Doğru bilgi, baş başa görüşme ve halkların kararı…

Yoğunlaştırılmış müzakerelerin son turunun ilk görüşmesi dün yapılırken, yaklaşık 4 saat süren görüşme sonrası liderlerin yaptığı açıklamalar ise oldukça dikkat çekiciydi.

Öyle Mustafa Akıncı görüşme sonrası "14 Eylül günü son görüşmeden sonrası bir ortak açıklama yapma ihtimalimiz var" deyiverdi.

Bu ne demek biliyor musunuz?

Şu demek: "Aramızdaki uzlaşılar çok fazla, dolayısıyla ortak bir anlayışa ulaşmamız olası ve biz bunları beraberce açıklayacağız."

Elbette ki bu açıklamayı, yine toplantı sonrası konuşan Nikos Anastasiadis'in açıklamaları ile beraber okumak lazımdır.

Ne diyor Anastasiadis?

"New York'ta 3'lü zirve ihtimal dışı değildir…"

İkisi birden okununca işe şu sonuç ortaya çıkıyor;

"14 Eylül'de ortak bir açıklama yapacak kadar uzlaşımız olması ihtimaldir ve dahası eylülde New York'ta Genel Sekreter Ban nezdinde bu uzlaşıları masaya koyarak bir üçlü zirve yapmamız da olasıdır. Bunun ardından ise 5'li görüşme ihtimali ufukta belirmiştir."

Tüm bunlar müzakerelerin doğru yolda olduğunu, iki liderin 2016 yılı içerisinde bir büyük çerçeve anlaşmasını ortaya çıkartmasının an meselesi olduğunu göstermektedir.

Elbette önümüzdeki 6 görüşmede taraflar arasında gerginlikler, yanlış anlaşmalar ve başka krizler de olabilir.

Bunlar doğal şeylerdir ancak ortada gerçek olan bir şey daha vardır;

Kıbrıs sorunu dün kaleme aldığım yazının başlığında da vurguladığım üzere bir 'son tango' işine girmiş bulunmaktadır.

Tango elbette iki kişilik bir danstır ve tek kişi ile asla yapılamaz.

Dünkü liderler görüşmesi ve ardından yapılan açıklamalar bize bu tangonun iki kişi ile yapılmakta olduğunu bir kez daha müjdelemektedir.

Bundan başka ilginç bir nokta dün Rum basınına yansıdığı üzere, Rum Lider bu süreç içerisinde Akıncı ile 'baş başa görüşme' yapmak istemesidir.

Gerçi bu baş başa görüşme işi yoğunlaştırılmış görüşmelerin ilk turunun son toplantısında yapılmış bulunmaktadır.

Ancak bu noktada böylesi bir teklifin Rum Lider'den gelmesinin altında kanımca başka bazı şeyler de yatmaktadır.

Öyle ki, Rum Lider masada kendisine eşlik eden ekibin bazı üyelerine tam olarak güvenmemektedir.

Neden güvenmiyor derseniz, masada konuşulan tüm konuların ertesi gün bir şekilde Rum basınında yer almasıdır cevabını size vermek isterim.

Dolayısıyla 'tet a tet' görüşme önerisi bu sızmaları önleme açısından oldukça önemlidir.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Akıncı da görüşme sonrası, önümüzdeki 6 görüşme sonrası 'gerekmedikçe' açıklama yapılmayacağının altını çizmiştir.

Bu durumun hem iyi hem de kötü etkileri olması muhtemeldir.

İyi etkisi, kritik ve hassas konuların görüşülmesi sırasında iki tarafın şahinlerine malzeme vermemek için mümkün olduğunca gizlilik prensibi içinde olunmasıdır.

Zira peşi sıra demeçlerle her kafadan bir ses çıkarsa, bu işin en sonunda karşılıklı suçlama oyununa dönmesi ve sürece zarar vermesi olasılık dâhilindedir.

Bu baş başa işinin bir de kötü etkisi vardır.

O da, yapılan her görüşme sonrası ortaya atılacak olan 'spekülatif' haberlerdir.

Belirli odaklar tarafından sürece zarar vermek için çıkarılacak olan bu spekülasyonları önlemek elbette mümkün olmayacaktır ancak bu noktada Akıncı'nın 'gerekmedikçe açıklama olmayacak' vurgusu bu yönde atılmış bir adımdır.

Bütün bunlara rağmen bu spekülatif haberler önümüzdeki süreçte yine de karşımıza çıkacaktır diye düşünüyorum.

Dünkü yazımda da vurguladığım üzere bu noktada esas iş her iki tarafın basınına düşmektedir.

İki topluma da doğru haber vermek, desteksiz atılmış haberleri yaymamak en doğrusudur.

Bence nasıl ki her iki lider bu zorlu süreçte tarihsel bir rol üstlenmiş, bir liderlik sınavı vermektedir, her iki tarafın basını da kendi etik sınavına tabidir.

Bu yüzden de biz basına düşen bu sınavdan yüzümüzün akıyla çıkmaktır.

Unutulmamalıdır ki, bu işin sonunda -eğer başarılabilirse- bir referandum olacaktır ve orada da son karar her iki halka düşecektir.

İşte bu yüzden de sürecin esas ana unsuru halklar ve onların vereceği nihai karardır…