İÇ HABERLER
okuma süresi: 15 dak.

Dayıoğlu: "Türkiyelilere tepkiler sınırı aştı!"

Dayıoğlu: "Türkiyelilere tepkiler sınırı aştı!"

"Kuzey Kıbrıs'ın Ötekileri" kitabının yazarı Yrd. Doç. Dr. Ali Dayıoğlu, Kıbrıslı Türklerin Türkiyelilere karşı gösterdikleri tepkilerin artık sınırı aştığını söyleyerek, "Ekmeği için Kıbrıs'a gelenlere, haliyle kültürünü de taşıyan insanlara tepki gösterilmesine dediğim gibi şahsen karşıyım. Tepkiler sınırı aştı" dedi.

Yayın Tarihi: 10/11/14 10:20
okuma süresi: 15 dak.
Dayıoğlu: "Türkiyelilere tepkiler sınırı aştı!"
A- A A+

Kıbrıs Postası - Hasan Yıkıcı

'Kuzey Kıbrıs'ın Ötekileri' kitabının yazarı Yrd. Doç. Dr. Ali Dayıoğlu Marunilerin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ifade ederek, "Eğer böyle giderse ve genç Marunî nüfus Güney'den Kuzey'e gelip yerleşmezse bu topluluğun ortadan kalkma riski fazla. Çünkü Güney'de Rum toplumu içerisinde asimile olma tehlikeleri var" dedi.

Dayıoğlu, sağ partilerin tarihsel olarak azınlıklara karşı ilgisiz davrandığını, onları yok saydığını ifade ederek sol partilerin de azınlıklara yönelik yeteri kadar ilgi göstermediğini kaydetti. Dayıoğlu "Sol partilerin de azınlıklara ilgililerinin çok yoğun olduğunu söyleyemeyiz" dedi.

Dayıoğlu, her ulus-devletin azınlıklara yönelik yaklaşımının sorunlu olduğunu ifade ederek; "Ulus-devlet bence artık devrini kapadı. Ulus-devlete karşı çıkmak devleti parçalara ayırmak demek değildir. Bu algı yanlıştır. Ulus-devletin yerine çok kültürcü anlayışa sahip üniter devletin gelmesi lazım" dedi.

"Arkadaşlar arasında 'bir de Kıbrıslı Türkleri eklemen lazımdı' diye söyleyenler oldu"

Dayıoğlu, arkadaşlar arasında kendisine 'bir de Kıbrıslı Türkleri eklemen lazımdı" denildiğini de ifade etti. Bunun üzerine Dayıoğlu, Kıbrıslı Türklerin kimliklerini koruma ve sürdürme endişesi yaşadıklarının önemine değindi. Kıbrıslı Türklerin içinde gelişen 'Türkiyeli düşmanlığı' ile ilgili olarak ise şu ifadeleri kullandı: "Ekmeği için Kıbrıs'a gelenlere, haliyle kültürünü de taşıyan insanlara tepki gösterilmesine dediğim gibi şahsen karşıyım. Tepkiler sınırı aştı. Öylesine ki bir Kıbrıslı Türk tecavüz olayına karıştığı zaman, bunun Türkiyeliler yüzünden gerçekleştiği, tecavüzün bile Türkiye kökenlilerden' öğrenildiği' savunulmakta. Böyle bir durum var ve çok tehlikeli. Dolayısıyla özellikle sol kesimlerde sınıf temelli bir yaklaşımın hayat bulması, etnik köken gözetmeden alt ve orta sınıfların tümünü kucaklayan politikaların üretilmesi gerekmektedir."

Hasan Yıkıcı'nın Ali Dayıoğlu ile yaptığı röportajın devamı:

KP: Sağ kesimin azınlık haklarını içeren düzenlemenin Anayasa'da yer almasına karşı çıktıklarını belirttiniz. İdeolojileri gereği böyle hareket etmeleri de şaşırtıcı değil zaten. Peki ya sol partiler ve diğer toplumsal kesimler bakımından azınlıklarla ilgili nasıl bir duruş gözlemliyorsunuz? Onların haklarını savunmak için yeteri kadar çaba sarf ettiler mi?

"Özellikle sağ kesim 2000'li yıllara kadar bu insanların sorunlarını görmezden geldi. Zaten bu insanların haklarını asıl ihlal edenler de sağ iktidarlardı. Ama son dönemlerde özellikle Marunîlere karşı onların da bakış açıları olumlu yönde değişmeye başladı.

2013 'İmralı Süreci'yle birlikte bu kesimlerin Kürtlere yönelik bakış açıları da olumlu yönde değişti. Örneğin bir önceki hükümetin Başbakanı İrsen Küçük, Newroz'a katılmıştı. Bir iyileşme söz konudur.

