YAŞAM
okuma süresi: 10 dak.

Gerçek üstü bir hikaye... Sixto DiazRodriquez...

Gerçek üstü bir hikaye... Sixto DiazRodriquez...

Güney Afrika'da yıllarca süren Apartheid (ayrılık) rejiminin sadece siyah ırka karşı uygulandığını sanır çoğumuz. Güvenlik kuvvetlerinin sokaklarda en basit sebeplerden siyah ırktan insanları öldürmesinin serbest olduğu bir rejimden bahsedersek, evet, en büyük acıyı çekenler siyahlar oldu.

Yayın Tarihi: 13/12/15 12:45
okuma süresi: 10 dak.
Gerçek üstü bir hikaye... Sixto DiazRodriquez...
A- A A+

Şeker adamın hikâyesi…


Ulaş Barış - Kıbrıs Postası

Güney Afrika'da yıllarca süren Apartheid (ayrılık) rejiminin sadece siyah ırka karşı uygulandığını sanır çoğumuz.

Güvenlik kuvvetlerinin sokaklarda en basit sebeplerden siyah ırktan insanları öldürmesinin serbest olduğu bir rejimden bahsedersek, evet, en büyük acıyı çekenler siyahlar oldu.

Ancak bu baskı ve çağ dışı yönetimin tek kurbanı siyah ırk değildi.

Evet, beyaz renkli oldunuz mu sokaklarda vurulmuyordunuz belki ve evet, siyah insanlardan çok daha iyi yaşıyordunuz…

Ancak o uyuz Apartheid yönetimi beyaz insanlara da cehennem hayatı yaşattı.

Televizyon yasaktı mesela, komünist işi görülüyordu.

Özgür bir basın, edebiyat yoktu, yayıncılık yoktu, sanat yoktu…

Bildiğiniz, duyduğunuz faşist ırkçı bir yönetimden ne beklenirse, onlar da öyle idi işte…

Ama benim böyle damdan düşer gibi bunları yazmamın sebebi Sixto Rodriguez adından bir müzisyen.

İsmini, çoğumuz, ya da 2013 yılında Oscar ödülü de dâhil olmak üzere birçok festivalde en iyi belgesel ödülünü alan 'SearchingforSugarMan' (Şeker Adamı Ararken) adlı eseri izlememiş olanlar duymamıştır diye düşünüyorum.

Ben modern zamanlar 'Kül Kedisi' hikâyesinin anlatıldığı bu belgeseli izledim ve ağladım…

Ağlamakla kalmadım, günlerce şarkılarının hepsini dinledim ve zaman zaman yine ağladım…

Hikâyenin özünü kendime uyarlayarak şöyle anlatayım kısaca:

Ben Doğu Timor'da bir efsaneyim.

Evet, ben Ulaş Barış, oralarda Elvis'ten bile daha ünlüyüm.

Sosyal Medya sağ olsun, durum bu.

Kulağa ne kadar saçma sapan geliyor değil mi?

ABD, Detroit'in en pis, en ucube fabrikalarında çalışan bir adamın, binlerce kilometre uzakta Güney Afrika Cumhuriyeti'nde gerçekten Rolling Stones ve Elvis'ten daha ünlü olmasını, plaklarının misli misli satmasını nasıl açıklayabilirsiniz?

Daha çok kafa karıştırmadan anlatayım.

Sixto Rodriguez Meksika-Kızılderili karışımı, Detroit'te yaşayan bir müzisyendir.

Çok iyi gitar çalmakta, Bob Dylan tarzı sosyo-politik şarkı sözleri yazmakta ve bunları Detroit'in en ucube barlarında icra etmektedir.

Sene 1970'tir.

Bir gün onun çaldığı bara çok ünlü bir yapımcı gelir ve çaldığı şarkılardan çok etkilenir.

Uzatmayayım, ona bir albüm yaparlar.

Albümün ismi 'ColdFacts' yani Soğuk Gerçeklerdir.

O albümün ilk parçası ise Sugar Man…

Sugar Man bir uyuşturucu satıcısının lakabıdır ve şarkıda insanlara şeker gibi uyuşturucu dağıtan o adamın hikâyesi anlatılmaktadır.

