EĞİTİM
okuma süresi: 12 dak.

Ayrımsız yeni bir dünya için yeni bir yapılanma gerekli

Ayrımsız yeni bir dünya için yeni bir yapılanma gerekli

Yakın Doğu Üniversitesi Yakın Doğu Enstitüsü Uzmanları Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yapmış olduğu konuşmayı farklı boyutlarıyla değerlendirdi.

Yayın Tarihi: 29/09/14 13:53
okuma süresi: 12 dak.
Ayrımsız yeni bir dünya için yeni bir yapılanma gerekli
A- A A+

Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'nda ve Güvenlik Konseyi'nde yapmış olduğu konuşmaların Türkiye'nin gerek Yakın Doğu gerekse Kıbrıs için önemli ipuçlarını taşıdığını belirten Yakın Doğu Enstitüsü yürütme kurulu üyeleri ve araştırmacıları bu ipuçlarının doğru okunması halinde Türkiye'nin yeni dinamikler çerçevesinde bölgeye yönelik politikaları hakkında yerinde çıkarımlar yapmanın mümkün olabileceğine dikkat çektiler.

Yrd. Doç. Dr. Umut Koldaş

Gazze'de BM etkinsizliği ve Anti-Semitizm ile İslamofobiye karşı eş hassasiyetli yeni bir bakış vurgusu

Cumhurbaşkanı Erdoğan Filistin konusunda Türkiye'nin hassasiyetlerini dile getirirken Musevi toplumunun ve İsrail diasporasının bütününden ziyade İsrail'in mevcut devlet politikalarını eleştirdi. Gerek kişisel olarak kendisnin gerekse devlet olarak Türkiye'nin Anti-semitizmin karşısında olduğunu belirten Erdoğan aynı hassasiyetin hem devlet liderleri hem de devler tarafından İslamafobi için de gösterilmesi gerekliliğinin altını çizdi. Buradan hareketle Türkiye'nin Filistin konusunda İsrail devleti ile Musevi kamuoyunu ayrıştıran söyleminin devam ettiğini gözlemlemek mümkün. Ayrıca Anti-semitizm ile İslamafobi arasında bir mütekabiliyet ilişkisi kurarak İslam fobisi ve Anti-Semitizm kaygısıyla İsrail politikalarına karşı etkisiz kalan ülkeleri tavırlarını yeniden gözden geçirmeye çağırması da dikkate değer bir nokta. Erdoğan İsrail devletinin Gazze'ye yönelik şiddet politikalarını eleştirken bu politikaların engellenmesine yönelik BM Genel Kurulu'nda ortaya konulan uluslararası toplum iradesinin BM Güvenlik Konseyi'nin bazı üyelerinin vetoları nedeniyle hayata geçirilememesinden duyduğu rahatsızlığı da dile getirmesi de hem Filistin'e yönelik duyarlılığın devamının hem de BM'de alınan kararlarda Güvenlik Konseyi yapılanmasının etkisini eleştiren Dünya 5'ten büyük hareketine desteğin bir ifadesi olarak değerlendirilebilir .

Yrd. Doç. Dr. Ali Dayıoğlu

Her türlü ırkçılığa karşı BM ve uluslararası toplumdan daha somut ve etkin adımlar vurgusu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Örgütünün 69. Genel Kurulunda yaptığı konuşmada küresel, özellikle de bölgesel gelişmelere ilişkin birçok konuya değinmiştir. Bunlar arasında, BM'nin çatışmaları önlemede yeteri kadar etkin olmaması/olamaması, terörle mücadeledeki sıkıntılar, Irak, Mısır, Suriye ve Filistin topraklarında yaşanan insanlık dışı olaylar ve mültecilerin yaşadıkları sorunlar gibi konular öne çıkmıştır. Bu önemli meselelerin yanısıra Erdoğan'ın, Türkiye olarak antisemitizmin, İslamofobinin ve her türlü ırkçılığın karşısında olduklarını ısrarla vurgulaması ve kendisinin antisemitizmin bir insanlık suçu olduğunu ilan eden siyasi liderlerin başında geldiğini ifade etmesi dikkat çekicidir. Kökenleri yüzyıllar öncesine dayanan antisemitizm, İkinci Dünya Savaşı yıllarında doruk noktasına ulaşmış, bunun sonucunda milyonlarca Yahudi katledilmiştir. Yahudi karşıtlığı/düşmanlığı birçok ülkede İsrail'in 1948'de kurulmasının ardından da devam etmiş, bu ülkelerde Yahudiler, yaşamın çeşitli alanlarında tacizlere/saldırılara uğramışlardır. Benzer şekilde, geçmişten günümüze süregelen İslam karşıtlığı, 11 Eylül saldırılarının ve İslam dini üzerinden eylemlerini meşrulaştırmaya çalışan terörist örgütlerin hızla çoğalmalarının ardından günümüzde had safhaya ulaşmıştır. Bunun sonucunda birçok ülkede Müslümanlar "Beşinci Kol" yani dışarıyla ilişkili bir iç tehdit muamelesi görmeye başlamışlardır.

