48 kritik saat...

Yayın Tarihi: 16/03/16 08:11
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

"Önümüzdeki 48 saat çok kritiktir. Böylesi bir ortam en son 10 yıl önce olmuştu. Gerçekten de baş döndürücü gelişmeler yaşıyoruz ve inanılmaz bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Konu Türkiye ile AB arasındaki mülteciler meselesidir ve Kıbrıs Türk tarafı olarak biz de bu süreç içerisinde önemli bir unsuruz…"

Bu ifadeler üst düzey diplomatik bir kaynağa ait.

Ama önce dün yaşananlara kısaca bir bakalım.

Dün AB Konseyi Başkanı Donald Tusk'un önce Rum Lider Nikos Anastasiadis'i ardından da yürüttüğü mekik diplomasisine uygun şekilde Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nu ziyaret etti.

Anastasiadis ile toplantısının ardından, Rum Lider çok açık ve net şekilde, Tusk'a, "Türkiye (1963'te Ankara'da imzalanan, kendisinin de tüm AB ülkelerine uygulayacağım diye taahhüt edip Temmuz 2005'de imzaladığı ek protokolün) yükümlülüklerini yerine getirmezse, asla vetoyu kaldırmayız" dedi.

Sonra da ekledi;

"Eğer AB bunu anlamıyorsa, o zaman Kıbrıs Cumhuriyetinin, bu yükümlülükleri hayata geçmeden Türkiye vetosunu kaldırması bizim 'defunct' yani 'fonksiyonsuz' olduğumuz anlamına gelir."

Tusk ise "hiçbir 3.ülke, AB üyesi bir ülkeden daha önemli değildir" şeklinde parlak bir laf ile anlamış gibi göründü.

Ben bu satırları yazarken, Davutoğlu-Tusk görüşmesinden henüz bir haber çıkmamıştı, durum nedir bilemiyorum.

Ancak gelinen nokta da, Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye, AB-Türkiye, Mülteci Krizi tahtında çok açık bir şekilde pazarlık etmektedir.

Nedir o pazarlık?

Daha evvel de 4-5 kez denenen ancak sonuç alınamayan 'limana karşılık veto' önerisinin pazarlığı…

Kısacası Türkiye, Rum gemilerine limanlarını açacak, Rumlar da Türkiye için 5 başlıktaki vetoyu kaldıracak ve Haziran ayından itibaren Türk vatandaşlarına AB ülkeleri nezdinde vize serbestliği gelecek.

Peki, biz bu resmin neresindeyiz?

Dün konuştuğum üst düzey diplomatik bir kaynağa göre "bizim by-pass" edilme gibi bir durumumuz yok.

Kaynağa göre bilakis, süreç içinde oldukça önemli bir unsur olarak durmaktayız.

Buna ilaveten, "Türkiye ile Güneyin ilişki düzeylerini normale çekmesini iyi bir gelişme olarak görürüz" dedi aynı kaynak.

Yani anlayacağınız, yazımın en başında da aynı kaynaktan alıntıladığım üzere önümüzdeki 48 saat çok şeye gebe görünüyor.

Erkenden sevinmemek için yine aynı kaynağın yaptığı şu uyarıyı da dikkate almakta çok yarar elbette vardır;

"Bu işte Rum tarafını motive eden unsurlar olduğunu gibi Türk tarafını da motive eden unsurlar vardır ancak dediğim gibi böylesi süreçler hassastır ve her an kopabilir. Olana kadar beklemek en sağlıklısı olacaktır."


Yalan değil tabii, her an her şey olabilir.

Ancak, velev ki Türkiye ile Güney böyle bir uzlaşıya vardı, Kıbrıs sorununun akıbeti ne olur?

İşte o noktada çeşitli olasılıkları düşünebiliriz.

Dün bu konuda bir formülün geçici de olsa 'Tayvan' modeli bir düzenleme olabileceğini yazmıştım.

Hala daha en büyük ihtimalin bu olduğunu düşünmekle birlikte (umarım yanılırım), 'liman-veto' uzlaşısının müzakere masasına büyük bir motivasyon sağlaması çok büyük bir olasılıktır.

Öte yandan, böylesi bir uzlaşının Rumların elini güçlendireceği ve asla anlaşma noktasına gelmeyeceğini düşünenler de mevcut.

Şu an itibarıyla görüntü bulanıktır ve bu bulanıklığın net bir resme dönüşmesi için Perşembe gecesine kadar beklememiz gerekmektedir.

Zira 18 Mart günü Brüksel'de toplanmış olacak olan Türkiye-AB zirvesinde çok önemli bu karar resmen ilan edilebilir.

Ondan sonra akıbetimizi daha net konuşabilir durumda olacağız…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.