Sağda durum bu iken, sol partilerin de azınlıklara ilgililerinin çok yoğun olduğunu söyleyemeyiz.

Yine de tabii ki sağ partilere kıyasla çok daha ilgililer. Örneğin CTP Hükümeti Cemevi yapsınlar diye Alevilere 2006 yılında arsa tesis etmişti. YKP, Kürt öğrencilerin sorunlarıyla yakından ilgilenmekte. Çabalar çok yoğun değil ama sol partilerin karnesi sağ partilere göre daha iyi. Ama beklenen düzeyde değil!"

KP: Sağ partilerin tavrındaki değişimin yukarıdan gelen bir politik yönelimden kaynaklandığını düşünüyorum. Solun, değerleri doğrultusunda zaten öyle davranması lazım, hatta daha duyarlı bir şekilde! Ama sağ kendi içinde bir dönüşüm yaşadığından değil, yukarıdan gelen başka faktörlerden kaynaklı olarak öyle davrandığını düşünüyorum. Mesela Türkiye'de bir 'barış süreci' olmasaydı onlar da daha farklı davranacaklardı.

"Aynen öyle. Tamamen katılıyorum. Sadece Marunîler bakımından durum biraz daha farklı…

Örneğin, gidip Kormacit'te, Maria'da kebap yiyenlerin, kahve içenlerin sayısı çok arttı. Türklerle Marunîler arasında geçmişte bir çatışma yaşanmamasının da etkisiyle Marunîlere yönelik olarak giderek artan bir ilgi var.

KP: Peki, azınlıkların toplumsal yaşamdaki rolleri nelerdir? Toplumun belirli yerlerinde olma veya toplumsal yaşama katılma anlamındaki gözlemleriniz nelerdir? Görünür olmadıkları ve yalıtık oldukları çok açık sanki.

"Aslında birçok ülkede izole bir şekilde yaşıyorlar. Dediğiniz gibi, ayrımcılığa uğramış olan, birtakım hakları engellenen veya baskı görme endişesine düşen azınlıklar bulundukları toplumdan kendilerini soyutlarlar. Gettolara sığınırlar ve kendi içlerinde yaşamaya çalışılar. Görünür olmak istemezler, çünkü göründükleri zaman baskı yiyeceklerini düşünürler. Ama böyle olmayan toplumlarda, yani baskı üretmeyen, çok kültürcü, -kültürlü demiyorum, çok kültürcü toplumlarda- farklılıkların yaşamasına izin veren toplumlarda bu çekince daha azdır. Çok kültürcülüğün olmadığı, yani ulus-devlet anlayışının hâkim olduğu toplumlarda bu içe kapanıklık, çekingenlik daha fazladır. Baskı görme riski çok daha fazladır. Bundan dolayı azınlıklara mensup kişiler ya ulus-devletin dayattığı üst kimliği benimsemek zorunda kalırlar, ya görünmez olmaya çalışırlar, ya da ülkeden göç ederler. Örneğin eskiden bizim mahallede Gurbetler vardı, şimdi yok. Ekonomik sebeplerin dışında, karşılaştıkları ayrımcılıktan ötürü çoğu Güney'e gitti. Arabaları genelde aynı renkti, pijamaları hep aynıydı, ama şimdi hiçbiri yok!"

KP: Azınlıkların aynı zamanda yok olma riski de var. Burada özellikle Marunî nüfusun gittikçe azaldığını görüyoruz. 1000'lerden 100'lere geriledi. Ve çok küçük bir alanda yaşıyorlar şu an. Marunîlerin yok olma tehlikesi var mıdır?

"Şimdi şöyle bir durum var. Eğer böyle giderse ve genç Marunî nüfus Güney'den Kuzey'e gelip yerleşmezse bu topluluğun ortadan kalkma riski fazla. Çünkü Güney'de Rum toplumu içerisinde asimile olma tehlikeleri var.

Bence Marunîler Kıbrıs'taki en ilginç topluluktur. Çünkü bu insanlar Katolik Arap'tırlar. Lübnan kökenlidirler. 8. ve 13. yüzyıllar arasında özellikle dinsel nedenlerden dolayı yaşadıkları yerlerden göç edip Kıbrıs'a yerleştiler.

Venedikliler döneminde çok sayıda yerleşim yeri kurmuşlardı. Ama zaman içerisinde sayıları giderek azaldı.

