İÇ HABERLER
okuma süresi: 12 dak.

CTP Miletvekili Özgür tarımda yaşanan sorunun nedenini açıkladı

CTP Miletvekili Özgür tarımda yaşanan sorunun nedenini açıkladı

CTP Miletvekili Birikim Özgür, Tarımda "rehine" krizi ile ilgili düşüncelerini yazdı.

Yayın Tarihi: 21/01/17 16:03
okuma süresi: 12 dak.
CTP Miletvekili Özgür tarımda yaşanan sorunun nedenini açıkladı
A- A A+

CTP Miletvekili Birikim Özgür'ün kişisel sayfasındaki yazısı şöyle:

"Her ne kadar "rehine" krizi koalisyon ortakları arasındaki "topu birbirine atma" ve erken seçime en az yara alacak şekilde gitme kavgasına bağlı bir mizansen olsa da bizim sorumluluğumuz elbette ki sorunu bütünlüklü bir bakış açısıyla ele almak ve somut çözüm önerileri sunmaktır.

Tarım alanında kronik bir sorunla karşı karşıyayız.

Maliye Eski Bakanımız Sayın Zeren Mungan'a ait olan ve benim de sık sık tekrarladığım bir ifade var:

"Bütçede karşılığı olmayan harcama yapmamayı öğrenmeliyiz"…

Tarımda yaşanan sorun tam da budur.

Bütçede karşılığı olmayan harcamalar gelip sürekli kapımızı çalmaktadır.

Bunun bir unsuru teşviklerse diğer bir unsuru da kuraklık ödemeleridir.

Tarımsal teşviklerin üretimi artırmamıza ve verimliliği sağlamamıza katkı yapacak biçimde gözden geçirilmesi gerekiyor ancak yıllardır bir türlü bu konuda somut adımlar atılamıyor.

CTP döneminde teşvikleri yeniden düzenleyen bir program hazırlandı ancak geçmiş yıllardan kalan borçlar nedeniyle bu programın hemen krizi sonlandıracak bir etki yaratması da beklenemezdi.

Diğer yandan, kuraklık olsa da olmasa da üreticinin sübvansiyonlara bağımlı hale geldiği bir yapı var. Mevcut politikalarla devam ettiğimiz müddetçe de bu böyle olacak ve kuraklık tazminatları her yıl baş ağrıtacak.

Tarım Sigortası Fonu, bir türlü rayına oturamadı.

Kuraklık tazminatları bu fondan karşılanıyor.

Normal koşullarda bu fonun kendi kendini döndürebilmesi gerekiyor ancak bir türlü bu performansı sağlayamadığımız da bir gerçek.

CTP döneminde "bütçede karşılığı olmayan" açığın Türkiye'nin bize sunduğu kaynaklardan karşılanması için Ankara'nın kapısı çalındı.

Ankara, KKTC ile imzalanan protokol kapsamında, KKTC'nin mali disiplin konusundaki performansını da göz önünde bulundurarak, "Tarım alanındaki reformların tamamlanması koşuluyla", KKTC'ye, Reform Destek Ödeneği'nden 37 milyon TL'lik bir kaynak kullandırdı.

Sonrasında Cumhurbaşkanlığı seçimi, hükümet değişikliği, su krizi, protokol krizi derken reformlar siyasi istikrarsızlık ortamında maalesef tamamlanamadı.

37 milyon TL alındı, harcandı ve "gereği" Kıbrıslı Türklerce yerine getirilememiş oldu.

Daha sonra, kronik sorunun devam ettiği koşullarda, UBP-DP hükümeti de çok doğal olarak "kuraklık paralarını nasıl ödeyeceğiz?" derdine düştü ve Ankara'nın kapısını çaldı.

Hükümete göre "konjonktür Ankara'dan ilave kaynak talep etmek için oldukça müsaitti".

Hükümet, "protokolü uygulayacağız" diyerek göreve yeni gelmiş bir hükümetti, CTP bu manada basit algı oyunlarıyla tu kaka ilan edilmişti, Türkeş-Denktaş iyi ilişkisi ön plana çıkmıştı, vs.

Bu koşullarda, Ankara, 25 milyon TL'si hemen, 25 milyon TL'si de programdaki reformlardan iki tanesi hayata geçirilince sunulacak şekilde toplam 50 milyon TL'lik kaynak kullandırma sözü verdi.

Bu kaynak da doğal olarak Reform Destek Ödeneği'nden taahhüt edilmişti.

