Tam 52 yıl sonra...

Yayın Tarihi: 22/08/15 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Düşünün, babanız bir gün ortadan kaybolacak ve siz ondan yıllarca haber almadan yaşayacaksınız…

5 yıl, 10 yıl, 20 yıl…

Ama burada söz konusu olan yıl âdeti tam olarak 52…

Zamanın her şeyin ilacı olduğu söylenir.

Ama bunun pratiği gerçek hayatta başka oluyor işte…

52 yılda acılar dinmiyor, bitmiyor.

O kadar yıl boyunca kayıp olan babanızın, bir akşam çıkıp geri gelebilmesi ihtimali ile yaşayacaksınız…

Ya da o kadar yıldan sonra öldüğünü kabul etseniz bile ziyaret edebileceğiniz bir mezarı olamayacak…

En azından mezarına gidip bir su dökmek, bir çiçek koymak şansınız olmayacak.

İşte böyle bir hikaye Şevket Kadir'in ve İbrahim Nidai'nin çocuklarınınki…

Gazeteye Perşembe akşamı bir bilgi geldi.

Kayıp Şahıslar Komitesi Karaoğlanoğlu'nda bir noktada bir araba ve içinde iki kişi bulmuş.

Gelen bilgiden sonra dün sabah kazının yapıldığı yere gittim.

Kayıp Şahıslar Komitesinin ekipleri çalışıyor.

Kayıpların çocukları da kazıları izliyor.

Beni görünce yanıma geldiler, ilk başta biraz çekinceliler…

Normaldir, ortada yaşanan yoğun bir duygu karmaşıklığı var…

Gazeteci olduğumu öğrenince "Nereden duydunuz da geldiniz?" diye soruyor bana kayıp Şevket Kadir'in oğlu Salahi Bey…

"Gazeteci duyar" diyorum…

Neler hissettiğini soruyorum…

"Babam sanki de bugün öldü" diyor Salahi Bey…

Yüzünde buruk bir ifade…

Tam 52 yıl geçmiş, dile kolay.

Bir yanda babasının artık bulunduğu ve kesin olarak bu dünyadan gittiğinin ispatlanması; diğer yanda 52 yılın belirsizliğinin sona ermesinin getirdiği garip bir mutluluk ya da huzur…

Olayı bana anlatıyor…

Babasının nasıl barikatta alı konulduğunu; nasıl öldürülüp gaminiye gömüldüğünü tüm çıplaklığı ile anlatıyor.

"Bu bölgeyi görüyorsun, her taraf bina. İçimizde her zaman bir kuşku vardı ama nerede öldürülüp nerede gömüldüğünü az çok biliyorduk. Bu bölgede binalar yapılınca içimizde 'acaba üzerlerine bina yapılırsa bir daha bulabilir miyiz?' diye çok düşündüm diyor.

Ayni korkuyu İbrahim Nidai'nin kızı İmren Hanım da yaşamış.

"Ya babamın gömüldüğü yerin üzerine bina yapılsaydı? Onu bir daha bulamazdık" diyor bana…

Ama İmren Hanım'ın korktuğu olmamış…

Her bakımdan acı olan bu durum içinde bir tutam moral olmuş bu…

En azından içinde babasının o çok istediği "ölünce beni Türk bayrağının dalgalandığı bir yere gömün" vasiyetini yerine getirecek olmanın huzuru var…

Mezarına gidip dua okuyacak olmanın getirdiği huzur var…

Nereden bakarsanız bakınız çok acı bir durum.

Oradan dönerken yolda iki damla gözyaşı da döktüm.

Hatta bu yazıyı yazarken bile tüylerim diken diken oluyor.

40 yıl sonra Taşkent Şehitlerinden olan bir arkadaşımın babasının kalıntılarının uzaklarda bir kuyuda bulunmasından sonra da aynı duyguları yaşamıştım.

O arkadaşımın babasının tabutunun üzerine sarılıp ağladığını televizyondan gördüğümde saatlerce ağlamıştım.

Bir çocuğun hiç tanıyamadığı babacığı…

Ama bu adada acılar karşılıklı işte…

Bizim kayıplarımız olduğu gibi Rumların da kayıpları var…

Türk'ü, Rum'u bir kenara koyup olaya bir çocuk gözünden, bir ana, bir baba, bir eş gözünden bakmak en doğrusu olur…

Belki de yapılması gereken geçmişin acılarını açık açık konuşmak ve anlatmaktır.

Geçmişin acı olayları ile yüzleşmek onları bir daha yaşamamamız için bizlere bir örnek olabilir belki.

Eğer bu adada barış içinde, bulunabilecek bir çözümle yaşamak istiyorsak ya birbirimizi affedeceğiz ya da kin nefret duygularına yenik düşeceğiz.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları