İÇ HABERLER
okuma süresi: 17 dak.

Durduran: "TDP'yi aşıladılar, yediveren haline getirdiler... TDP, TKP'nin mirasçısı olamaz"

Durduran: "TDP, TKP'nin mirasçısı olamaz"

Kıbrıs Türk siyasetinin sembol isimlerinden Alpay Durduran ile röportajımızın ikinci kısmına bugün devam ediyoruz…

Yayın Tarihi: 07/02/16 09:02
okuma süresi: 17 dak.
Durduran: "TDP, TKP'nin mirasçısı olamaz"
A- A A+

Kıbrıs Türk siyasetinin sembol isimlerinden Alpay Durduran ile röportajımızın ikinci kısmına bugün devam ediyoruz…

"TDP'yi aşıladılar, yediveren haline getirdiler… TDP, TKP'nin mirasçısı olamaz…"

Bu bölümde Durduran genel olarak ülke siyaseti hakkında gelinen duruma istinaden tespitler yapıyor.

Kıbrıs siyasetinin çok yozlaştığını, cehaletin diz boyu olduğunu ve partilerin de açık açık menfaat peşinde koşmayı marifet saydığını belirten Durduran, gelinen durumun daha da kötüleşeceğini düşündüğünü belirtiyor.

TDP'nin, TKP'nin mirasçısı olmadığını söyleyen Durduran "TDP'yi aşıladılar, yediveren haline getirdiler" şeklinde ince göndermelerde bulunurken, UBP-CTP hükümetinin ne reformu yapacağını merakla beklediğini belirtiyor.

BESKİ ve su konusunda da değerlendirmeler yapan Durduran, KKTC'nin bir devlet olmadığının göstergesinin, projenin geçtiği yerin mülkiyetinin Türkiye'ye verilmesinden belli olduğunu belirtirken, BESKİ'nin ise 'kurum' olmadığını ifade ediyor…

Kıbrıs sorununun çözümünü ihtimal dışı olarak gören Durduran'a göre sorunun çözümüne daha başlanmadı bile.

Akıncı'yı ise kendinden beklenen 'kandırmaca' politikasını başarı ile uygulayan birisi olarak ifade ediyor…

Kıbrıs sorununu "bir tünelin içinde gidiyoruz, sonunda da federasyon var" diye niteleyen Durduran "ya bu tünelden çıkarız ya da hayatımız bu tünelde geçer" şeklinde pek de umut vaat etmeyen tespitlerde bulunuyor.

Röportaj: Ulas Barış - Kıbrıs Postası

"Siyasetçinin dürüst olması yetmez… Bulunduğu yeri de dolduracak…"

Genel olarak 76-81 arası daha iyiydik da sonra arttı bu bozulma? Siyasetçi daha saygın mıydı?

Biraz daha iyiydi demek isterim ama bu bozulmanın temelleri, kökleri orada atıldı. Dolayısıyla ben saygın demezdim. Ne yani sonuçta hırsız olmayan her siyasetçi de saygındır diyemeyiz. Bulunduğun mevkiiyi doldurmak zorundasın da. Evet, dürüstlük sana saygı getirir ancak ardından etrafında haltlar dönmeye başlarsa sen farkında olmadan güme gidersin. Nitekim ilk geçirdiğimiz iyi niyetli kamu görevlileri yasasına ben de ona oy verdim ve bu ülkeye büyük kötülük yaptım. Sonradan işin nereye gideceğini anladığım için karşı çıktım ama geç kaldım. Yani bu kötülüklerin temelini böyle attık biz işte.

Bu röportajlar dizisinde, Eski Bakanlardan Süha Türköz de aynı şekilde 78'lerde geçen iskân yasası için 'ülkedeki adaletsizliğin temellerinden biridir' demişti. Sizce o yasa da böyle değerlendirilebilir mi?