Marunîler için yok olma tehlikesi 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'yla daha da arttı. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yapısı Türkler ve Rumlar olmak üzere iki toplumlu olarak şekillendirildiğinden, Anayasa'nın 2. maddesinin, 3. fıkrasından hareketle, dinî grup olarak adlandırılan Latinler, Marunîler ve Ermenilere, ya Türk toplumunun ya da Rum toplumunun parçası olma zorunluluğu getirildi. Ermeniler ve Latinler gibi, Marunîler de Hıristiyanlıktan dolayı Rum toplumuna katılma yönünde tercihte bulundular. Bu da onlar için ciddi bir yarattı. Niye, çünkü zaman içerisinde Rumlar ile Marunîler arasında evlilikler çoğaldı. Rumlar çoğunlukta olduğundan Marunîlerin erimeleri, Rum çoğunluk içerisinde asimile olmaları hızlandı. Bir yerde çoğunluk azınlığı yuttu! 1974'ten sonraki gelişmeler de Marunîlerin aleyhine oldu.

Marunîlerin Kıbrıs'ın kuzeyinde 4 tane köyleri vardı. Kormacit (Koruçam), Karpasia (Karpaşa), Ayia Marina (Gürpınar) ve Asomatos (Özhan). Marunîler bu 4 köyde özellikle de Kormacit'te 74 öncesinde yoğun olarak yaşıyorlardı.

Örneğin, 1974 öncesinde Kormacit'teki Marunî nüfusu 1,260 iken, Dışişleri Bakanlığının verilerine göre 2013'te 135'e düştü. 1974'te Türkiye'nin adaya müdahalesiyle asker Kormacit dışındaki Marunî köylerine el koydu. Kormacit ise askerî bölge dışında kaldı. Fakat Kormacit'teki Marunîlerin büyük bir kısmı Rum toplumuyla iç içe olmaktan ve iş olanaklarından daha fazla yaralanabileceklerini düşündüklerinden güneye göç etti. Yaşlılar dışında hemen hepsi güneye gitti. Dolayısıyla Rumlarla olan iç-içelik daha da arttı. Kuzey'de olduğu gibi Güney'de bir Marunî köyü olmamasının, yani kendi kimliklerini koruyup üretecek bir mekândan yoksun bulunmalarının da etkisiyle asimile olmaları hızlandı.

Kuzey'de ise 74'ten 98'lere kadar bu insanlara yönelik baskılar oldu, ama 98'den itibaren Kıbrıs Türk tarafının Rumlara ve Marunîlere yönelik baskıları tedricen azalmaya başladı. Özellikle de Marunîlere karşı.

Bu politika değişikliği Rum toplumuna karşı Marunîleri yanımıza çekme politikasından mı, yoksa Vatikan'ın veya AB'nin baskısıyla mı gerçekleşti bilemiyorum ama çok iyi oldu.

Şimdi durumları çok daha iyidir. Yeni evleri yapıyorlar, inşaat faaliyetleri var. 2013 itibarıyla 38 Maruni'ye Güney'den Kuzey'e gelip yerleşme izni verildi. Marunî Kültür Merkezi kuruldu. Bence eğer bu topluluğun adadaki varlığı korunmak isteniyorsa öncelikle yapılması gereken bir okuldur! Kuzeyde okulları yok. Okul yapılmasıyla ve iş olanaklarının sağlanmasıyla genç Marunî nüfusun Kuzey'e yerleşmesi ve topluluklarının korunması daha kolay olur.

Hesaplamalara göre 2080'li yıllarda Kıbrıs Marunîcesi, yani anadilleri kaybolacak. O yüzden dikkatler bu konu üzerinde de yoğunlaşmıştır. Özellikle Vatikan bu dili korumak istemektedir."

KP: Azınlıkların durumu ile ulus-devlet yapısını nasıl bağdaştırıyorsunuz? Özellikle azınlıklar alanında çalışma yapan akademisyenler, ulus-devletin karakteri üzerine de oldukça eleştirel yaklaşmaktalar.

"Azınlıklara güvensizlik her ulus-devlette söz konusudur. Bulgaristan'daki Türkler bakımından da bu güvensizlik söz konusuydu, Yunanistan'da Batı Trakya Türkleri için de. Aynı güvensizlik bizim ülkemizde de var. Bu güvensizlik birçok alana yansıyor. Örneğin Kıbrıs'ın kuzeyinde Rumlar ve Marunîler belediye, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine seçmen veya aday olarak katılamıyorlar. Ama diğer yandan da bu insanlara yabancılara vermediğimiz sürekli ikamet etme hakkını veriyoruz. Bu, vatandaşlara verilen bir hak. Bu örneklerden hareketle Rumlar ve Marunîlerin "yarı vatandaş" gibi tuhaf bir statüye sahip oldukları görülmektedir. Zaten kimlik kartlarına bakıldığı zaman Kıbrıslı Türklerin kırmızı, yabancıların beyaz, bu insanların ise mavi renkli kimlik kartları taşıdıkları görülecektir. Yani bu insanların konumları vatandaş ile yabancı arasında bir yerdedir. Tam ortada yani! Oysa mevzuata göre kuzeyde yaşayan Rumlar ve Marunîlerin vatandaşlık haklarına sahip olmaları gerekir. Tabii, bu benim düşüncem..."

