Arslan Mengüç'ten gelen son telefon

Yayın Tarihi: 07/01/16 08:01
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Rahmetli Arslan Mengüç'ü ilk tanıdığımdan daha geçtiğimiz milenyumdaydık.

Burada bir televizyon kanalında işe başlamış, kamera ekibiyle sağda solda çekim yapıp bir belgesel hazırlıyordu.

Bir vesile ile tanıştık, sonra Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi'nde ondan ders aldım. Daha sonra farklı farklı medya kuruluşlarında yolumuz keşişti.

En son dönem ise Dış Basın Birliği Başkanlığı'nda onun Yönetim Kurulu'nda Genel Sekreterlik görevini üstlenmiştim, dolaysıyla teşriki mesaimiz çoğalmıştı.

En son konuşmamız ise telefonda olmuştu.

Sesi titriyordu, "Abicim. Benim Dış Basın Birliği Başkanlığı görevinden ayrılmam icap eder" demişti.

Şaşırıp neden diye sorduğumda ise durumu anlatmıştı.

Şu anda dostlarının atkıları ile basılan ve öğrendiğim kadarıyla hayata gözlerini kapamadan basılmış ilk cildini gözleri ile görebildiği 17'nci kitabı olan "Kıbrıs'ın Kadınları-Tarihe Tanıklık" ile ilgili idi konu.

Kitap bitmiş, Kıbrıs Türk kadınının varoluş mücadelesi dönemindeki anılarını kaleme alınmış, 94 yerleşim yerinden 229 kadın ile görüşülmüş, fotoğrafları çekilmiş ve basılmaya hazır hale gelmişti.

Başka bir yerden geliri olmayan ve kitaplarını basımı için sponsorlar ya da katkılara ihtiyaç duyan her yazar gibi Arslan Hoca'da kendisine destek olabilecek kişi, kurum, kuruluşların kapısını çalmaya başladı.

Projesi çok güzel ve tarihe tanıklık eder nitelikteydi.

O yüzden ilk çaldığı kapılardan birisi olan Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği katkı vermeyi kabul etmiş.

Kendisine ise Türkiye Cumhuriyeti'nin tanıtma adına yaptığı katkıların KKTC Dışişleri Bakanlığı üzerinde yapıldığı bilgisi verilip, "Biz onaylıyoruz. Siz Dışişleri'ne resmi başvuruyu yapın, biz kaynağı aktaracağız" denince sevinçle soluğu Dışişleri Bakanlığı'nda almış.

Elçiliğin parayı vereceğini, ancak formalite icabı Dışişleri Bakanlığı'nda prosedürün çalışması gerektiği bilgisi dönemin Dışişleri Bakanı'na iletilmiş.

Dönemin Dışişleri Bakanı ise Arslan Mengüç'ün projesini reddetmiş, Arslan Hoca, "Ama Büyükelçilik beni onayla size gönderdi nasıl olur" demesine kalmadan, "Büyükelçilik öyle her şeye karışmasın. Ben onay vermesem bu kitap basılmaz. Basılmayacak" diye sert bir şekilde de terslenmiş. Resmi yanıtta ise, Bu aşamada bu kitabın basılmasına gerek yoktur" denmiş.

Dışişleri'ndeki görüşmeden yeni çıkmıştı ve son derece üzgün, rencide edilmiş ve onca emeğin boşa gideceği endişesi ile beni aramış, Dışişleri Bakanı'na tepki göstermek istediğini ancak Dış Basın Birliği Başkanı sıfatını taşıdığını, Birliğe zarar gelmemesi için tepki gösteremediğini, üzüntüsü ve kızgınlığını içine atmak zorunda kaldığını anlatmış, görevden affını rica etmişti.

Ben de o an kızgın olduğunu, sakinleşip, kararını yeniden gözden geçirmesini rica etmiştim.

Son konuşmamız oldu, hemen akabinde, beyin kanaması geçirdiğini, felç olduğunu, hastaneye kaldırıldığını, sonra Stockholm'e götürülürken yeniden rahatsızlandığını öğrendik.

Dün ise daha fazla direnemeyerek aramızdan ayrıldı.

Bu yazıyı "Arslan Hoca'nın ölümüne neden oldu diye birisine parmağımla işaret etmek için yazmıyorum. Ama Arslan Hoca bu durumun bilinmesini isterdi diye düşünerek tarihe not düşmek için yazıyorum.

Güle Güle Arslan Hoca... Kitabın basıldı. Gerek vardı ki, dostların bastırmış..

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rasıh REŞAT yazıları