Soyer: "Siyaset, ekonomik gelişmeyi baltalıyor"
CTP-BG Mağusa Milletvekili Ferdi Sabit Soyer, kişisel Blog'undan BM Kıbrıs Özel Danışmanı Eide'nin söyleşisini değerlendirdi.
BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Banışmanı Sayın Espen Barth Eide önemli ama küçük gibi görünen ciddi bir adım attı.
Kuzey Kıbrıs'ta yayınlanan Kıbrıs Gazetesi ile Güney Kıbrıs'ta yayınlanan Politis Gazetesi ortak bir mülakat verdi.
Sorulardan hangi tarafın gazetecisinin söz konusu soruyu sorduğunu anlamanız olanağı vardır.
Ancak verilen cevaplar, görevinin gereği olarak esasa kilitlenmiş, yani ortak çözümü teşvik ve desteklemek isteyen bir diplomatın akıl ve sentez dolu yaklaşımlarını yansıtıyor.
Ancak bir nokta var. Buna, Kıbrıs Gazetesinin yöneticileri bana kızsada değinmek istiyorum.
Gerçekten Kıbrıs Gazetesi önemli bir olayı bize yaşattı.
Bir yandan Sayın Eide'nin görüşlerini ve yaklaşımlarını, bu uzun röportajla okuma imkanını bize sundu.
Ayrıca bir gazete olarak bir başka gazete ile üstelik Güneyden bir gazete ile de bunu paylaşma olgunluğunu da gösterdi.
Ancak önden, manşetten bu güzel ortak çalışmayı yansıtmadı. Manşetin alt başlıklarını okuduğumda söyleşinin, Kıbrıs Gazetesine verildiğini okudum.
Sayın Osman Kalfaoğlu'nun yaptığı bu söyleşinin içeriğini okurken, daha ilk satırlarda, söz konusu söyleşinin, Kıbrıs Gazetesi ve Politis'e ortak verildiğini öğrendim.
Bu söyleşinin Politis'te nasıl yansıtıldığını görmedim.Onlarda mı önden, söyleşinin Politis'e verildiğini, ama yazının bütününde de bunun Kıbrıs Gazetesi ile birlikte yapıldığını mı yazdılar, bunu bilemiyorum?
Ne de olmasa ülkede gazete okuma kültürünün,
ağırlıkla manşetleri okumak ve içeriğine de göz atmak olduğu
şeklindeki anlayışın yaygınlığı ile olsa gerek, kurum
fetişizminin öne çıkması olarak bunu yorumladım.
ORTAK
ÇABA
Halbuki bu ülkede özellikle Ticaret Odalarının gittikçe ilerlettikleri, Dini Önderlerin devam ettirdikleri ortaklaşa, insan yaşamına ve düşüncesine bir değer katmak çalışmalarının geliştiği bu aşamada, kanıma göre, kurumsal yapıların kendi fetişizimlerinden öte, önde tutmaya çalışmaları gerekenin, ortaklaşa iş ve çaba üretmenin zengin ve yararlı kültürü olmalıdır.
Bu konuda Sayın Eide'nin söyleşinde ifade ettiği
bir nokta var.
" Dünya Ekonomik Formunda en sevilen
tanımlamalardan biri olan "çoklu paydaş"kelimesine
inanıyorum.Bunun anlamı pek çok insanın söz konusu
olması.Toplum, toplum liderleri,öözel sektör,ösivil toplum
örgütleri, akademisyenler ve Medya'dan oluşuyor, bu nedenle
herkesin bunda rolü var"
Bu güzel ifade ve tanımlama
yani "çoklu paydaş" tanımlaması, ayni zamanda
paylaşmayı da içerir.öBu bakımdan, yalnız katılımcılık
bakımından değil, ama gurupcu, zümresel veya siyasal bakımdan da
her açıdan paylaşımıcı olmayı bu da gerektirir.
Bunda
her kuruma görev düştüğü gibi, kanıma göre medyaya, herkesten
daha fazla görev düşmektedir.
