Çolak, KIB-TEK ve Güney'le 'normalleşme'

Yayın Tarihi: 17/03/16 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Doğrusu bu yazının başlığı; "Bakan Emine Çolak'lı Dışişleri, Su'dan sonra şimdi de ekonomik protokoldeki KIB-TEK'le uğraşmaktan Türkiye ile Güney Kıbrıs arasındaki 'normalleşmeyi' kaçırmış olsa gerek" şeklinde olmalıydı…

Anastasiadis-Davutoğlu görüşmesi ardından bir de limandır, Ankara Protokolü'dür, sözel olarak İskenderun'un açılacağıdır hakkında "baypas yok, endişelenmeyin" diye ortalığı teselli eden kim bir bulsam!

Gelelim esasa…

O esas da Cumhurbaşkanı Akıncı'nın "sözcüsü" lisanında cismanîleşen "tribündeki" görünümüdür.

Gelene, gidene; hatta gelir gelmez -çoğu kez haklı olarak çıkışan- Cumhurbaşkanının masadaki durumudur.

Ne diyor Sayın Sözcü: "Her şeyi bilme gibi bir durumumuz yok…"

Ne diyor Dışişleri Bakanı Sayın Çolak: "Bu gibi temaslar ve diyaloglar bizi dışlayarak cereyan edecekse bizi rahatsız edici nitelikte olur".

Şimdi bırakın Türkiye ile iletişim ve/veya koordinasyonu; söylenenlere bakıldığında iki kurumumuz arasında, yani Dışişleri İle Cumhurbaşkanlığı arasında bile bunun olmadığı açıkça ortaya çıkıyor.

Nitekim Sayın Çolak da 'Türkiye bilgilendirdikten sonra' öyle diyor.

Tabi bu 'bilgilendirme' 220 Bin'den 114 Bine taalluk eden bir bilgilendirme olmasa gerek!

AP Başkanı Schulz'un AB-Türkiye zirvesinin nihai anlaşmayla sonuçlanacağından kuşkulu olduğunu ifade ettiği sıralarda Mart'ta Güney Kıbrıs'ı yıkan (!) Türkiye'nin AB Bakanı Volkan Bozkır, neyi vereceğini söylüyor… Merkel ile tam ağız birliği içerisinde sorun aşılamazsa sorumlusu Güney Kıbrıs olur diyor.

Ankara Protokolü'ne baktığında orada 'tanınma' var.

Onu vermem, diyor.

Bir de limanlar var.

Onu veririm, diyor.

Yeter ki AB yolculuğu tıkanmasın.

Sonra mülteciler gelir, diyor.

Yani buralar hep bizim sokağımızdır, dediğimiz yerde Türkiye'nin 3 kazanımı var:

Ekli 6 milyar Euro.

5 müzakere başlığı ve Vize Serbestiyeti…

Kıbrıslı Rumlar istedikleri an Türkiye'ye gidiyor ve alacağını "mono normalleşme" içinde alıyor.

Kıbrıslı Türkler nezdinde limanın "psikolojik bir götürü" olduğu doğru ancak bu zaten Türkiye mükellefiyeti.

2005 dönemindeki karşı deklarasyonun bir kısmı da yontulursa ne ala!

Mesafeler kısalırken ürün çeşitliliği de artar.

Peki, Kıbrıs sorunu bu bahsin neresinde imiş?

Doğrudan içinde değil.

Nitekim AB üyesi olmak isteyen bir ülke olan Türkiye ile AB üyesi ülke Güney Kıbrıs ilişki geliştiriyor.

Zorunda…

Kıbrıs sorununa bunun yansıması "normalleşirken" anormalleşmek şeklinde olur.

Artık buna Tayvan mı dersiniz yoksa onun da mı ötesi bilinmez.

İkide bir de geçiş kapısı açmak bile (ki bunu zaman zaman Talat da söylüyor) Çözümü zedeliyorsa; liman açmanın nesi Çözüme hizmet edecek?

Biri bana bunu anlatırsa ben de KKTC Dışişlerinin Ekonomik protokoldeki KIB-TEK'e neden müdahale etmeye çalışarak Türkiye'yi şaşırttığını anlatırım!

Ekonomik Protokolün son şekli verilmek üzere heyetler Ankara'da ancak imzaların atılması noktasında var olan gecikmeye ek olarak sürecin uzaması, özellikle Mart ayı sonu itibariyle ekonomik krizi daha da etkileyecek.

Öte yandan Şubat ayında atlatılan maaş krizinin, protokolün içinde bulunduğumuz ay içinde imzalanamaması durumunda bu kez atlatılamayacağı gelen bilgiler arasında…

Dışişleri illâ ki elektriğe bulaşacaksa AB konsepti kablo ile elektrik işine müdahil olsun.

Nitekim bu, asıl işine daha ziyade taalluk ediyor.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.