Eski bir hikaye...

Yayın Tarihi: 05/12/15 09:32
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Babam geçenlerde anlattı.

Orta 1 filanmış, belki daha da küçük…

O zamanlar hayat çocuklar için çok zor, böyle bizim zamane çocukları gibi gak deyince I-phone, guk deyince I-pad durumları yok; eğer bir şey almak istersen çalışıp parayı kazanmak zorundasın.

İşte babamın da en büyük hayali Zafer Sinemasına gidip film seyretmek ve bir dondurma yemekmiş.

Sene 1950'ler, fasariyalar çıktı çıkıyor.

O gün babam sabah okuluna, öğleden sonra da köyden gelen babutsaları alıp çarşıda satmaya gitmiş…

Genelde babutsa işinin hâsılatı 5 kuruş filanken o gün 15 kuruşluk iş yapmış.

Bizimkinde bir sevinç bir sevinç…

Atlamış bisiklete mahalleye doğru yollanmış.

Ömerge taraflarında bir sokaktan geçerken önüne bir taksi atılmış.

Artık nasıl bir heyecansa babamdaki bisikleti durduramamış, taksiye arkadan çarpmış.

Çarpmanın etkisiyle arabanın arka lambası kırılmış.

Taksici aşağıya inmiş bakmış karşısında küçük bir çocuk.

Adam bakmış muhatabı çocuk, polis çağırmış, polis gelmiş, babama demişler "babanı arayalım da gelsin ödesin masrafı, konu kapansın."

"O zaman telefon mu vardı" diyor babam…

Arabaya atlamışlar, doğru Kaymaklı'daki Belediye Evlerine…

O zamanlar orada oturuyorlarmış.

"Babam sert adamdı, korkardık" diye anlatıyor babam; "hele de böyle bir olay için babama gitmek çok fena" diye de ekliyor…

Neyse, eve varmışlar, bakmışlar babamın ihtiyar evde kapının önüne kurulmuş 'gonyak' içer.

Bilirsiniz işte, tipik Kıbrıslı, fırsat buldu mu sofra kurup içki içer.

Neyse, polis olayı "senin oğlan arabaya çarptı, lamba kırdı, öde da çocuk kurtulsun bitsin bu iş" diye özetlemiş…

Dedem cevap vermiş: "Sokun genni içeri!"

Polis şaşırmış tabii, "olur mu yahu" demiş…

Dedem bodiriden gonyağı çekip "sokun da öğrensin bisiklet sürmeyi, ders olsun" diye tekrardan üstelemiş…

Yapacak bir şey olmadığını gören polis, taksi şoförüne "be gardaş, aha durum bu, napacan?" diye sormuş.

Taksici "yok yahu" demiş, "adamı görmemin, çocuğunu kurtarmaz. İstemem çocuktan para mara…"

Bunları polis arabasının arkasında izleyen babam taksicinin dediğini duyunca derin bir oh çekip geriye doğru yaslanmış.

Yaslanmasıyla birlikte, babutsa hâsılatı güzel ya, kuruşlar cebinden şıngır şıngır arabanın koltuğuna dökülüvermiş…

Paranın sesini duyan taksici "uuu" demiş, "aha parası var bunun!"

Babamın anlattığına göre elindeki 15 kuruşun 13 kuruşunu almışlar.

2 kuruşçuk olsun ayırmışlar, babama vermişler…

Sonra da bisikletinin yanına bırakmışlar…

Babam ağlaya ağlaya eve dönmüş…

"Sizi bolluk içinde büyüttük, siz ne bilirsiniz hayatın zorluğunu" der babam bana hep…

Doğrudur, bizi el bebek gül bebek büyüttüler.

Bizim de çocuğumuz oldu ama şimdi, biz de onları bolluk içinde büyütüyoruz.

Babam bana okula yalınayak gittiğini söylemişti bir kez.

Düşünün, şimdi biz çocuğumuzu okula yalınayak yollayabilir miyiz?

Babam yıllarca dağda soba borusu gibi bir Bren ile nöbet tuttu.

Liseden aldılar, 16 yaşında eline silah verdiler.

Babam ve babam gibi birçoğumuzun babası da en güzel yıllarını Bozdağ'da veya başka bir yerde nöbette geçirdi.

O nöbet tutarken, bazıları yatak altında saklandı; şimdilerde başımıza kahraman kesilenler işte bu yatak altı tipleridir…

Nöbet devri sonrası babam üniversiteye gitti, mühendis çıktı.

Sonra 1974 savaşı patlayınca cepheye koşan yine o ve onun gibi isimsiz kahramanlar oldu; yanında arkadaşları şehit oldu.

Yatak altı tipleri ise yatak altında saklanmaya devam ettiler…Zira korku her zaman miskindir…

Sonra savaş bitince devlette işe başladı babam…

O zaman üniversiteden mezun olanlar iş bulmakta zorlanmazdı, okumuş adamın hali bir başkaydı kuşkusuz…

O Ciklos yolundaki ağaçlar, o Bozdağ sırtlarındaki ormanlar hep babamların eseri işte…

Ama yapılan her iyiliğin, her fedakârlığın bir bedeli olur.

İşte bu yüzden babamı 1977'de CTP'ci diye işten attılar, çoluk çocuk ortada bıraktılar.

Öyle 3 imza ile bir dakikada hem de…

Babamın dediğine göre o 3 imzanın sahibi de bu dünyadan acı çekerek ayrılmış…

Mazlumun ahı hep aheste aheste çıkar zaten, ondandır…

İşte o zamanlar İngiltere'ye gitmeyi bile düşünmüş ama sonraları vazgeçmiş.

Onun yerine bir bakkal dükkânı açmış ve işte o bakkal dükkânından 3 çocuk okutmuş. Tabii annemin katkısıyla olmuş bütün bunlar.

Uzatmayım ama neden yazıyorum bunları?

Tarihe not düşülsün diye yazıyorum.

Söz uçar, yazı kalır diye…

Bu memlekette haksızlığa adaletsizliğe uğrayan bir benim babam değildi sonuçta.

Birçoğumuzun babası annesi veya kendisi bu sistemin kurbanı olmuştur ve kuşku yok ki, içinde yaşadığımız bu ceberut sistem devam ettiği sürece de sistem yeni kurbanlar almaya devam edecektir…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.