Madalyonun bir yüzü...

Yayın Tarihi: 22/07/15 09:56
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Değerli yazar Metin Münür bir köşe yazı yazmış dün...

"Türkiye Kıbrıslı Türklerin şımarıklığından bıktı" diye de başlık atmış.

Kendisini sadece yazılarından tanırım, bir de Kıbrıslı olduğunu bilirim, o kadar.

Metin Bey, Kıbrıs sorunu 'Rumlar yutacak' kısımları hariç, bazı doğru tespitler yapmış ancak olaya madalyonun bir yüzünden bakmış…

Bakın ne yazmış Metin Bey;

"Türkiye'nin her yıl adaya yolladığı yarım milyar dolar olmasa, lafta devlet olan KKTC batardı. Türkiye yaptığı bu yardımı Kıbrıslıları rasyonel bir düzen kurmaya zorlamak için kullanabilirdi. Ama kullanmadı. Cömertçe ve iyi niyetle verdiği mali destek hedef şaşırdı. KKTC'de hüküm süren kokuşmuş siyasi düzene, yeteneksiz siyasi kadroya ve bencil ve dar görüşlü sendikacılığa payanda oldu. Ve – ne yazıktır ki – adanın yeniden birleşmesine karşı en güçlü argümanı oluşturdu."

Doğrudur, burada "kurdurulan" düzen her bakımdan kokuşmuştur, bitmiştir ve 'güçlü argüman' dediği de kurulan devlettir.

İyi de, kusura bakılmasın ama KKTC devletini kurduran bizzat Türkiye değil midir?

Adanın kuzeyini kolonize eden, Cenevre Konvansiyonuna ters buraya nüfus taşıyan yine Türkiye değil midir?

Yazarın "Cömertçe ve iyi niyetle" diye nitelediği Türkiye'nin verdiği mali destek bir tek Kıbrıslı Türkler için mi kullanılıyor bu diyarda?

Hastaneleri, yolları, okulları kim kullanıyor?

Burada kurulan sistemi finanse eden, aleni ve kapalı müdahalelerle ülkeyi yöneten ve elçilikten bu kurulan vesayet sistemini idare eden kim?

İşte her yıl adaya gönderilen o para, burada oluşturulan vesayet sistemini beslemek içindir.

Eğrisi-doğrusu ile kurulan ve sadece bir takım siyasi zümrelere çıkar sağlayan bu düzen elbette ki bir çöplük düzeni olurdu, başka ne olabilirdi ki?

Metin Bey onu da vurgulamış; "KKTC üstü açık bir çöplüktür. Elektrikler sık sık kesilir. Bir mektup Magosa'dan Lefkoşa'ya 12 günde gelir. Lefkoşa Devlet Hastanesi'nde çıplak şilte üzerinde yatmak istemezseniz kendi çarşafınızı yanınızda götürürsünüz. KKTC'nin en büyük devlet şirketi olan Kıbrıs Elektrik Kurumu, Sayıştay denetimine kapalıdır. Oraya polis bile giremez. Devlet okulları yürekler acısıdır. Yatırım yapmak isterseniz önünüzde aşılması zor, hatta imkânsız bürokratik engeller bulursunuz."

Yukarıda yazılanların çoğu doğrudur, ama dediğim gibi, bu düzeni kurup 'besleyenler', bu düzene ayak uydurup, istenileni yapan Kıbrıs Türkü kadar suçludur.

Ancak bence yazısının en önemli kısmı 'sır' diye adlandırdığı yeridir; "Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak en iyi saklanmış sır Ankara'nın Kıbrıslı Türklerin şımarıklığından bıktığı ve onlardan kurtulmaya can attığıdır."

Metin Bey bu iddiayı nereden almış, bu gözlemi nereden yapmıştır elbette ki ben bilemem.

Ancak, yazdığı bu satırların birden fazla manaya gittiğini düşünüyorum.

Yani, Türkiye, Kıbrıs'ın kuzeyindeki yapı içerisinde bizden mi bıktı, yoksa komple adanın kuzeyinden mi bıktı da kurtulmaya can atıyor?

Eğer kasıt sadece Kıbrıslı Türkler ise, bu çok tehlikeli ve sorunlu bir durum.

Ha eğer kasıt Kıbrıs ve onun getirdiği sorunlar zinciri ise bu başka bir durum.

O zaman yapılması gereken şey basittir.

Müzakere sürecine destek vermeye devam eder, süreçte bir değil birkaç adım ilerde olur, anlaşmayı zorlar, sonra da huzur içinde memleketine döner.

Geride kalan "şımarık" Kıbrıslılar da ne yaparsa yapar artık.

1974 öncesinde yıllarca çadırlarda yaşayan, her türlü fukaralığın cefasını çeken, kuru ekmeğe muhtaç olan ama yok olmayan bir halk elbette ki bir şekilde silkinip kendine dönecektir.

Başka çare de var mı zaten?

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.