Bakın, Sayın Eide, iki Ticaret
Odasının mobil telefonların her iki tarafta yaygın olarak,
engelsiz kullanımı ile ilgili yaptıkları çalışmaları, söz
konusu söyleşisinde, nasıl yaratıcı ortak fayda mantığında
değerlendirmektedir?
"Bunun dışında roming anlaşması
söz konusu ki buna roming denmemesi gerekiyor çünkü sorunun bir
kısmını taraflardan birinin, 'kendi ülkemizde roming
yapamazsınız' demesinden ibaret. Bunu bertaraf etmenin yolu ilk
olarak telefon edebilmenin, sonra ne olduğunun adını koymanızdır.
Bu tür şeyler yardımcı olabilir"
İşte bu yaklaşım
oldukça önemli.
Çünkü kavramlar ile kelimeler arasına sıkışan ve bu yüzden de bunlarla ilgili olarak fırtınalar kopartılıp, sonuç itibarı ile iki tarafın, toplumlarının ve tek tek, ister Türkçe, isterse Elence konuşsun insanlarının, yıllardır çözümsüzlüğe mahkum oldukları, bugünkü kültür bundan kaynaklanır.
Bunu farklılaştıracak olan anlayışın,öbu eskiyi aşmak maksadı ile farklı bir mantığa ve bakışa dayanması gerekir. Bunun aşılması için buna ihtiyaç var.
İşte yüzden Sayın Eide'nin önce telefon edebilelim, sonra bunun adını koruz, yaklaşımı, bu kavram ve tanım fetişizmin sığlığını aşmak için oldukça önemli bir yaklaşım olmaktadır.
Bu bakış açısının dönük diğer bir sağlıklı ifadesi şu noktalarda yansıyor.
Birincisi Ticaret Odaları ile birlikte yaptığı görüşmeden sonra bu söyleşide söyledikleri.
İkincisi ile görüşmelerle ilgili ifade ettikleridir.
Birincisi şudur.
"Ticaret odalarıyla dün gerçekleştirdiğim
görüşme de oldukça önemliydi. İkisinin de mevcut durumda ne
yapılabileceklerine dair geliştirdikleri ( başkanlar) pratik
düşünceleri var. İşletmelerin de yerleşik kural ve mevzuata
meydan okumadan bu konularda nasıl çalıştıklarını
görebiliyorum."
Bunu da şu mesajla bütünlüklü olarak
ele alıyor.
" ... buna ek olarak, bu sürece katkı koymak
isteyen, Dünya Ekonomik Formu ile çalışmam nedeniyle, Ticaret
Odaları ile görüşmem, dıştaki ekonomi dünyası ile bir şeyleri
oluşturmanın mümkün olup olmayacağını görmek açısından
önemliydi"
diyor.
Bunda pozitif bir algı oluştuğunu
söyleşinin ilerleyen noktalarında okursunuz,
kavrarsınız.
EKONOMİNİN ÖZELLİĞİ....
Ancak Sayın
Eide'nin bu söyleşide bu konuda verdiği çok önemli mesajlar
var.
Bakın ne diyor?
"Buna ek olarak açık olan bir
gerçek daha var ki tek bir ekonomi ile iki ayrı ekonomide elde
edeceğinizden daha büyük ölçekli bir ekonomiye sahip
olursunuz"
Evet bu gerçeği çok açık ve yalın bir
dille ifade ediyor. Nitekim iki tarafın ayrı ayrı elde ettiği
ekonomik gelişmenin kalıcı olamayacağını günümüzde, her iki
tarafta ağır bir şekilde yaşanan ekonomik krizlerinden de bu
bellidir.
Bir zamanlar Bütçesinin fazla vermesi ile övünen ve
bu yüzden kendini güçlü sayan Güney ile Güneyde yaşanan
krizlere bakıp da kendi haline dönük övünme zemini bulan
Kuzey'deki yaklaşımların, "saman üstüne çakılan kazık
olduğu" son dönemlerde yaşanan ekonomik krizlerle ve bunların
insan yaşamı üstünde yarattığı travmalarla da ortaya çıkmış
bulunmaktadır.