Belgesele ismini veren şarkı da işte budur.

Prodüktör ve diğer eleştirmenler onun albümü çok beğenirler, satacağını düşünürler.

Onlara göre Rodriguez yeni Bob Dylan'dır.

Ancak albüm başarılı olmaz.

İkinci bir albüm daha yapılır; ComingFromReality…

Ama sonuç yine hüsrandır…

Rodriguez çok üretken bir adamdır, hemen 3.albüme başlar ancak kader artık ağlarını örmüştür.

Plak şirketi işine son verir, Rodriguez müzik sahnesinden yok olur gider, fabrikasına geri döner.

Ayni anlarda veya günlerde, Amerika'dan Güney Afrika'ya erkek arkadaşını ziyarete giden bir Amerikalı kız, Rodriguez'in'ColdFacts' albümü ona hediye olarak götürür.

Arkadaş ortamlarda dinlenilen albüm çok beğenilir, elden ele bir virüs gibi tüm Güney Afrika'ya yayılır.

Sözler isyan ve özgürlük istenci doludur.

Baskı ve sansür altındaki insanlara-ama özelikle beyaz topluma- büyük bir direniş gücü verir, isyan ettirir.

Albümün bir başka harika parçası "I Wonder" adlı şarkısı resmen milli marş haline gelir…

Sonraları fırsatçı plak şirketi albümü Güney Afrika'da da çıkarır ama ortada bir sorun vardır; Rodirquez'in bu olanlardan hiç mi hiç haberi yoktur!

Olayın daha da vahim tarafı, Güney Afrikalılar Rodriguez'in en son konserinde sahnede intihar ettiğini bilmektedirler.

Onlara anlatılan hikâye Rodriguez'in kötü geçen bir konserin sonunda seyirciye teşekkür edip silahı kafasına dayayıp tetiği çektiğidir.

Bir başka efsaneye göre sahnede kendini yakmıştır.

Yani anlayacağınız, Güney Afrikalılar Rodriguez'i ölmüş bilmektedirler.

O zamanlar Facebook ya da Twitter yoktur; yani haber almak, hele de böyle bir rejim altındaki bir yerden haber almak ya da vermek imkânsız gibi bir şeydir.

Bana göre ise plak şirketi tarafından çıkartılan bu intihar uydurmasının altında yatan gerçek neden paradır.

Zira bazı rakamlara göre Rodriguez'in Güney Afrika albüm satışları 10 adet altın plak kazanacak kadar çoktur.

Ortalama 100 bin satışa bir altın plak standardını düşünürsek, milyon sattığını söylemek zor değildir ki bu bilinen rakamdır. Bir de işin el altı ve korsan kopyası da vardır… Düşünün artık.

Bir gün Güney Afrika'nın iki meraklı gazetecisi- ki ikisi de Rodriguez'in şarkıları ile yatıp kalkmıştır, albümün arkasında yazan bir cümleye takılırlar.

Orada şöyle yazmaktadır; "Rodriguez hakkında pek fazla bir bilgimiz yoktur, belki bu işe müzik dedektifleri el atmalıdır."

Bu yazılan şey, birbirinden habersiz bu iki adamın harekete geçmesine vesile olur.

Her biri kendi yöntemleri ile arayışa koyulurlar.

Albümü çıkaran plak şirketinden başlayarak albüm paralarının nereye gittiğinin peşine düşerler ancak gidilen her yol çıkmaz sokaktır.

Rodriguez'den haber hacı yoktur.

Ne bir akraba, ne bir telif hakkı ne de bir mezar vardır.

Tam umutların kesildiği anda, gazetecilerden birisi Detroit'in varoşlarında yaşan Rodriguez'in eskiden çalıştığı yapımcılarından birine ulaşır.

Sohbet sırasında gazeteci yapımcıya "çok merak ediyorum, Rodirquez nasıl öldü? Sahnede kendini vurdu mu yaktı mı?" diye sorar.

Sonuçta bu soru tüm Güney Afrikalıların merak ettiği en büyük sırdır.

Aldığı cevap dehşet vericidir; "Rodriguez ölmedi, hayattadır!"

Gazeteci şok geçirir, telefonu elinde düşürür.

