Kaliforniya Sendromu

Yayın Tarihi: 18/11/14 07:30
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Yeni bir "sendrom" literatüre geçmiş…

Doğrusu insan tabiatının yegâne yozlaşmışlığı bilimsel bir ad kazanmış.

Habere göre adı Kaliforniya Sendromu…

Sendromun netice veren dört alâmeti var…

Zevke düşkünlük…

Bencillik…

Yalnızlık…

ve Mutsuzluk…

İlmî tanıma göre Kaliforniya Sendromu'nu yaşayan insanlar, 'başkası açlıktan ölse bana ne' düşüncesiyle kendisi dışındaki kişiler hakkında kaygı hissetmemeye başlıyormuş…

Topyekûn bir duyarsızlık hali yani…

Demek tarih boyu ilâhi şamarlarla kavimleri yok eden bir "sendromun" müptelasıymış insanlık…

**

Hastalığa adını veren Kaliforniya, Amerika'nın en kalabalık eyaleti…

1850'li yıllarda altın yataklarının keşfedilmesinden sonra Amerika'nın en büyük ekonomik gücü haline gelmiş olan bu popüler eyalet, bünyesinde sinemanın kalbi Hollywood'u, bilgisayar ve internetin kalbi Silikon Vadisi'ni, yerli ve yabancı turistlerin cazibe merkezi Long Beach'i ve Amerika'nın mutlu azınlığının yaşadığı sosyete semti Beverly Hills'i aynı zamanda modern zamanın hastalığı Kalifornia Sendromu'na ilham veren unsurlar…

Daha çok bir hayat tarzı olan Kaliforniya sendromunun ayırt edici özellikleri, eğlencenin, bedensel hazların, para kazanmanın ve harcamanın hayatın temel felsefesi olarak algılandığı, insanların 'hayatı tüketmek' için yaşadığı, üretirken ve tüketirken, hatta eğlenirken ortaya çıkan yorgunluğunu tekrar eğlenerek atmaya çalıştığı, sürekli eğlence anlayışının da zamanla ruhunda oluşturduğu yaraları ortadan kaldırmak için de daha çok tüketmesinin ve eğlenmesinin gerektiğini düşündüğü, her defasında tüketimin ve eğlencenin dozunu artırıp şeklini değiştirdiği israfa dayalı bir anlayış şeklinde özetlenebilir…

Uzmanlar susuzluklarını deniz suyu içerek dindirmeye çalışan, tuzlu sudan yandıkça daha çok deniz suyu içen bu sendromdan mustarip insanların bu yaklaşımlarıyla ömürlerini bir kısır döngüye kurban etmekte olduğunu yazıyorlar…

'Bana zevk veren şeyler iyidir, zevk vermeyen şeyler kötüdür' bu tedavisi çaba gerektiren sendromun ana söylemi…

Yer yer sanata düşkünlükle kendine hayran olma, ego fetişizmi de denilebilecek şekilde narsistik eğilimler taşıyan sendrom, bana zevk veren şeyler iyidir, zevk vermeyen şeyler kötüdür lügatini sık sık paralıyor…

**

Özellikle 90 sonrası kuşaklarda görülen sendromun kesin tedavisi ise "ölümle" gerçekleşiyor…

Sendromlu kişi, geberip toprak olunca bu hastalıktan –kimseye bulaştırmamak- üzere- kurtuluyor…

Hastalığın yegâne "karantinası" tabut yani…

Uzun tasvirlerle anlatılan sendromda "rahatsızlık mekanizması" şu şekilde çalışıyor:

Tüketmek için üreten, sürekli kendisini düşünen, kimseye yardım etmeyen, maddi hedefleri kutsallaştıran, bedeni için yaşayan, toplumsal hedefleri önemsemeyen bir anlayış içinde bir hastalık olarak yaygınlaşıyor ve zamanla sosyal bir kansere dönüşüyor…

Dolaysıyla da nihayet topluma yön veren bir ahval alıyor…

Soyut hedefleri olmayan, hayata bir yarış nazarıyla bakan, kimseyi düşünmeyen, benliğini yücelten, merhamet yoksunu insanların sayısı her geçen gün artıyor…

'Başkasını yaşatmak için yaşayarak" bu kısır döngüye bir son vermek kimsenin aklına gelmediğinden "yalnızlık" zamanla kronik bir duruma dönüşüyor…

**

Kaliforniya Sendromu…

Dünyanın en büyük 6'ncı ekonomik gücüne sahip olan bu eyalet, devlet olmadığı halde devletler arenasında büyük söz sahibi ve aynı zamanda psikoloji ve pedagoji tarihine de bir sendroma isim babalığı yaparak geçti.

Hem 'metropol stili ruhları' hatırlattığına göre, hem Kaliforniya'da yaşa-ma-dığımıza göre ve hem de Cumhuriyetimizin 31'inci yılını henüz kutlamış olduğumuza göre hastalık bize bulaş-ma-mış olmalı..!

Çok şükür…!...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.