Çünkü Ankara, imzalanan protokollerle belgelenmemiş harcama yapmıyor, yapamıyor. Orada mali disiplin darbeden sonra dahi bozulmuyor. Diğer yandan ise karşılıklı taahhütlere bağlı kalınması hususundaki uyarılar da amacına ulaşmış durumda. Kıbrıs sevgisinden ötürü karşılıklı taahhütlere bağlı değil de duygusal yaklaşımlarla sübjektif kararlar üretmesi endişesi yaratan Sayın Türkeş, orta ve uzun vadede böylesi bir yaklaşımın olumlu değil olumsuz sonuçlar doğurabileceğini gördü ve yaklaşımlarını buna göre düzenledi yani hata yapmıyor.

Son yaşanan "rehine" krizine gelince…

Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği Başkanı Sayın Kelle soruyor:

"Türkiye'nin göndereceği 50 milyon TL'nin 25 milyon TL'lik kısmı olan hibe kaynak ne oldu?"

Öncelikle bu kaynak hibe değil kredidir. Reform Destek Ödeneği, protokol uyarınca Kıbrıslı Türklere kredi şeklinde sunulmakta olup yine protokol gereğince reform yapılması şartı ile kullandırılmaktadır.

Kaynağın ne olduğu sorusunun cevabı ise çok basittir.

Bu kaynağa ulaşabilmek için KKTC tarafından tamamlanacağı sözü verilen iki reform vardı.

Birincisi eğitim alanında harcamaları düzenleyecek bir adımdı, ikincisi de kamuda çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesiydi.

Her iki konuda da gerekli adımlar atılmadığı gibi çalışma saatleri konusunda Türkiye ile adeta "dalga geçildi".

40 saat olması öngörülen kamuda çalışma saatlerinin yarım saat daha düşürülerek 36,5 saate çekilmesi doğal olarak Türkiye ile ilişkileri gerdi.

Akabinde yasal düzenlemeyle personel harcamalarında yıllık ilave 5 milyon TL'lik bir harcamanın gündeme getirilmesi bardağı taşıran son damla oldu.

Kamuoyunda, "bu hükümet uzun yıllardır devam ettirilen mali disiplini bozdu" kanaati yerleşti.

Bu konuda tecrübeli ve sıfır hatayla maliyeyi yöneten CTP'nin uyarılarını dikkate almamak hükümete çok pahalıya mal oldu.

Geçtiğimiz hafta içerisinde T.C. Teknik Heyeti ile 2017 Hibe ve Kredi Protokolleri için görüşmeler bu ortamda gerçekleştirildi.

Ve tarihte ilk kez Türkiye Cumhuriyeti, programa uyulmadığı gerekçesi ile KKTC'ye şartsız sunduğu bütçe açığına desteğin 80 milyon TL'sini de şartlı Reform Destek Ödeneği'ne aktardı.

Neticede, kuraklık için beklenen 25 milyon TL temin edilemediği gibi mali disiplini bozmanın cezası olarak şartsız bütçe açığına destekten de 80 milyon TL reform koşuluna bağlandı.

Bu koşullarda Türkiye kaynaklarının "rehine" krizi diye anılan konuda kullanılması ihtimali de ortadan kalkmış oldu.

Bu durumda geriye ne kalıyor?

Tarım Sigortası Fonu'nun borçlanması…

Bu aşamada Pazartesi günü fon yönetiminin borçlanmaya ilişkin karar üretmesi bekleniyor.

Bu karar alınabilecek mi? Alınırsa uygulanabilecek mi?

Eğer alınırsa Borç Komitesi bu kararı onaylayacak mı?

Bu da başka bir soru işareti.

Çünkü Borç Komitesi tüm kamu kurum ve kuruluşlarının özel finans kuruluşlarından yapacağı borçlanmaları yöneten çok önemli bir birimdir ve objektif kurallarla çalışır. Eğer fonun mali durumu borçlanmaya müsait ise bu borçlanma gerçekleştirilebilir…

Bu gibi durumlarda hep şu sorulur:

"Siz hükümette olsanız ne yapardınız?"…

Bir defa, Tarım alanında ahkam kesmek haddime düşmez.

Bu alanda yapılması gerekenleri zaten Erkut Şahali arkadaşımız kamuoyu ile paylaştı, paylaşıyor.

Tarımda reformları çerçeveleyen mali unsurlara ilişkin söylenmesi gerekenler zaten yıllardır söylenmekte:

"Bütçe kalemlerini aşmayacak şekilde harcamalar düzenlenmeli".

Ekonomik açıdan ise hedef belli:

Dünya standartlarında, sağlıklı, güvenilir, rekabet edebilir ürünler yetiştirebilecek bir tarım sektörüne ihtiyacımız var. Aksi halde sektörün sürdürülebilirliğini sağlamak ve yurttaşlarımızı ithal ürünleri değil yerli ürünleri kullanabilecekleri koşullarla buluşturmak mümkün olmaz.