Bence Süha Bey onu yanlış anlamış. Yani o yasanın uygulaması nedir? Yani yasa da yazmadı ya 'ona bunu ver, buna şunu ver' diye. O yasa başka yasalarla desteklenip öyle uygulanacaktı ama yapılmadı. Yani yasa iyi, uygulaması kötü oldu. İş öyle zıvanadan çıktı. Artık o kadar bozulduk ki, cehalet kökleşti. Yahu şimdi de tek bir trafik yasası çıkarmaya çalışılır, böyle saçma sapan bir şey olamaz. Yani sen tümden düzeltme yerine böyle adacık adacık yasalar yaratamazsın. Şimdi bu trafik yasası ile işler göreceksiniz daha da bozulacak.Halbuki esas düzelmesi gereken yollardır, ona bakan yok.

Biraz bugüne dönersek, 'reformcu' olduğunu söyleyen CTP-UBP hükümetini nasıl değerlendirirsiniz?

İşte bu hükümet, tam da bu toplumun, maalesef, aynasıdır. Çünkü dediğim gibi ipin ucu kaçmıştır. Cehalet diz boyudur, profesyonellik hiç yoktur. Bir yere atandınız mı adınıza 'uzman' derler. E uzman kelimesinin bir anlamı vardır. Bir sürü madalyalı adam var ama iş yapan kimse yok. Bunların yapıp edebileceği bir şey yoktur. Hatta utanma arlanma da kalmamıştır ve bunların tek hedefi açıkça menfaat sağlamaktır, tek amaçtır. Partiler birilerine menfaat sağlayıp da kollamazlarsa seçilemeyeceklerine artık emin olmuşlardır.

Nasıl yani? Bir kriter mi haline geldi bu durum?

Aynen öyle olmuştur. Reform ismi ile ilgili bir hükümet kurulduysa, reform adı altında ortak bir şeyler olması lazım değil mi? Neymiş reform edecekleri? Ben reform edilecek bir şey görmedim, duymadım. Benim hiçbir fikrim olmadığı gibi bunların da öyle bir kapasitesi yoktur.

"Kurumlar 'kurdum' demekle kurulmaz. Öyle olursa o kurum 'kuruntu' haline gelir…"

Su meselesi hakkında ne düşünürsünüz? Kimisir su nimettir der kimisi kolonizasyondur bu der, ne düşünürsünüz siz?

Şimdi ben bir zaman bu Mersin 10 Turkey adresi ile ilgili çıkışlar yaptım. "Mecbur muyuz yahu dedim bunu kullanalım" diye de bu devletin müdürüne sordum o zamanki komisyonda. Müdür bana dedi ki "biz bu işten kurtulmanın yolunu gösterdik ama bize dediler ki 'yani size devlet kurdurduk diye, devlet olduğunuzu sanarsınız?" Biz hiçbir şekilde bunu anlamak istemiyoruz işte. Buradaki devlet dünyaya göstermelik olsun diye kuruldu, başka da amacı yoktur. O da kendini devlet zanneder. Yahu devlet değil işte. Yoksa öyle olsa bir devlet bir başka devlet ile anlaşma yapacak da orada kendi Anayasasına uymak zorunluluğu olduğunu bile bile bu projenin borularının geçtiği yerin mülkiyetini o imza ettiği devlete verir mi? Dünyada böyle bir şey olabilir mi? Dünyada mülkiyet hakkı temel insan hakkıdır ve buna direk müdahale edilecek, o kurulu devlet de buna istinaden hiçbir şey yapmayacak da idare edecek? Böyle bir saçmalık nasıl olabilir? Sen adama mülkiyetini verdin, sonra da idareyi ben yapacağım den? O değil, sen bu proje yapılırken, o mülkiyet değişimi için gereklilikleri yaptın mı? Nedir onlar? Millileştirme, el koyma, karar, tazminat? Direk verdin gitti. Ya mahkeme çıkıp bu hak sahiplerinin hakkını koruyacak bir karar alırsa sen ne yapmış olacaksın? Anayasaya aykırı iş yapmış olacaksın. Bunu bile yapmayan devlet, bundan sonrasını nasıl yapacak? Aha gitmişler Ankara'ya, orada bir yüze piyaz anlaşma ile bu işi götürecekler, her şeyi kabul edip gelecekler.

Özelleştirecekler yani?

Ya napacaklar? O değil, bu türden özelleştirmeler en sonunda Türkiyeli-Kıbrıslı kavgasını da çıkaracak zaten. Onun için belediyeler kendi depolarından dağıtımda başarılı olabilir çünkü diğer türlü kavgalar çıkacak.