Güney Afrika'nın en büyük ölü kahramanı, adına ağıtlar yakılan Rodriguez ölmemiştir!

Böyle bir hikâye olabilir mi?

Gerçekten de 'gerçek' olamayacak kadar gerçek bir hikâye!

Sonrasında işler çorap söküğü gibi gelir…

Önce Rodriguez'in kızına ulaşırlar, sonra da ona…

Hala daha araba fabrikasında en ağır işte çalışmaktadır.

Arkadaşları onun bir zaman müzisyen olduğunu bilmekte, zaman zaman ona takılmaktadırlar.

Neyse uzatmamayım, kısa sürede Rodriguez'in ölmediği, hayatta olduğu haberi Güney Afrika'ya bir bomba gibi düşer.

Onu hemen konser için ülkeye çağırırlar.

Sene 1998'dir, Apartheid gitmiş, baskı yönetimi sona ermiştir…

Ama bir sorun vardır; insanlar Rodriguez'in tekrar canlandığına inanmakta zorluk çekmektedirler.

Kimisi bunun bir PR projesi, kimisi de bunun bir dolandırıcılık olduğunu düşünmektedir.

Ama konser yapılacaktır, geri dönüş yoktur.

4 Mart 1998'de Rodriguez kızları ile Cape Town'a iner.

Kendisi karşılanmaya binlerce hayranı ve büyük bir basın ordusu gelmiştir.

Yolculuktan evvel kendisine 'oralarda Elvis'ten bile daha ünlüsün' denmiş ama o buna inanamamıştır.

Ama durum tam da budur.

Onu doğrudan stüdyoya, çalacağı grup ile çalışmaya götürürler.

Zira bir grubu yoktur, olaylar yıldırım hızı ile gelişmiştir.

Kendisine çalacak olan müzisyenler, onun şarkılarından esinlenip Apartheid rejimine karşı protest müzik icra eden eski bir gruptur.

Onlar da Rodriguez gerçek mi değil mi şüphe içindedirler.

Konserde çalacakları bir şarkının çalışmasının ortasında iken birden stüdyonun kapısı açılır ve içeri yaşlı bir adam girer.

Yaşlı adam sakin adımlarla direk olarak mikrofona gider ve çalınan şarkıyı söylemeye başlar.

Herkes şok içindedir zira bu ses onların beyinlerine yıllarca kazınan sesin ta kendisidir.

O ses Rodriguez'dir…

Kendimi o müzisyenlerin yerine koyacak olsam şöyle yani;

Bir gün sahnede JimiHendrix'denPurpleHaze çalarken onun aniden sahneye gelip mikrofonu benden alması gibi bir durum!

İnanılmaz, akıl almaz, gerçek üstü bir durum yani…

Uzatmamayım diyorum ama uzattık sonra uzatıyorum, biliyorum…

Rodriguez 8 Mart 1998 günü kendisini uzun yıllardır ölü bilen binlerce Güney Afrikalının önüne çıkar.

Konser salonu tıka basa doludur…

Onu dakikalarca ayakta alkışlarlar…

Sonuçta durum İsa'nın yeniden dirilmesinden başka bir şey değildir…

Rodriguez sahneden onlara şöyle der; "Beni bunca yıl hayatta tuttuğunuz için size çok teşekkür ederim."

Bazı şeyleri anlatmak için kelimeler yetmez ya işte bu da onlar gibi bir durum…

Ben ağladım… Bu sahnede gözyaşlarına boğuldum…

Sen yıllarca bir ülkede en alt tabakada en zor koşullarda hayatta kalmaya çalış, aile geçindir, ancak bir diğer ülkede ölmüş, mit olmuş bir süper star ol…

Hayat gerçekten de ne garip.

"SearchingForSugar Man" işte bu adamın hikâyesi.

Elbette ben yüzeysel anlattım, siz eğer izlerseniz çok daha fazla anlamlı bulacağınıza eminim.

Bu arada albümlerini dinliyorum.

Bence çok iyiler.

Ustaya saygısızlık etmek istemem ama Bob Dylan'ı beğenen Rodriguez'i her halükarda beğenir diye düşünüyorum…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.