Maliye Bakanlığı görevini bir dönem yürütmüş bir kişi olarak ise "rehine" krizi özelinde şunu yapar ve yaptırmayı denerdim:

Bir defa, bu konuda, "Maliye Bakanlığı iyi çalışmıyor ve verdiği sözleri tutmuyor" diyecek olana "hadi oradan" derdim.

Maliye Bakanlığı, Başbakan başta olmak üzere diğer bakanların beceriksizlikleri yüzünden sürekli bütçede karşılığı olmayan kaynaklar yaratmak zorunda değildir.

Sorun Başbakan ve Tarım Bakanı'nın sorunudur.

Bütçe bir yasadır, Maliye Bakanlığı'nın görevi bu yasayı bir tamam uygulamaktır ve yasal çerçeveyi aşacak şekilde Maliye Bakanı'ndan mucizeler yaratmasını beklemek çok çirkin bir yaklaşımdır.

Ancak Maliye Bakanı, acil ihtiyaç duyulan bu kaynağın nasıl yaratılabileceği konusunda kabinedeki arkadaşlarına çok net mesaj vermek zorundadır:

Reform, reform, reform…

2017 yılında Reform Destek Ödeneği'nden kullanabileceğimiz kaynak miktarı tamı tamına 540 milyon TL'dir.

Reform yap, kaynağa ulaş.

Reform yap, kaynağa ulaş.

Bütçenin yüzde 10'undan fazla bir kaynak orada duruyor.

Reform yap, kaynağa ulaş.

En basitinden, Türkiye'ye 25 milyon TL için söz verilen iki konuda gerekli adımları atmak çok kolaydır.

Yasa değişikliğine dahi gerek yoktur.

Çalışma saatlerini düzenle, eğitim alanında harcamaların kontrolsüz biçimde artmasını engelleyecek tüzük değişikliklerini Bakanlar Kurulu'ndan geçir, kaynağa ulaş.

Sözleşme Yönetimi Birimi'ni kur, 9 milyon TL'lik kaynağa ulaş.

Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Yasası'nı çıkar, fonları tasfiye et, 18 milyon TL'lik kaynağa ulaş.

Gibi…

Şunu da not etmekte yarar var:

Diyelim ki Tarım Sigortası Fonu borçlandı ve hükümet bu vartayı atlattı.

Türkiye'ye verilen "söz" orada duruyor.

Söz konusu harcama 2016 yılına ait.

2017'de inşallah kuraklık olmaz ama ya olursa ve yine ilave kaynak gereksinimi doğarsa?

Bu durumda da Türkiye'nin kapısının çalınması halinde ne olacak?

Diyelim ki hükümet değişti ve başka bir Maliye Bakanı ve Tarım Bakanı bu kaynağı Ankara'dan talep etti.

Ankara, KKTC'nin verdiği sözü yani kaba tabirle "attığı madiği" unutmuş olacak mı?

HAYIR…

Nitekim CTP-UBP hükümeti döneminde "güven artırıcı adımlara" ihtiyaç neden doğmuştu? CTP-DP hükümeti döneminde Serdar Denktaş'ın sergilediği tavırlardan. "Ben programı okumadım ve uygulamayacağım" diye efelenen Başbakan Yardımcısı'nın Türkiye yetkililerinin kalbinde açtığı derin yaradan…

Uzun lafın kısası, hükümetin yapması gereken şu:

  1. Seçim tarihi ile ilgili kararını vermek.
  2. O tarihe kadar ülkeyi yönetebilmek için hangi reformların hayata geçirebileceğinin bir analizini yapmak.
  3. Yapılacak reformlarla ilgili sosyal süreci başlatarak konuların demokratik, katılımcı bir ortamda "pişmesini" sağlamak.
  4. Bu reformlarla ilgili sosyal paydaşların da katkısıyla son şekli verilecek yasal düzenlemeleri meclisten geçirmek.

Eğer bu yapılamazsa, sorun Tarım ile sınırlı kalmayacak, "kanser" bedene yayılacak ve 2017 yılında ülkemizde maalesef mali kriz büyüyecek.

Son söz niyetine…

2013 yılında Meclis'in %47'si yenilenmişti. 21. yüzyıl koşullarında halkımızın çıkarları doğrultusunda demagojiden ve popülizmden medet ummayacak ağızlı yüzlü bir siyasi çizgi henüz iktidarıyla ve muhalefetiyle tutturabilmiş değiliz. Ancak en azından tarih, 2013 yılındaki %47'lik değişimin ardından ülkemizde köklü değişimlerin ilk tohumlarının atıldığını yani akılla ve bilimle değişimin siyasal alandaki altyapısının örülmeye başlandığını yazarsa, bu da kâr sayılmalıdır. Nazım'ın şiirindeki gibi, 'ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa'…"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.