KP: Ulus-devlete dönersek?

Ulus-devlet bence artık devrini kapadı. Ulus-devlete karşı çıkmak devleti parçalara ayırmak demek değildir. Bu algı yanlıştır. Ulus-devletin yerine çok kültürcü anlayışa sahip üniter devletin gelmesi lazım. Yani vatandaşların zorunlu olarak değil de gönüllü olarak devletine bağlı olması lazım. Devlet ve toplum yapısının o ülke içinde yaşayan herkesi kucaklaması ve kimliklerini tanıması yönünde olması lazım. Öyle bir üst kimlik koymak lazım ki, herkesi kapsayıcı yönde olsun."

KP: Ötekilerden bahsettik, azınlıklardan bahsettik. Kıbrıslı Türkler arasında da bir çeşit azınlık olma, öteki olma reaksiyonu gelişmekte uzun zamandır. Türkiye'nin müdahaleleri veya Türkiye'de gelen dinî, politik, ekonomik yaptırımlar karşısında bir direnç sergilenmeye çalışılmaktadır ama bir yandan da gelen nüfusla birlikte "biz artık azınlığa düştük kendi ülkemizde, ötekiyiz" gibi çıkışlarla da karşı karşıyayız. Bu hatta bir çeşit milliyetçiliği de doğurmakta kendi içinde! Biz artık kendi ülkemizde öteki miyiz? Bu söylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Zaten ben bu kitabı yayınladıktan sonra arkadaşlar arasında 'bir de Kıbrıslı Türkleri eklemen lazımdı' diye söyleyenler oldu! Konuyu değerlendirdiğimiz zaman 1974'ten itibaren Türkiye'den Kuzey Kıbrıs'a üç kuşak göçmen geldiği görülecektir. Biz ve onlar çekişmesi hep yaşanagelmiştir. Gelen Türkiyelilere, bu insanların yaşam şekillerine, kültürlerine karşı tepkiler oluştu. Bunlar biliniyor. Bir de 2009'dan sonra Kuzey Kıbrıs'a yönelik Türkiye merkezli Hanefi-Sünnileştirme politikası uygulanmaya başlandı. Buna karşı da tepkiler oluştu. Ama bu insanlara tepki duymak, onları aşağılayıp dışlamak yerine kucaklamak gerektiğini düşünüyorum. Bu insan olmanın bir gereğidir. Burada eğer birilerinin suçlanması gerekiyorsa hükümetlerin politikaları suçlanması gerekir, ekmeğinin peşinde buraya gelenleri değil. Kıbrıs'taki hükümetleri uyguladıkları göçmen politikası nedeniyle suçlayacaksak da, bu hükümetlerin işbaşına gelmelerinde bizim de katkımızın olduğu göz ardı edilmemeli. Bu noktada Kıbrıs'taki hükümetlerin Türkiye veya Türkiye kökenli seçmenler sayesinde işbaşına geldikleri savunulabilir, bazı Türkiyeli göçmenlerin oylarını para karşılığında sattıkları iddia edilebilir. Bu iddia kabul edilse bile Kıbrıs kökenlilerin bu şekilde davranmadıklarını kim söyleyebilir? Kıbrıs kökenliler arasında oyunu para veya oğlunu-kızını işe aldırma karşılığında pazarlayanlar yok mu?

Diğer yandan, Türkiye'nin politikalarına ve Türkiyeli göçmenlere duyulan tepkinin etkisiyle Kıbrıslı Türklerin kimliklerini koruma ve sürdürme endişesini taşıdıkları görülmektedir. Gittikçe yaygınlaşan festivaller ve köy panayırları bu durumun bir göstergesidir. Evet bunlar reaksiyonel adımlardır. Dediğim gibi kültürümüzü kaybediyoruz endişesiyle oluyor bunlar da.

Ekmeği için Kıbrıs'a gelenlere, haliyle kültürünü de taşıyan insanlara tepki gösterilmesine dediğim gibi şahsen karşıyım. Tepkiler sınırı aştı. Öylesine ki bir Kıbrıslı Türk tecavüz olayına karıştığı zaman, bunun Türkiyeliler yüzünden gerçekleştiği, tecavüzün bile Türkiye kökenlilerden' öğrenildiği' savunulmakta. Böyle bir durum var ve çok tehlikeli. Dolayısıyla özellikle sol kesimlerde sınıf temelli bir yaklaşımın hayat bulması, etnik köken gözetmeden alt ve orta sınıfların tümünü kucaklayan politikaların üretilmesi gerekmektedir."

Röportajın ilk bölümü için tıklayınız>>>

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.