İÇ HABERLER
okuma süresi: 8 dak.

Başkanlar değişti; Sistem değişmedi

Başkanlar değişti; Sistem değişmedi

Cumhurbaşkanı adaylarının yavaş yavaş belirlenmesi üzerine Cumhurbaşkanlığı Makamı'nın KKTC Anayasası nezdindeki pozisyonunu değerlendiren Siyaset Bilimci Salih Egemen, Cumhurbaşkanlarının iç sorunların çözümünde yeterince inisiyatif üstlenmediğinin bir gerçek olduğunu kaydetti.

Yayın Tarihi: 23/10/14 10:25
okuma süresi: 8 dak.
Başkanlar değişti; Sistem değişmedi
A- A A+

"Maalesef 40 yılda bunun gereğinin yapıldığı söylenemez" diyen Salih Egemen, Cumhurbaşkanlarının müdahale etmeleri gereken konularda müdahalede bulunmadıklarını, tersine müdahale etmemeleri gereken konularda müdahalede bulunduklarının altını çizdi.

Bu çerçevede gelmiş geçmiş Cumhurbaşkanlarını değerlendiren Egemen; "Denktaş, zaman zaman hükümet yetkilerini kullandı, hatta hükümetler bozup kurdu bunu Anayasa gücü ile değil, siyasal gücü ile yaptı. Talat sisteme uygun davrandı. Hatta iç politikaya hiç karışmadığı için eleştiri bile aldı. Denktaş ekolünden gelen Eroğlu ise hükümetlere yön verme ve şekillendirme konusunda çekinceli davranmadı.

Kıbrıs Postası - Meryem Ekinci

Cumhurbaşkanlığı Seçimi'ne kadar önümüzde 6 ay bir süre olmasına rağmen, Cumhurbaşkanın yetkileri konusu şimdiden gündemde.

Kıbrıs Postası'na Cumhurbaşkanı'nın görüşmeci sıfatıyla Kıbrıs müzakerelerinde başrol üstlenmesinin getirdiği toplumsal algı, Cumhurbaşkanı'nın Anayasal yetkileriyle ve iç sorunların çözümündeki rolüyle ilgili röportaj veren Red Border Araştırma Şirketi Direktörü, Siyaset Bilimci Dr. Salih Egemen, öncelikle, Parlamenter Sistem ile Başkanlık Sistemi açısından belli başlı farklılıklara dikkati çekti.

Salih Egemen, Parlamenter Sistemle yönetilen KKTC'de Cumhurbaşkanı'nın asıl görevinin ulusun birliğini temsil etmek ve devlet organlarının uyumlu çalışmasını gözetmek olduğunu vurguladı.

KKTC'nin gelmiş geçmiş cumhurbaşkanlarının Anayasal yetkilerini kullanmakta izledikleri tutum, Anayasal yetki sınırları içerisinde olmamasına rağmen Kıbrıs sorununu ve müzakereleri yürütmeleri, iç sorunların çözümü ve toplum hayatına ışık tutacak konularda aldıkları inisiyatif konularında çarpıcı açıklamalar yapan Egemen, "Cumhurbaşkanı'nın iç sorunların çözümünde veya toplum hayatına ışık tutacak konularda yeterince inisiyatif üstlenmediği bir gerçek. Maalesef 40 yılda bunun gereğinin yapıldığı söylenemez. Cumhurbaşkanları müdahale etmeleri gereken konularda müdahalede bulunmadılar. Tersine, etmemeleri gereken konularda bulundular" dedi.

Egemen, 1. Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş ve Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'nun hükümetlere yön vermek açısından siyasal güçlerini kullandıkları eleştirisinde bulunurken, 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın ise sisteme uygun davrandığını, hatta zaman zaman iç politikaya hiç karışmamakla suçlandığını kaydetti.

"Anayasal Değil Siyasal Güç"

K.P: Cumhurbaşkanının Anayasa'dan aldığı yetkiyi kullanmak bakımından ülkemizdeki genel durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

S.E: Batı demokrasisinin uygulamada iki anayasal modeli var. Biri Avrupa devletlerinin büyük çoğunluğunun uyguladığı Parlamenter Sistem. Öteki ABD'nin başarıyla uyguladığı, Latin Amerika devletlerinin de taklit etmeye çalıştığı Başkanlık Sistemi. Tabii bir de bunlar arasında Fransa'nın uyguladığı Yarı Başkanlık sistemi var ama o bir istisna.

Parlamenter Sistemde yasama ile yürütme arasında güçler ayrılığından çok görevler ayrılığı var. Parlamento yasaları yapar, yürütme organı olan hükümet uygular. Ama uygulamada yürütme yasama organının içinden çıktığı ve ona karşı sorumlu olduğu için aslında güçler ayrılığı değil görevler ayrılığı söz konusudur.