E belediyeler BESKİ diye bir kurum kurdular ama yarısı kaçtı, yarısı karşı, değişik bir duruma döndü o iş. Sizce nedir o durum? Tam bir duruş yok sanki?

Gayet normal zira bir şeyi 'kurdum' demekle o şey kurulmaz. Bu durum da onların kapasitesini anlamak da kolay olur zaten. 75-76'da biz de KİT'leri öyle kurduk. E sonra ne oldu? Mahkemelere gittik, bize dediler 'e bunlar KİT' değildir. Bunlar özel şirkettir dediler bize. Yani biz böyle şeyler kurmaya alıştık diye bir şeyi kurunca kurduk zannederiz. Eğer bu kurumun ortakları olacaksa sorarım ben; kaç para fon ayırmış belediyeler bu işe?

Çoğu Belediyeler maaş ödemekte zorlanırken, böyle bir fon nasıl olabilir ki?

E o zaman kurum murum kurmayacaksın madem. Zira bu kurum değil, kuruntu olur. Bakınız, şimdi bu konuda belediyeler ya da biz, teknik konuları bile halledemeyiz denirse, bu doğru değil. Belediyeler sonuçta bunu yapacak elemanı, teknik işleri yapacak kişileri bulur. Ancak ben bu işi yapacağım diye ortaya çıkarsanız da kapasiten olmadığın ortaya çıkarsa o zaman kurum kurmayacaksın. Ya da devlet, madem bu işi belediyeler yapacak denir, çıksın bir fon oluştursun bu belediyelere. Razı mı devlet kessin bir yerlerinden de bu fonu yaratsın? Bir sürü gereksiz, bir sürü haybeye transferler vardır, partilere yardımlara, kulüplere, uçan kuşa para vermeye çalışılar. Buna da versinler madem? Örtülü ödenek gibi çok hassas, tehlikeli fonlar var, nerede bu paralar? Ne için kullanıyor bu paralar? Kes işte bu fonları biriktir, o zaman kur o kurumu. Paran da var diye seni ciddiye de alırlar. Halk da ciddiye alır. E şimdi bunlar bu işe aday oldu, halk güler. E güler tabii. Bence bu işin sonunda hangi DSİ şubesine bağlanacağımız bile belli değildir. Bakana bağlı olacakmış derler. Bence sorumlusu belli olmayan bir makam olacak ve biz şikâyet edecek bir makam bile bulamayacağız.

"Türkiye'den elektrik getirmek ekonomik değil…"

Bir de elektrik tartışması var. Kablo ile Türkiye'den elektrik tartışmaları yine gündemdedir. Buna nasıl bakarsınız?

Ben bu tartışmayı da çok tehlikeli olarak görürüm ama ne bakımdan görürüm biliyor musunuz? Yani konuları anlayan yok. Şimdi Türkiye ile elektrikte bağlanırsın, olabilir. Bu ihtiyaç mevsimlere günlere göre ihtiyaç değişir, kapasiteler artar, yatırımlara yardımcı olur, hadi bunu anladık. E şimdi sen Türkiye'den elektriği getireceksin, bizimkini da kapatacaksın, ne olacak? Bundan da vazgeçelim o zaman. Bu sürdürülebilir bir şey olabilir mi? Biz bunu 1980'lerde araştırdık, paralar verdik. Fransız bir şirkete yaptırdık ve bize ne dediler bilir misiniz? Bu kablo ile elektrik işi herhangi bir elektrik santralinden daha pahalıya gelir. Hele de arızalar halinde onarımı için aylarca süren kesintiler olabilir. Yani kablo kopsa ne yapacaksın? Bu halk buna razı olur mu? Şimdi bu iş karşılıklı bir alış-veriş için yapılacaksa, ona bakılması lazım, gereği var mı yok mu diye?

Peki ne olacak Sayın Başkan bu memleketin hali? Kıbrıs'ta bir çözüm olursa bu işlerin düzelme şansı var mı sizce?

