Hayalet Şehrin 43 yıllık yalnızlığı ve bazı dilekler...

Yayın Tarihi: 30/07/17 08:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

2015 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en dişe dokunur önerisi idi…

"Maraş'ın Türk yönetiminde açılması ve içindeki malların esas sahiplerine iade edilmesi…"

Önerinin sahibi Kudret Özersay'dı.

Bu öneriyi o zaman da ondan sonraki zamanda da ilk giriş cümlemde yazdığım gibi değerlendirdim.

Niye?

Çünkü bu öneriyi ortaya attığı zaman Hoca'ya sordum:

"Hoca, bu esas sahibi işinden kastın nedir?"

Hoca açık yüreklilikle Maraş'ın Rumlara ait olduğunu, Vakıf malıdır tezinin uluslararası hukukta bir geçerliliği olmadığını net olarak söyledi.

Hoca bu adada uluslararası hukuku en iyi bilen insan olduğuna göre, ona inanmayıp da ne yapacaktım?

43 yıldır çürüyen, orasının neredeyse yarısının sahibi olan ve "İdi Amin yönetiminde açılsa bile dönerim" diyen rahmetli Lordos varken bu öneriye neden destek vermeyecektim?

Dolayısıyla, bugün yeniden alevlenen ve aslında çok geç kalınmış bir açılım olan Maraş'ın gündemde olması iyi bir şeydir.

Ama bir takım şüpheler bunu 'kötü' bir açılıma dönüştürebilir.

Gelin önce iyi pencereden bakalım…

Maraş'ın şu anki müzakere pozisyonları ile anlaşılarak açılması imkansızdır.

Bu durumda üzerindeki askeri bölge statüsünü kaldırıp tek taraflı iskana açmak en kolay yoldur.

Diyelim ki açıldı, malların hak sahiplerine ilk söz hakkı verildi.

Ve bunu sağlamak için de Taşınmaz Mal Komisyonu'na başvuru hakkı da verildi.

Yani ne demek?

Oradaki hak sahiplerine "gelin açıyoruz, ister alın, ister satın" demek…

Bu durumda aynen TMK'ya yapılan 5000'den fazla başvuru gibi bir furya olacağı aşikardır.

Kimi mal sahibi malını satma yoluna kimisi de, misal Lordos gibi varlıklı aileler, mallarını alıp yeniden değerlendirme yoluna gidecektir.

Hele de rahmetli Lordos'un yukarıda yazdığım vasiyetini de düşünürsek, en azından söz konusu ailenin oradaki mallarına yatırım yapacağı aşikardır…

Peki Türk yönetiminde olması manidar olmaz mı?

Olabilir ancak yıllardır çürümeye terk edilen bu malların en azından eski sahiplerine iade edileceği gerçeği bir insanlık ayıbının temizlenmesi anlamına gelecektir.

Benim bu açılıma destek vermemin esas sebebi tam olarak budur.

İyi de yıllardır büyük bir iddia olarak ortalarda dolanan "Maraş, Abdullah Paşa Vakfına yani Vakıflara aittir" tezi ne olacak?

2005 yılında Mağusa Kaza Mahkemesinde tek taraflı olarak alınan ve "Maraş Vakıfındır" kararı ne olacak?

Dahası geçen yılın sonunda, Mont Pelerin zirvesinin çökmesine bir cevap olarak Yüksek İdare Mahkemesi'nde alınan ve daha önce tek yargıçlı YİM'de 'Vakıfın şahıs olarak başvuru yapmasını' yasaklayan kararı iptal eden karşı karar ne olacak?

"Maraş'ı açıp esas sahiplerine veriyoruz" demek, alınan bu mahkeme kararlarının yok hükmünde sayılması demek değil midir?

Öyle ise ben hesap soruyorum;

Madem gerçek bu idi, yıllarca bu halkın milyonlarını gerek yurt dışı gerekse de yurt içi mahkemelerde neden har vurup harman savurdunuz?

Bu harcanan paralar bu halkın cebinden çıktığına göre, bu yalanın sorumluları adalete hesap vermek zorunda değil mi?

Onun için sevgili arkadaşlar burada sihirli laf "malın esas sahibi" lafıdır.

KKTC Mahkemelerine göre esas sahibi Vakıf, uluslararası hukuka göre Rumlardır.

Bu minvalde bizim "Türk Yönetiminde esas sahiplerine iadesi" açılımında bu esas sahipleri açık ve net olarak yazılmalıdır.