Ayrıca çözümsüzlük şartlarının
sürmesi ile tüm Kıbrıs'ın faydasına olacak olan ekonomik
getirilerden uzak kalmaması da deneyimli bir siyaset ve diplomat
olan Sayın Eide'nin bu yaklaşımı ile de şu şekilde net olarak
ortaya konmaktadır.
" Benim görüşüme göre
çözümsüzlük nedeniyle Kıbrıs fırsatları kaçırıyor. Bir
çok yatırım, şirketlerin siyasi risk düşünmeleri nedeniyle
buraya gelmiyor.öBu durum Orta Doğu'daki çalkantı nedeniyle şimdi
daha da önem kazandı. Bir çok şirket,komşu ülkelerde saha
güvenli bir bölgeye konuşlanmanın yollarını arayacaktır.
Kıbrıs da bunun için ideal bir yer.
Ancak gelmiyorlar, çünkü
konu çözülmüş değil... Atıl durumda olan,ösiyasi nedenlerle
kullanılmayan liman ve toprak var... Siyaset, ekonomik gelişmeyi
gelişimi baltalıyor."
Evet, Kıbrıslı Türk ve Rum
siyasi partilerinin, düşünürlerinin kavramlar ve kelimelerle ile
ilgili kavgalarından ötürü, daha da daralan bakış açılarının,
bu gelişen fırsatları görmelerine engel olduğu açıktır.
Ortak Yurdun daha da zenginleşmesine yol açacak çözüm dinamiği yerine, buna engel olan, mevcut durumu, cesretsizlikten ve ortak vizyonun derinliğine ve zenginliğine dönük açılım içine girmemelerinden ötürü doğan kaybı,Sayın Eide'nin bu şekli ile ifade etmesi çok önemlidir.
Bu yüzden Sayın Eide'nin bu yaklaşımı, bu ortak söyleşisi ile iki tarafın insanları ile buluşturulması çok önemli oldu. Bundan ötürü iki gazeteyi de kutlarım.
Bu arada , siyasi yaklaşımla ilgili ifade ettikleri de, bu değişik yaratıcı mantığı ortaya koyan, oldukça önemli başka değerler de taşımaktadır.
Ikinci olarak vurguladığı şudur.
Bu konuda öncelikle çözümsüzlüğün siyasi mantık
bakımından sürmesi ile ilgili olarak yaptığı tesbit
önemlidir.
"Bir bakıma çözümsüzlük kurumsallaştırldı. Şiddetli çatışma olmaması da her iki tarafın Kabul edilemez olarak nitelendirdiği mevcut durumun doğmasına yol açtı.
( iki tarafta, bu kavramı ve tesbiti 11
Şubat Ortak Belgesinde, ya da Sayın Davutoğlunun ifadesi ile
söylersek,onun' Framwork documant' diye ifade ettiği bu çalışmada
bunu kabul etti, buna atıf yapıyor Sayın Eide. FSS)
Bu deneysel
olarak sürdürüldü ve stratejik düşünmemeyi mümkün hale
getirdi."
Sayın Eide'nin bu ifadeleri doğru, ancak
katılmadığım nokta şudur. Her iki taraftaki stratejik düşünmeme
noktası, Ortak Yurdun, ortaklaşa olarak ekonomik, demokratik,
sosyal olarak gelişmesine dönük olarak yoktur.
Yoksa, her iki tarafın, bugünkü çözümsüzlüğü sürdürmek ve bunun üzerinden kendi dar ulusal ve toplumsal çıkarlarına uygun sonuça gitmek için çözüm süreçlerini çıkmaza sokmak için, ayrı ayrı, ince ve komplike stratejileri olduğu açıktır.
Üstelikte bu çıkmaz üretme stratejilerinde dünyaya olumsuzluklara örnek olacak şekilde, iki tarafın ürettiği sayısız meziyetleri vardır.
İşte Sayın Eide'nin yeni ve farklı olan yaklaşımı,
ortak stratejik çıkarlar için düşünme olgusuna, motivasyon
verecek olan yaklaşımdır.
Bunu iki toplumda farklı olarak
sentezleştirmeye dönük ifadesi de oldukça çarpıcıdır.