Uluslararası toplumun, dolayısıyla bu toplumu temsil ettiği iddiasında olan BM'nin de bu konularla ilgili sorumlulukları vardır. Bu çerçevede, BM bünyesinde ayrımcılığı önlemeye ve azınlıkları korumaya, antisemitizmin ve İslamofobinin köklerini kazımaya ve bütün dünyada demokrasinin tüm kurallarıyla uygulanmasına yönelik daha somut ve etkin adımlar atılmalıdır. Bunun için de, birçok uluslararası ilişkiler uzmanının yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da işaret ettiği gibi, BM'de köklü bir yapısal değişikliğe gidilmesi ve çok daha katılımcı bir yapının oluşturulması gerekmektedir. Buna paralel olarak, özellikle hayati konularda daha kolay karar alacak, alınan kararların da hızlı ve etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacak mekanizmaların oluşturulması şarttır. Aksi takdirde ne yerel, ne bölgesel, ne de küresel ölçekte gerçek ve kalıcı bir barış ortamını sağlamak mümkün olacaktır.

Dr. İlksoy Aslım

Suriye'deki göç , Yabancı Terörist Savaşçılar ve IŞİD vurgusu

Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurullarında yaptığı konuşmalarda iki önemli konunun altını çizdi. Bunlardan ilki Erdoğan'ın Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler sonucunda oluşan göç dalgasında etkilenen insanlara yönelik Türkiye'nin fedakarlıklarına uluslararası toplumun yeterince destek olmadığı konusundaki eleştirisi; ikincisi ise Erdoğan'ın aralarında IŞİD'in de bulunduğu "Yabancı Terörist Savaşçılar" diye nitelediği kesimlere yönelik politikaların niteliği oldu.

Bugüne kadar yapılan değerlendirmelerde Irak ve özellikle Suriye'de yaşanan sorunların yaratıcıları arasında Türkiye'nin de adı işaret edilmekteydi. Erdoğan BM konuşmasında "Türkiye'nin bu sorunların yaratıcısı değil ama mağduru olduğunu" ispatlamaya çalışmıştır. Bu çerçevede Erdoğan gelişmelerle ilgili siyasi sorumluluğu reddetmekte ve işin ekonomik boyutuna vurgu yapmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanının ifadesinden yola çıkarak Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin getirdiği ekonomik zorluğu Batı'lı ülkelerle paylaşmak amacını taşıdığı ifade edilebilir. Batı'ya yönelik önceki eleştirilerinde daha yumuşak bir ton kullanan Türkiye Cumhurbaşkanının söylem düzeyinde tavrını sertleştirirken dünyadaki olaylar karşısında yeterince inisiyatif almayan BM'nin varlık nedenini sorgulamakta olduğu gözlemlenmektedir.

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Batı'ya ve BM'ye yönelik eleştirel söylemine rağmen bir süredir uzaklaşmakta olduğu düşünülen Batı merkezli Ortadoğu politikalarına "geri dönüş" yapmakta olduğunu değerlendirmek mümkün. Bu bağlamda aslında Batı'dan uzaklaştığına inanılan Türkiye'nin özellikle ABD açısından aşındığı düşünülen imajı yeniden restore edilmektedir. Erdoğan'ın IŞİD'i terörist ilan etmekle "IŞİD'e ekipman ve silah veren, savaşı sürdürmek için para kaynağı yaratan ticaretine izin veren ülkeler" sınıfından çıkmaya çalıştığı söylenebilir. Nitekim önümüzdeki günlerde Türkiye'nin ABD önderliğindeki ittifaka tüm unsurlarıyla katılması şaşırtıcı olmayacaktır.