Yoksa bu kavga alevlenir ve günün sonunda bu açılım Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis'in de dediği gibi "işgalin genişlemesi" anlamına gelir.

Kaş yapalım derken göz çıkarırız ve dünya tarafından bir kez daha kınanırız.

Öte yandan, BM'nin 550 sayılı kararına gelince.

Nedir o 1984 tarihli karar?

Maraş'ın BM yönetimine devredilmesi ve eski sahiplerinin, yani Rumların, yeniden orada iskan edilmesi.

Gelinen noktada, BM Barış Gücünün adadaki varlığının bile tartışıldığı bir ortamda, BM'nin buna ne diyeceğini bilemiyorum.

Neden derseniz, öyle bir karar alsak ve BM'ye iade etsek, bu BM için binlerce yeni asker, yönetici, kısaca milyonlarca dolar anlamına gelir.

Adadaki masraflarını kısmak isteyen, 1964'ten beri dünyanın en uzun misyonu olan BM Barış Gücü, en basitinden, bölgenin güvenliğini nasıl sağlayacak?

Daha fazla personel ve daha fazla milyon dolar ile…

Gerçi Genel Sekreter Sözcü Yardımcısı Faraq Han "siz anlaşın da biz destekleriz" dedi, belki buna güvenebiliriz.

Bu bağlamda en güzel yol Maraş'ı BM gözetiminde açmak, esas sahiplerine vermek, ardından iki toplumlu bir kent konseyi kurarak yönetmek en güzel yoldur.

Ben daha da ileri giderek, bu kent konseyinde, aynen federal Kıbrıs'ta düşünüldüğü gibi başkanı dönüşümlü, içinde nüfus oranına bağlı bir oluşumla bir yapı yaratmak en güzel açılımdır.

Yıllar yılı, Maraş'ı 'Kıbrıs sorununun bir prototipi' olarak çözüme model düşünenler, ki buna Kudret Hocam da dahildir, böylesi bir açılma neden karşı çıksın?

"Maraş en büyük Güven Yaratıcı Önlemdir" diyenler de haklıdır.

Ama onu açıp da talan etme düşüncesinde olanlar, buradan nemalanma peşinde koşanlar bunu elbette anlayamaz.

Anlamadıkları için de yolun sonu dönüp dolaşıp 'fetihe' dayanır ve muhakkak ki bu mantalitenin bizi götürdüğü köy çok bellidir.

Onun için, evet açalım ama yukarıda yazıldığı gibi açalım.

Yıllardır yılanlara çıyanlara yedirdiğimiz bu hayalet kenti hayata döndürelim.

Çökmekte olan federal tez için belki de en son şans olarak kalan Maraş'tır.

Çok açık söylüyorum, eğer hemen suni teneffüs yapılmazsa, federasyon tezi sonsuza kadar yok olmaya mahkumdur.

Bu yüzden de yıllardır bu tezi kendine yol gösterici olarak alan başta CTP olmak üzere, TDP, YKP, BKP, kısacası tüm çözüm güçlerine büyük görevler düşmektedir.

Sizin fikriniz nedir arkadaşlar?

Buyurun, anlatın, ses verin, duyalım…

Evet, Türk yönetiminde açmak beraberinde çeşitli komplikasyonları, 'mal benimdir' kavgalarını beraberinde getirebilir.

Ancak bana söyleyin, elimizde müzakere edecek başka ne kaldı?

Daha önce 15 kez gündeme getirilen "Maraş'a karşılık Ercan ve Mağusa Limanı" tezi 15 kez reddedildiğine göre, ne yapalım?

Yılanlara, çıyanlara bırakmaya devam mı edelim?

Bu noktada görevin büyüğü elbette bu toplumun kendisine müzakereci olarak seçtiği Mustafa Akıncı'ya düşmektedir.

Sayın Başkan çıksın söylesin…

"Maraş'ı bizim yönetimimizde (ya da BM) esas sahiplerine, yani Rumlara açıyoruz…"

Bunu desin, biz de sonuna kadar destek verelim.

Ardından Maraş'ı çözümün bir prototipi olarak kullanacağımız yolları, yukarıda saydıklarım gibi şeylerle tekrardan düşünürüz.

Umarım ve dilerim ki Maraş açılımı, eğer olursa, çözüm yolunda bir katalizör görevi görür…

Umarım ve dilerim ki bu hayalet şehrin 43 yıllık yalnızlığı sona erer…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.