"
Ortak kazancın, ortak kayıptan daha büyük olduğu yönünde geniş
bir vizyona ihtiyaç var"
Bu yüzden, bu yurdu seven, ana
dili, mesleği ve siyasi görüşü ne isterse olsun, tüm sağduyu
sahibi insanların öne alması gereken, Sayın Eide'nin vurguladığı
ortak çıkarlara dönük stratejik düşünme yeteneğinin
geliştirilmesi ve ortak vizyonun daha büyük olduğu anlayışına
ulaşmaya katkı koymak olmalıdır.
Sayın Eide'nin ifade
ettiği görüşme usul ve mantığına dair sözler hakikaten
üzerinde çok düşünmeyi gerektiren husular taşımaktadır.
Çünkü bugünkü ana mantıkları gözden geçirmemiz gerektiğine dair önemli temeller sağlamaktadır.
Bakın önce şu ifadesine
değinelim.
"Buraya uçup size çözümü
getirmeyeceğim,bunun yerel olarak sahiplenilmesi gerekiyor"
Bu ana noktaya nasıl ulaşmamızla ilgili olarakta bizi malül eden bakış açımıza da usta bir diplomatik dille yaklaşımlar getiriyor. Sorgulamayı bu açıdan da yapmamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Neler diyor?
Bakın iki liderin farklılıklarını nasıl ele alıyor?
Basın mensubu soruyor. Bu son görüşmeyi ki her iki lider ve kendisi de olumlu olarak tanımladı.Yani iki safhanın bittiğini ve 3. Safhaya geçildiğini açıkladılar.
Bununla ilgili soru çarpıcı.
Bu üçüncü safhayı Sayın Eroğlu " al- vere" geçilme olarak yorumladı. Sayın Anastasiadis ise, " al- verin" son aşamada yer alacağını söyledi. Basın mensubunun sorusu bu temelde. Yani ,bu nasıl olumluluk ki bir olayı iki lider hala farklı tanımlıyor anlamında bu soru yer aldı.
Sayın Eide 'nin cevabı şu...
"İşte bu
nedenle bu aşamayı isimlendirmeden kaçınıyorum.Kelime
'müzakereler'dir. Anlamına bakarsanız, her kesimin kendi başlangıç
noktalarında masaya gelmesi ve oradan devam etmesi anlamına
geliyor..."
Böylece olayı tartışarak, kavramların
sığlığı içine hapis olmadan, olayın esasını ele almak yolunu
takip edeceğini ifade ediyor. Bundan ötürü de kendi konumunu net
olarak koyuyor. Arabulucu değil, farklılıklar arasında köprü
kurucu olacağını vurguluyor.
Bunun içinde bu görevini şu
doğru ifade ile de vurguluyor.
" Tecrübelere dayanarak
bazen büyük bir farklılık olarak görülen bir şey, dış gözle
bakmanın avantajıyla sakin bir şekilde baktığımızda o kadar da
büyük olmadığını, farkın girebileceğini görürsünüz"
Bu anlayış her tür ilişki içinde geçerlidir. İnsan yaşamının her alanında, belli bir konuda çelişki yaşayan tek tek insanlar arasında, kadın veya erkek olsun, her alanda da bu böyle değil mi?
Kendi aralarındaki uzlaşmazlıkların keskinliğine saplanıp kalanlar, her iki tarafın arasında dengeli davrandığına inandığı birinin, arada büyük olarak gözüken sıkıntıları ele alıp, iki tarafla kurduğu sağlıklı ilişki temelinde, sonuç itibarı ile farkın büyük olmadığını görüp, anlaştıkları, barıştıkları sayısız örneği herkes, en azından kendi yaşamında da bulacak ve hatırlayacaktır.
Bu doğruyu ifade
ederken Sayın Eide, ayni zamanda doğru bir eleştirisel tesbitte
yapıyor.
" Ancak taraflar bu köprüyü bulamayacaklar,
çünkü konuşarak kendilerini, kelimelerin esas anlamlarının
ötesinde farklı anlamların yüklendiği bir pozisyona
getirdiler."