Çözüm olunca bu işler düzelecek diye bir şey yok ama bir yenilik olacağı, bir başlangıç olacağı kesindir. Belki karşı tarafın çalışkanlığından bir şeyler öğreniriz ama bizim önce yönetim ahlakına sahip olmamız gerekir. Kafamıza göre usulsüz işler çevirince, yolsuzluk edince başımızın belaya gireceğini anlamamız bilmemiz gerekmektedir.

Bir kırbaç lazım yani?

Kırbaç ama kanunun kırbacı lazımdır, kişinin kırbacı değil, yanlış anlaşılmasın.

"Kıbrıs sorununun çözümüne henüz başlanmamıştır…"

Kıbrıs sorununun durumu çözüm şansı nedir? Akıncı'nın performansı nasıl sizce?

Kıbrıs sorununun çözümüne henüz başlanmamıştır ve Akıncı'nın performansı da kandırmaca üzerine dayalı olduğu için de güzel devam ediyor. Yani sanki oldu oluyor, olacak gibi konuşmalar var ama dediğim gibi çözüme daha başlanmadı bile yok çözülecek.

Nedir bu başlama işareti peki?

Önce kabul edeceksiniz. Neyi? Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ayrı bir devlet olduğunu. Ettik mi biz? Hayır etmedik. O zaman çözüm başlayamaz. Eğer bunu kabul etmezsek ve bu devleti beraber daha iyi nasıl yönetelim noktasına gitmezsek, karşı tarafın herhangi bir durumu kabul etmesi zordur, imkansızdır. Ha Kıbrıs Cumhuriyetinin de kendi kötü alışkanlıklarından kurtulması lazım gerekmektedir.

Nedir onlar?

Yunanistan'ın devamı gibi devlet kuracağım da, Kıbrıslı Türkleri azınlık statüsünü alsın da öyle kalsın gibisinden kafalardan sıyrılması lazımdır.

Son AKEL ziyareti nasıl sizce? Bunu Türkiye ile Rumların açık pazarlığı olarak niteleyebilir miyiz?

AKEL ziyareti ile de Türkiye ile aralarında her zaman olan pazarlığı tekrardan gördük. İşte çözüm çabalarına katkıdır diye de sempati ile karşıladık. AKEL nasıl aldı bu daveti? Gitmeyi kiminle sıkı istişare etti? Anastasiadis ile görüş birlikleri sağlayarak gitti. Ana muhalefet ile Cumhurbaşkanı ortak istişare yaparak bu ziyarete gidiyorsa, demek ki ortak düşmanları böyle tahayyül edilir. Yani Türkiye'ye karşı düşman kardeşler bile yan yana gelmektedir ve bu çok tehlikeli bir durumdur. Demek ki bizi hala daha o şekilde görüyorlar? Çözümden sonra bizi bir gömlek gibi çıkarıp atacak mı? Yani AKEL çözümden sonra buradaki ideolojik mütekabili ile mi hareket edecek yoksa o taraftaki düşmnan kardeşiyle mi hareket edecek? Bu nokta önemlidir. Daha bunları anlamadık. Ha bunlar çözümün ön şartı değildir ama bunların ortaya konması gerekir. Yani Türkiye'nin garantisini isteyerek bunlardan kurtulamazsın.

"TDP, TKP'nin kökünden gelmedi. Bu arkadaşlar aşılandı, yediveren oldular…"

Aslında onu da soracaktım, garantileri yani. Son günlerde herkesin garantici olduğunu gördük. Hatta sizin TKP'nin mirasçısı olan TDP bile. Nasıl görürsünüz bu durumu?

Evet, güya TDP, TKP'nin kökünden gelirmiş derler. Hâlbuki bu arkadaşlar aşılandılar, yediveren oldular, onun için TKP bağlantısı yoktur. Ama gördüğüm bu arkadaşların istediği garantiler, şimdiki garanti anlaşmasından daha beterdir. Türkiye bu anlaşmalarını kullanarak bir şeyler yaptı ama kimse bu yetkileri sormaz. Mesela o anlaşmada 3.taraf İngiltere'dir. Neden İngiltere, hiçbir zaman 'Türkiye müdahalede hakkı vardır' lafını kullanmadı?

Neden?

