Mucizelere inanırım…

Yayın Tarihi: 03/12/16 09:12
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+
Mont Pelerin sonrası gerek dost ortamlarında gerek basın çevrelerinde gerekse de sokakta bana yöneltilen sual genel olarak şuydu:

"Şimdi ne olacak be gardaş?"

Ben ise hep aynı cevabı verdim:

"Çöken bir zirvedir ama tüm süreç henüz çökmemiştir, çözüm şansı yüzde 10'a düşmüştür. Ancak bu dakikadan sonra bir mucizeye ihtiyacımız vardır…"

Bu cevabın sebebi, Mont Pelerin'de beklentiler tavan yapmışken ellerimizin arasında kayıp giden fırsatın yarattığı hayal kırıklığı ve azalan umutlardı.

Kanaatimce 2016 hedefinin tutturulması için kalan 30 günlük sürede işlerin rayına girmesi mucizeye kalmış durumdaydı çünkü…

Ancak öyle görülüyor ki geçen akşam basın da atlatılarak ara bölgede yapılan bir yemekte bu mucize gerçekleşmiş görülmektedir, hayırlı olsun.

Gece saat 02.49'da Özel Danışman Espen Barth Eide'nin tweetinden ve haliyle o saat baskıya çoktan girmenin rahatlığıyla uyku halindeyken ters köşeye yatırılarak öğrendiğimize göre Kıbrıs sorunu son bir kez daha İsviçre'ye gidiyor.

Verilen bilgi liderlerin 9 Ocak'ta Cenevre'de bir araya gelerek 3 günlük bir sürede toprak, harita ve diğer pürüzleri halletmeye çalışıp hemen akabinde 12 Ocak günü beşli ya da Rumların çağırdığı adıyla çoklu konferansın toplanacağı yönünde.

Yani?

Daha önce de defalarca yazmış olduğum üzere yanisi şu:

Liderler eylülde yapılan New York zirvesinde açıklanmayan bir takvim üzerinde anlaştılar.

Önce Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, Mülkiyet ve AB başlıkları Lefkoşa'da görüşülüp aradaki fikir ayrılıkları daraltılacak, ardından da yurt dışında Camp David türü bir konferansta toprak konusu haritalar da dahil masaya yatırılacaktı.

Tüm bunların halli ile birlikte son aşamada en son başlık olan garantiler mevzusu beşli ya da çoklu konferansta ele alınarak yıl sonunda ortaya bir çerçeve anlaşması çıkarılacaktı, hedef buydu.

Bu takvim Rumların Annan Planı zamanından kalan 'takvim fobisi' yüzünden açıklanmamasına rağmen tıkır tıkır işledi ve sürece önce Lefkoşa ardından da Mont Pelerin'de devam edildi.

11 Kasım'da ilk zirvenin son gecesi sonuca çok yaklaşılmışken, son anda Rum liderin yan çizmesi, siyasi irade gösterememesi üzerine 1 hafta araya gidildi ve ne olduysa işte o bir haftada oldu.

Önce Yunanistan'ın sürece garantiler konusunda çomak sokması ardından da Rum tarafının ikinci zirve sırasında zamana oynaması yüzünden, çok değerli o zaman Mont Pelerin'de harcanıp adaya sonuçsuz dönüldü, süreç koptu, güven zedelendi.

O günden sonra gerek BM gerekse de uluslararası toplum devreye girdi, destek mesajları arka arkaya geldi.

Belli ki bu işin peşini bırakma niyetinde değildiler ancak Cumhurbaşkanı Akıncı sürecin yeniden başlaması hususunda çok netti.

Öyle ki, geçtiğimiz çarşamba günü İngiliz Dışişleri Bakanı Boris Johnson'un ziyareti sonrası basına açıklamalarda bulunurken kendisine sordum: "Beşli zirve tarihi verilmezse, masaya dönülmeyecek mi?"

Cumhurbaşkanı biraz ihtiyatlı biraz da 'kızım ben söyleyeyim gelinim sen anla' tadında beşli tarih yoksa müzakerelerin uzayıp gideceğinin ve bir sonuç alınamayacağının altını çizdi.

Sonra "Ben görev sürem boyunca (yani beş yıl) müzakere yapmaya gelmedim" de diyerek ekledi: "Eide'nin temaslarını bekleyelim."

Aslında mesaj çok açıktı:

"Beşli tarih yoksa müzakere de yok…"

Nitekim Akıncı'nın bu mantıklı inadı sonunda işe yaradı, Rum lider sonunda yola geldi.

Biliyorum, 'yola geldi' ağır kaçtı diyenleriniz çıkabilir ancak ben Akıncı'nın bu 'inatçı çözüm istencini' ve bu demir gibi 'aklın yolu birdir, 2016 doğal takvimdir' inadını alkışlıyorum.

Çünkü en başından beri aklın yolu birdi ve başkan bunun bilinci ile çoğu zaman kendini de ateşe atarak ısrarlı tutumunu sürdürdü.

Ve bu ısrar bizi en sonunda 12 Ocak tarihine yani nihai sonun belirleneceği noktaya taşıdı.

2016'yı 12 gün geçtik gerçi ama sittin senelik beklemeden sonra 12 günün lafı mı olur?

Elbette, zirvenin nasıl sonuçlanacağını bilemeyiz ama benim hissiyatım federal Kıbrıs'ın ufukta görüldüğü yönündedir.

Ha o noktaya giden yolda bir kaza olur mu diye sorarsanız size cevabım "söz konusu Kıbrıs sorunu ise her şey olabilir" şeklinde olur.

Ama dün ölmeye yüz tutan umutlar bugün yeşermiştir…

Kesin olan budur.

Şimdi yapılması gereken şey bugünün yeni bir gün olduğu, yeni bir konjonktür oluştuğu gerçeğinden hareketle çözüm isteyen herkesin enerjisinin en azından büyük bir kısmını buna aktarmasıdır.

Çözüm kapıdadır, elimizle uzanıp alacağımız noktadadır ve tek yapmamız gereken şey liderleri bu konuda cesaretlendirip bunu başarmaktır.

Diğer sorunların çözümü bunun ardından doğal olarak gelecektir…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.