Öğretim Görevlisi Erhan Ayaz:

Avrupa Birliği'nin göç karşıtı politikaları eleştirisi ve mülteci sorununda işbirliği vurgusu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma sırasında üzerinde hassasiyetle durduğu konuların başında Suriye ve Irak'ta yaşanan ve Türkiye'nin de doğrudan etkilendiği ve bir insanlık trajedisine dönüşen mülteci sorunu vardı. Bu bağlamda Avrupa ülkelerini ve Avrupa Birliği'ni eleştiren Erdoğan AB ülkelerinin 130 bin Suriyeli mülteciyi kabul etmişken Türkiye'nin 1.5 milyon insana kapılarını açtığı hatırlattı ve aradaki farka dikkat çekti. Suriye'de uzun zamandır devam eden krizin Irak'a da sıçraması ve Irak Şam-İslam Devleti (IŞİD) gibi başka krizler doğurması sebebiyle yaşanmakta olan göçün Orta Doğu'da yaşanmış en büyük insan hareketlerinden biri olduğu ifade edilebilir. Bu kadar büyük insan hareketlerinin olduğu ve tarihin en büyük mülteci sorunlarından birinin yaşandığı günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dikkat çektiği üzere AB daha fazla sorumluluk almalıdır. Üstelik sadece Suriye ya da Irak değil Libya'da yaşanan silahlı çatışmadan tutunda, Eritre'de yaşanan insan hakları ihlallerinin yol açtığı göç ve mülteci sorunundan fazlaca etkilenebilen "yaşlı kıta" Avrupa'nın daha etkin şekilde bölge ülkelerine destek olması gerekliliği açıktır. Lübnan, Türkiye, Ürdün gibi bölge ülkelerini çok derin şekilde etkileyen mülteci krizin çözümüne AB tarafından katkı sunulmaz ise önünde sonunda bundan yine etkilenecek olanlar arasında en başta AB ülkeleri olacaktır. Bu nedenle Orta Doğu kaynaklı göç Türkiye ve genel anlamda Batı ile AB'nin ortak bir problemidir ve çözülebilmesi için ortak çalışma alanları oluşturulmalı diyebiliriz. Bu noktada Amnesty International'ın konu ile alakalı son raporunun başlığındaki gibi AB sınırlarını kale gibi korumak uğruna masum insanların hayatlarının trajik şekilde kaybetmelerine yol açmak yerine bölge ülkeleri ve özellikle Türkiye'nin "aday devlet" statüsüne sahip olması sebebiyle Türkiye ile işbirliği içinde olmalıdır.

Yrd. Doç. Dr. Nur Köprülü

Dünya 5'ten Büyük: Birleşmiş Milletler'de Örgütsel Reform İhtiyacı vurgusu

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, konuşmasında özellikle son yıllarda Orta Doğu bölgesinde yaşanan gelişmelere işaret ederek BM Örgütünün değişen uluslararası sistemin ihtiyaçlarına yönelik olarak yeniden şekillenmesi tartışmalarını gündeme taşımıştır. Genel Kurul, BM'nin tüm üyelerinin 'bir devlet – bir oy' ile katılımının mümkün olduğu ve birçok yazara göre bir nevi 'Dünya Parlamentosu' olarak da nitelendirilen ve uluslararası sorunlar ve gelişmelerin tartışılmasına zemin sağlayan önemli bir organıdır.

Türkiye bulunduğu bölge içerisinde NATO üyeliği, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri yürüten ve demokrasi geleneği ile Orta Doğu'da farklı bir kimliğe ve önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bölgedeki insani meselelere ilişkin ortaya koyduğu bakış açısı sadece bölge halkları açısından değil, BM Örgütünün dünya sistemindeki işlevinin ve misyonunun yeniden değerlendirilmesi gerekliliğini ortaya koyması bakımından da önem taşımaktadır. Zira BM, İkinci Dünya Savaşı sırasında oluşturulmuş ve bir nevi savaşı kazanan devletlerin inşa ettikleri savaş sonrası işbirliği kuruluşu olarak hayat bulmuştur. Hal böyleyken, değişen ve karmaşıklaşan uluslararası ilişkileri ve iç içe örülmüş meselelerin çözümüne katkı koyacak ve uluslararası barış ve güvenliği sağlayacak kurumlarının (organlarının) günümüz koşulları göz önüne alınarak yeniden inşa edilmesi gerekmektedir. "Dünya 5'ten büyük" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, aslında BM'nin gerek üyelik gerekse amaçları bakımından içerisinde bulunduğumuz dünya düzeninde üyelik açısından en kalabalık örgüt olduğuna ve bu nedenle küresel anlamda sistemi değiştirebilecek aktörler ve dinamikler içerdiğine vurgu yapmıştır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.