Tam doğru bir tesbit.Yanlış olarak
yaşanan bunca hususa dair, doğru bir yaklaşım.
Bu yaklaşımı,
açıklığa kavuşturmanın diğer ifadesini de bununla birlikte ele
alınırsaniz daha bir açılım gelir. Bu da şudur..
"..
Önemli olan mevcut olana bakmak ve bir cümlenin farklı yazıldığı
zaman ayni anlama geldiği, ancak ayni şeyden bahsettiğinin farkına
varabilmek. Buna bir şekilde bakmanızı öneriyorum..."
İşte
esas çıkmazı yaratan mantık ve bakış açısı sakatlığına
dönük tesbit ve yaklaşım budur. Doğru söze ne denir?
"Buna bir şekilde bakmanızı öneriyorum" ifadesi ile de kibarca, mantığınızı, bakış açınızı sorgulayın yaklaşımı, siyasi kadrolara yapılırken, ayni zamanda kamuoyuna dönükte bu mantığı siz de sorgulayın önermesi de bu sözün içinde.
İşte
bu yüzden yıllardır kavramlar ve kelimeler üzerinde süren, "
Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar"
kısırlığının malül ettiği mantığımızı sorgulamamız
gerektiği ortaya çıkmaktadır.
YAKINLAŞMALAR UZAKLAŞMA
OLUNCA..
Buna bağlı olarak şu anda iki taraf arasında görüşmelerde oluşan çıkmazı sağlayan ve tümümüzü de buna esir eden ana konuya dair de yani Yakınlaşma konularına dair de ilginç ve önemli bir saptama yapmaktadır Sayin Eide...
Bilindiği
gibi çıkmazın ana noktası süren görüşmelerde oluşan
yakınlaşma konularının ne olacağına dairdir. Bu konu tümümüzü
kilitledi. Buna dönük olarakta ifadesi şudur.
" Ancak
benim his ettiğim,eğer hangi yakınlaşmaların yakınlaşma
olduğunu tartışmaya devam edersek, bunu öğrenecek noktaya
gelemeyeceğiz. Bazı sorunlar teoride, pratikte olduklarından daha
büyüktür. BM olarak şuanda yakınlaşmalardan söz etmiyoruz.
Söylediğimiz, elde olanın üzerine ne kadar koyabilirsek koyalım
ve müzakere ettiğimizde de ister "kazan - kazan" ister
"al -ver " olarak adlandırın, bunları masaya getirelim.
Bir iki başlığı bitirdiğimiz zaman tarafların pozisyonlarının
esas olarak nerede olduğunu görürsünüz.
Tamamen farklı
görünen iki pozisyonun aslında yüzde 92 anlaşma, yüzde 8
anlaşmazlık olabilir. Bu farkı yüzde 4 indirir ve son aşamaya
geçerek konuları birbirine karşı (masaya) getirirsiniz. Benim
istediğim bunun hızlı ilerlemesi, ancak ciddi şekilde,çünkü bu
konular özellikle mülkiyet ve toprak oldukça somut ve gerçek
insanlara gerçek sonuçları olacak niteliktedir."
Bu
yaklaşımını özellikle daha evvel ki soruya dönük vurguladığı
şu noktalarla da ilgilidir. Bu yüzden bunu , KT tarafı olarak
bizim hem yakınlaşma konusunda, hem toprak ve mülkiyet konusunda
iki kez düşünmemiz gerekir. Düşünüp, bizce bugüne kadar doğru
olduğuna inandığımız bir yaklaşımı sorgulamamız
gerekmektedir. Bu da Sayın Eide'nin ifadesi ile şudur.
"Bu
toprak ve mülkiyet gibi zorlu konuları ele almamakla ve onların
yok olmalarını ummakla alakalı değil. Bu onları bir çözüme
doğru hareket etme iradesi ile ele almakla alakalı.."
