmek için sandığa gidecek.

Bu heyecan bizlere biraz tuhaf geliyor çünkü biz Cumhur-u Reisi, tarihte devlet kuran son Türk sıfatını koruyan merhum Rauf Denktaş'ın KKTC'yi "ansızın" ilan ederek henüz Başbakan olmuş Turgut Özal'ın kucağına attığı 1983'ten beri zaten 'halk sandığında' seçiyoruz ve Birleşmiş Milletler'in tanımı icabı 'toplum lideri' sıfatıyla Müzakere Masasına gönderiyoruz. (Bu metodu Denktaş, istikbâli için icat etti, denir. Çünkü KKTC öncesi Federe'de süre sınırı vardı)

Yani biz, tüm unsurlarıyla Cumhurbaşkanının 'halkın seçmesi' ne demektir biliriz…

Parlamenter bir sistemin Cumhurbaşkanı olarak KKTC Cumhurbaşkanı, müzakere masasında 'Başkanlık sistemiyle' yönetilen Rum kesiminin Başkanıyla buluşuyor ve yine 'Başkanlık' sistemiyle yönetilecek olası bir 'Federasyon' için yarım asırdır müzakere ediyor. Kıbrıs'ta bu sistemleri kısmen biliyoruz ve özellikle siyasi iç gerilimin yükseldiği dönemlerde Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulu'na başkanlık edişine aşinâyız.

**

Hukukçular en az yüzde 51 oyla seçilen bir Cumhurbaşkanının, Anayasada 'ki 'geniş' yetkilerini kullanmasının son derece 'meşru' olduğunda hemfikir ancak yine de 'topa erken girmemek' için Erdoğan'ın kadim kardaşı Gül'le adaylığı hakkında ne planladığını öngörmek hala bir takım temennilerin önüne geçmeyecek gibi görünüyor.

Doğrusu Özal da Demirel de bugün bazılarının 'fiilen zaten yarı başkanlık olan Erdoğan fenomeni' hakkında tahmin yürütenler gibi düşünüyorlardı: Yani köşke çıkan her 'teşkilatçı' hep "bu sefer başka olacak, bak göreceksiniz" diyordu…

Ama olmadı!

Yokuşlu yolu Köşke uzanan her lider, partiyi 'kabiliyetleri liderliğe varan bir kukla bırakırsam bu iş olur' zihniyetiyle çıktı ama o da hiç tutmadı. Çünkü Cumhurbaşkanı mevcut düzende hatta tüm o yüceltilen yetkileriyle kimin 'milletvekili' seçileceğine işaret etse de belirleyici kişi değil. Bu nedenle de 'tavaf' zaman içinde her şeye rağmen Başbakan etrafında şekilleniyor. (Bizde de en son 2. Cumhurbaşkanı Talat, hükmederim diye kurultayda Yorgancıoğlu'nu –bu nedenle- destekledi ama şimdi bin pişman)

**

Türkiye'de Cumhur-u Reislikten ilk şikâyet, yine bizzat ülkenin –belki de bölgenin- en güçlü adı olan ilk Cumhur-u reis Atatürk'ten gelmiştir: Devletin Başı Atatürk, Başbakan İsmet'e her akşam yemeği vesilesi ile 'beni buraya siz tıktınız, resmen tıktınız…' diyerek daima sitem etmiştir. O bile Cumhurbaşkanı olduktan sonra değil ülkeyi, partiyi dahi 'yönetememiştir'. Hatta -tam olarak bu durum nedeniyle- Başbakan İsmet İnönü ile Cumhurbaşkanı Atatürk, bugün aynı Anıtkabir'de yatsalar da 'küs' ölmüşlerdir.

Özetle CHP ve MHP değil karşısına 2. Tura kalabilecek güçlü bir aday çıkarmak, -daha sonra planını bozmak ümidiyle- bilakis Erdoğan'ı "yeter ki çık" diye teşvik etseler yeridir.

Zaten artık karşımızda 'merkez sağdan aday bulmak durumunda' kalan bir CHP var…

Kariyeri bunu da "halledeceğine" ilişkin sıkı ipuçları veren Erdoğan, Atatürk'ün yapamadığını "becerebilecek mi" hep birlikte göreceğiz!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.