Brüksel notları...
Sanırım yaşlandık sonra uçak yolculuklarından daha çok korkmaya başladım.
Nitekim size bu satırları yazdığım Avrupa'nın ya da AB'nin başkenti Brüksel'e gelirken de iki kez ödüm koptu desem yalan olmaz.
Aktarmalı geldiğimiz Brüksel'den önce Viyana'ya inerken yemin ederim düşeceğimizi sandım.
Hatta aklıma efsanevi Jim Morrison'un "öleceksem uçak kazasında ölmek isterim" lafı da geldi
Oturduğum koltuğa ölümüne yapışıp içimden de "halt etmişsin Jimbo" diye inceden küfür ettiğimi açıkça belirteyim
Ardından da Brüksel'e inerken, o kadar hızlı indik ki, en azından pistten çıkıp bir yerlere çarparız diye öldüm öldüm dirildim.
Gerçi bizim gibi tüm hayatı bitmek bilmeyen bir türbülansta geçen bir ülkenin evladı olarak, iki sallanmadan da korkulur mu diye de düşünmek olası
Bunun dışında Brüksel, uyuz, soğuk, yağmurlu, düzenli, temiz ve ne bileyim Brüksel işte.
Araştırmacı gazetecilik kursu için buradayız.
Bizim ülkede pek revaçta olan bir tarz değil, bilirsiniz işte.
Sabahki ilk toplantının sunumunu yapan Gareth, Brüksel'e "gazeteciler için süper, siyaset için süper, hayatı sevenler için sıkıcı" dedi.
Doğru sanırım.
Yalnız gazeteciler için Kıbrıs'tan daha heyecanlı yer mi var?
Sanmıyorum.
Bize her gün heyecan
Bir gün Ercan, bir gün Karpaz, bir gün hükümete muhtıra, bir gün su-elektrik özelleştirmesi, bir gün mecliste kavga, cami yakma, Kıbrıs sorunu
Ne ararsan var.
E bu zavallılar?
İşte en son heyecanları İngiltere'nin AB'den çıkıp çıkmayacağı konusu idi ama tarafların vardığı anlaşma o işi de bitiriverdi.
Zaten ben İngiltere'nin AB'den çıkabileceğini bir an için bile düşünmediydim
Onun dışında Brüksel'de bir terör paranoyası olduğu çok açık.
Normalde Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde asker görmeniz çok zordur.
Bizim gibi neredeyse askeri bölükte yaşayanlar için pek garip bir durum değil ancak sanırım Avrupa'da ilk kez sokaklarda bu kadar asker görüyorum.
Asker derken, bildiğiniz Unimog'lar içinde, elleri silahlı nöbetçilerden bahsediyorum.
E haliyle sakalları uzattık diye üzerimde bir triptir var yani, yok değil
Gitmeden önce Yonca'ya sordum: "bu tiple batılı bir entele mi yoksa doğulu bir teröriste mi benziyorum?"
O da dedi ki "batılı bir entel "
Ona inandım, böyle geldim.
Gerçi 3-4 gün benden kurtuldu diye mangal partisi bile yaptı ama dur bakalım, henüz başımıza bir hal gelmedi
Bunun dışında sabahtan beri portakal suyu, Belçika çöreği ve diğer abuk sabuk sandviçlere karnımı doyuruyorum
Sabah yediğim sandviçin ekmeği de içindekiler de bayağı iyi idi ama ben gene de Erkut'un pastırmalısını ya da Lefkelinin ful karışık çöreklisini hayatta bir şeye değişmem
Lahanası ile ünlü bir kentte 'et et' diye bağırarak gezmek de olası ancak şimdilik medeni davranıyorum, bakalım artık
Öte yandan, ben bunları yazarken, bir taraftan da ödüllü gazeteci Brigitte Alfter'in sunumu dinliyorum.
Enerjik, heyecanlı, detaycı ve düzgün bir kadıncağız
Danimarka-İsveç yapımı bir hikâyeden bahsediyor.
Konu hayat kadınları ile muhabbet tellalları üzerine
Bu senenin araştırmacı gazetecilik ödülüne aday olan bu hikaye, genel olarak, hayat kadınlarının çektiği sıkıntılardan ve onlar üzerinden para kazanan muhabbet tellallarının bu haksız kazancından bahsediyor.
Arada Avrupa'yı kasıp kavuran mülteci akını ve bunun doğal sonucu olarak artan hayat kadınlarının sayısı üzerine de konuşuyor.
Acı hikâyeler tabii
Bir ara 'sen Kıbrıs'a bir gel de bu konuda ne hikâyeler yaparsın' diyecek oluyorum ancak susuyorum
Acaba ona 'biz de bu işler devletin gözünün önünde oluyor' filan desem ne kadar şaşırırdı?
Söylemedim ama
Utandım
Evet, devlet eliyle muhabbet tellallığı yapıldığını söylemekten utandım
Brüksel notları şimdilik bu kadar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.