İşte
bu ifadelerden, özellikle toprak ve mülkiyet konularını Sayın
Eroğlu'nun Güneye sunduğu 5 adımlık önerisinde ifade ettiği
gibi, bu konuları, 3 Garantör ülkenin görüşmesine, yani
Türkiye'nin bunu görüşüp, toprak ve mülküyetteki düzenlemeyi
yapmayı ona havale etmesine dönük, tutuk ve ürkek tavrının yol
açtığı olumsuzluğa dönük ince, ama uyarıcı bir önerme
olmaktadır bu sözler.
Bu ise gelecekte, görüşmelerde, toprak ve mülkiyeti görüşmemek ve en sona bırakmak istediği ile ilgili olarak yaşayacağımız çıkmazı da anlatan önemli bir ifadedir.
Bu yüzden bu politika, iç siyasi endişelerle de ikide bir, Rumlar şurayı da ister, bunu da ister diyerek, içe dönük olarak geliştirilen toprak konusunu görüşmekten kaçmayı iç tazyiklerle de gerekçelendirip, bunları ele alınınamaycak konular olarak sıcak tutmak olgusunun geçersizliğini, bu ifadelerle çok net olarak ortaya koymaktadır.
Hele Sayın
Eide'nin bir başka soruya verdiği cevaptaki ifadelerle birlikte,
bunları bir bütün olarak ele alırsak, konunun ne denli önemli
olduğu da ortaya çıkmaktadır.
Sayın Eide şöyle ifade
etmektedir konuların bütünlüğünü.
" Her şeyin her
şeyle bağlantılı olduğunu biliyoruz, ancak her şeyin ayni anda
görüşüldüğü bir toplantı yapamayız. Bunda bir düzen olmalı
ve ilerleyebilceğiniz kadarı ilerler, nihai müzakereleri sürecin
sonuna bırakırsınız.."
Bu ifadelerle Sayın Eide, bence iki tarafta oluşan bir saplantıya, yani KT Tarafında gelişen; "önce yönetim ve güç paylaşımını bitirelim da sonra Toprak ve Mülkiyeti görüşürüz " anlayışı ile KR Tarafında da Toprak ve Mülkiyet görüşülmeden biz, Yönetim ve Güç paylaşımını sonuçlandırmayız olarak yansıyan ve çıkmazı oluşturan yaklaşımlara; çok çarpıcı olan eleştirsel bir bakıştır. Ne birinin, ne ötekinin haklılığını ortaya koymadan, bahsettiği mantığa bağlı olarak, olayı da isimlendirmeden ve tanımlandırmadan, çok önemli bir açılım getirmek istediğini bu ifadeleri ortaya koymaktadır.
Bu
söyleşide daha çok üzerinde durmamız gereken nokta var.
Ama onları daha sonra da ele almak lazım. Çünkü söyleşi uzun, bu arada ben de uzun yazarım. Bu yüzden bu ülkede insanlar ," tak fişi, bitir iş" anlayışında olduğu için, uzun yazıları okumaz.
Ama ben okuyanların affına sığınarak iki noktaya daha değinip, bu değerli söyleşi ile ile ilgili değerlendirmelerimi ilk olarak bu noktada sonlandırmak istiyorum. Bunlarda birbiri ile bağlantılıdır.
Önce kendi konumunu ele alan yaklaşımından başlamak isterim.
Sayın Eide kendi
görevini şöyle tanımlıyor.
" Ben, Güvenlik Konseyi,
Garantör devletler ve adadaki toplumların desteğiyle Genel
Sekreter'in benden yapmamı istediği şeyi yapıyorum...."
Yani,
Sayın Eide görevini, ,yapmasının dayandığı mandanın, hem BM
Güvenlik Konseyi, hemde Garantör ülkelerin isteği ve desteği ile
ve elbette ki iki tarafın da bunu kabulü ile olduğunu ifade
etmektedir.
Bu sözleri ile Türkiye Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun, son Kıbrıs ziyaretinde, Sayın Eide'ye dönük, çözüm için ona verdiği misyon ve NiHAİ görevi olarak çözüme katkı sağlaması gerektiğine dönük yaptığı vurguyu hatırladığımızda ve Ona daha fazla efor harcaması ile ilgili yaptığı çağrıyı da hatırlarsak, Sayın Eide'nin nasıl bir manda ile donatıldığını da kavramış oluruz.