Oysa, Başkanlık sisteminde gerçek anlamda bir güçler ayrılığı var. Başkan yürütme organıdır ve yasama organına karşı sorumlu değildir. Yasama organı başkanı görevden alamaz. Tabii iki sistem arasında çok temelde başka ayrımlar da var ama onları anlatmak konumuz dışına çıkmak olur.

KKTC Anayasası özünde bir parlamenter sistemi öngörür. Parlamenter sistemin yürütme organı ortak sorumlulukla hareket eden kabine, yani hükümettir. Devlet başkanı olarak cumhurbaşkanı da vardır ama sorumlu değildir. Bu sistemde cumhurbaşkanının asıl görevi ulusun birliğini temsil etmek ve devlet organlarının birbiriyle uyumlu çalışmasını gözetmektir. Sistemin anavatanı olan İngiltere'de yürütme organının başı gibi görünen Kraliçe için şöyle denir; " Hükümet eder ama hükmetmez" . Bu söz devletin başının konumunu çok iyi ifade eder.

Gelelim bize. Bizde Rauf Denktaş'tan başlayarak Mehmet Ali Talat ve Derviş Eroğlu'na uzanan bir cumhurbaşkanı listesi oldu.

Denktaş, zaman zaman hükümet yetkilerini kullandı, hatta hükümetler kurup bozmasına karşın sonuçta bunu Anayasa gücünden değil siyasal gücünden yaptı.

Mehmet Ali Talat sisteme uygun davrandı. Hatta iç politikaya hiç karışmadığı için zaman zaman eleştirildi de.

Denktaş ekolünden gelen Derviş Eroğlu ise UBP'nin Denktaş sonrası ve Denktaş'a rağmen doğal lideri idi. Bu konumuyla geldiği Cumhurbaşkanlığında Denktaş ekolüne uygun davrandı. UBP'nin hükümette olduğu dönemde hükümetlere yön verme ve şekillendirme konusunda liderlikten gelen siyasal gücünü kullanma konusunda çekinceli davranmadı.

"Teamül Gereği Yürüttükleri Esas Konu Kıbrıs Sorunu"

K.P.: Cumhurbaşkanlarının Kıbrıs sorunundaki yetkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

S.E.: Ülkemizde, Cumhurbaşkanlarının Anayasal yetki sınırları içinde olmamasına karşın, teamül gereği yürüttükleri esas konu Kıbrıs sorunu ve müzakereler. Dünya ve Güney bizi toplum kabul ettiği için cumhurbaşkanlarımızı da " toplum lideri" olarak algılıyor. Dolayısıyla dış politika aslında dışişleri bakanlarının yetki ve sorumluluğunda olmasına rağmen iç ve dış konsensuzla bu yetki ve sorumluluk fiilen cumhurbaşkanına aktarılmış durumda.

"Pek Çok Yolsuzluk Olayını Devletin Başı Olarak Takip Etmeleri Gerekir"

K.P.: Cumhurbaşkanı'nın "iç sorunlar" veya toplum hayatına ışık tutacak, geliştirecek konularda yeterince inisiyatif üstlenmemesi nasıl bir ortam ve toplumsal algı yaratıyor?

S.E.: Cumhurbaşkanı'nın " iç sorunlar" veya toplum hayatına ışık tutacak, geliştirecek konularda yeterince inisiyatif üstlenmediği bir gerçek. Örneğin Sayıştay'ın veya Savcılığın bulguladığı pek çok yolsuzluk olayını devletin başı olarak, devlet kurumlarının uyumlu çalışması açısından daha sıkı takiple izlemeleri, gereğinin yapılması için ısrarlı olmaları gerekir. Çünkü Sayıştay ve Başsavcılık gibi kurumlar Anayasal kurumlardır ve bunların bulguları öyle lalettayn geçiştirilecek konular değildir. Maalesef 40 yılda bu konuda gereğinin yapıldığı söylenemez.

"Müdahale Etmeleri Gereken Konularda Müdahalede Bulunmadılar"

K.P.: Cumhurbaşkanlığı makamı müzakereler dışında etkisizleştiriliyor mu? Bu durum neye yol açıyor?

S.E.: Cumhurbaşkanlığı makamı müzakereler dışında etkisizleştiriliyor mu? Aslında bu sorunun cevabı şöyle verilebilir. 40 yıllık süreçte, Cumhurbaşkanları müdahale etmeleri gereken konularda müdahalede bulunmadılar. Tersine, etmemeleri gereken konularda bulundular.

Oysa, cumhurbaşkanlarından toplumun asıl beklentisi şudur. Adil ve dürüst, partizanlıktan uzak bir siyasal yapının oluşması için rehberlik etsinler. Sürdürülebilir olmayan, üleşime dayalı ekonomik yapıdan, üreten ve ürettiğini hakça bölüşen bir ekonomik yapıya geçiş için toplumun tüm dinamiklerini harekete geçirsinler. Ve tabii bunları yaparken, Kıbrıs sorununu siyasal eşitlik temelinde, kabul edilen parametreler çerçevesinde çözmek için çalışsınlar.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.