İngiltere 1962 yılında bir rapor hazırlattı ve bunu kabul etti. Bu rapora göre, garanti anlaşması İngiltere'ye silahlı müdahale hakkı vermez diyordu. Onlar da bunu aldılar, çekmecenin içine bunu koyup kapattılar. Bir garantör kendine bunu söyledi ve Ecevit 1974'te İngiltere'ye 'beraber müdahale edelim' dediğinde, İngiliz Hükümeti ona 'ne beraber ne de yalnız müdahale edemeyiz' dedi. Çünkü maddeler açıktır ve o anlaşma garantörlere beraber teşrik-i mesai ediniz der, müdahale ediniz demez.

E müdahale hakkı saklıdır der ama?

Yetki vermez ama, silahlı müdahale hakkını hiç vermez. Hak yetki ve sorumluluk beraber kullanılır der. İngiliz bunu biliyordu ve buna uymayı 'vecibe' olarak görüyordu, uydu da. Yani ne İngiliz ne de Yunanistan bu müdahaleyi kabul etmezken Türkiye tek taraflı olarak bunu kabul etmektedir. Onun için bugünkü tartışmalara baktığımda, bu lafları eden arkadaşlar sanır ki, Yunanistan dambuldumbul bir sorun anında toplu tüfekli gelip Kıbrıslı Rumları koruyacak zanneder. Böyle bir şey yoktur. Mümkün değildir. Bir taraftan bunu isteyenler, diğer taraftan da anlaşma isterler ama onlar da biliyorlar ki bir anlaşma zaten olmayacak.

"Kıbrıs'ta çözüm umudu henüz yoktur…"

Siz çok umutsuz görüyorsunuz bir anlaşma şansını?

Kesinlikle hiç yoktur. Çaba bile harcanmaya başlanmadı. Maraş mesela, bir GYÖ olarak gündemde bile değildir. Yani hiçbir somut adım göremiyorum. Rumlardan da somut bir adım yok. Böyle havalar Orta Doğu'da çok eser, bir şey olmaz da. Dünya bu Kıbrıs'ın bu bölünmesini içine sindirmez, sürdürülemez demektedir ama ondan sonra bir şey olmamaktadır. Bakınız Türkiye de isterim der, herkes ister. Son Sayın Akıncı da bu koroya katıldı, 'çözüm olursa olur, olmazsa başımızın çaresine bakarız' demektedir. Nedir o başına bakacağı çare? Kimse bu devleti tanımayacak, bu taahhüt altındadır. Bunlar hep kayıttadır. Dışardan bakıldığında bir devlet görünmez, zaten en son AİHM de dedi ki 'Türkiye'nin alt yönetimidir'. Tam da odur.

E o zaman Sayın Akıncı 'başımızın çaresine bakarız dediğinde' ne demek istedi? KKTC tanınmaz dediğinize göre, Tayvan Modeli mi bu? Ya da Kosova?

Kosova ile ilgili bir çözüm olmadığı gibi, Tayvan ile ilgili de bir çözüm yoktur. Çin Hükümeti söz konusu devleti kendi parçası olarak görmekte ve haklarından vaz geçmemektedir. Bizim burada da dünyanın kabul ettiği statüko vardır ve kimseler de bundan rahatsız görülmemektedir. Bu statükoyu ne zaman yıkarsın? Adayı Türkiye'ye bağlarsan ama bu da hayatta olmaz. Ben eskiden beri şunu derim; bir tünelin içinde gidiyoruz ve onun sonunda federasyon vardır. Ya gideriz buna ulaşırız ya da hayatımız bu tünelin içinde geçer. Bakınız, bu işlerin en yılmaz savunucusu, hiç çözüm istemeyen Denktaş bile hiçbir şeyi başaramadan gitti.

Olur mu? En büyük başarım Türk askerini adaya getirmektir diye beyanatları var?

E getirdi ama onun da bizi Türkiye'ye bağlamak gibi bir niyeti yoktu. Denktaş bana bunu özel bir sohbetimizde açıkça söyledi zaten. Onun hayali tüm Kıbrıs'ı bağlamaktı ama eli böğründe gitti. Aynen Musul ve Kerkük'ü Türkiye'ye bağlamak isteyip başaramayan Süleyman Demirel gibi gitti. Bir kuşak böyle geçti gitti işte...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.