Sayın Davutoğlu'nun ziyareti ile ilgili yazdığım yazıda bu vurguya ve isteğe dikkat çekmiştim. Şimdi Sayın Eide de buna denk bir tanımlama yapmaktadır.
Ama Sayın Eide, ayni zamanda tümümüzün de dikkatinden kaçmaması gereken ciddi bir de uyarı da yapmaktadır.
Sayın Eide özellikle Ukranya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da oluşan durumlara bakarak doğru değerlendirmeler yapıyor.
Bunu da şöyle ifade diyor.
" Dediğim gibi
Soğuk savaş sonrası düzen yıkılıyor ve tabi ki Türkiye'ye
yakınız"
Bu tesbitini de daha önceki soruda şöyle
bir ifade ile de bütünleşmektedir.
"Bilmeniz gereken
Suriye konusunda Güvenlik Konseyi'nde herhangibir görüş birliği
yok ve açıkca Ukranya ilgili de yok. Ancak Güvenlik Konseyinin beş
daimi üyesi arasında Kıbrıs sorunun, liderlerin de söylediği
gibi tek devlet, iki toplum, iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı
Federasyon çerçevesinde çözülmesi gerektiğine dayalı bir görüş
birliği var. Bundan faydalanılması gerekiyor, çünkü gidişat
giderek azalan bir görüş birliği yönünde. Zaman kaybetmeden bir
çözüme ulaşılması beni memnun eder".
Bu sözler,
uzun yıllar hem Dışişleri, hemde Savunma Bakanlığı yapmış ve
NATO çapında, AB indinde önemli görevler yüklenmiş bir
siyasinin ve diplomatın çok önemli bir uyarısı olarak
alınmalıdır.
Çünkü, Annan Planı döneminde de GK'nin beş daimi üyesinin konsensüsü vardı. Ama 24 Nisan Refarndumundan sonra, özellikle Irak Krizininin yol açtığı ayrışma, bu konsensusa karşın çözüme dönük ortak enerjiyi geliştirmedi.
Bunun ise, durumun aynen devamından yana olanlarca gizli bir sevinçle karşılandığı da açıktır.
Ama
Ortadoğudaki ve onun ifade ettiği gibi soğuk savaş sonrası
oluşan düzenin yıkılmaya başladığı günümüzde, gelişmeler
bağlamında şu sözleri kulağımıza ciddi olarak küpe olarak
takmalıyız.
" Şu anda Kıbrıs durağan çözümsüzlük
durumunda ancak sonsuza kadar sabit kalacağını farz edemezsiniz
.Hiçbir şey yapmadığınız takdirde bugünkü durumun 10 yıl
sonra da aşağı yukarı ayni olacağını düşünmeyin"
Bunun
anlamı açıktır. Bu soğuk savaş sonrası düzen yıkılırken ve
pek çok ülke Ortadoğu'da parçalanma ve çatışma içine girerken
ve GK 5 daimi üyesinin bu temeldeki çelişkileri artarken, siz,
Kıbrıslılar alıştığınız bu çözümsüzlük ortamının ayni
şekilde gideceğini, kısa vadede düşünmeyin. Anlaşma, hele 5
daimi üye bu konuda konsesus içinde iken olmazsa, bu durum böyle
gitmez. Başınız ne geleceği belli değil, ama bugünkünden daha
kötü olacağı da aşikardır demek istiyor.
Sayın Eide'nin
AB ,Güvenlik ve Garantilerle ilgili söyledikleri de çok önemli,
ama bunları bir başka yazıda değerlendirmek gerekir.
Önemli saptama ve yanlış oluşan düşünce biçimimize dönük önemli tesbitler ve bunlara dair de yeni açılımlar getiren Sayın Eide'nin bu söyleşisi, gerçekten okuyup değerlendirilmesi gereken bir metindir. Bunu gerçekleştiren basın mensuplarına teşekkür ederim.
Çözümü bulma uğraşırsında, " Herkese kolay gelsin"..
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.