EĞİTİM
okuma süresi: 13 dak.

Bizden neden Mozart çıkmıyor?

Bizden neden Mozart çıkmıyor?

Özellikle İngiltere'den başlayarak tüm Avrupa'da 19'uncu yüzyıldan itibaren okul öncesi dönemle birlikte çocukların özgür ve öz saygısı yüksek bireyler olarak yetişmelerine dönük eğitim anlayışının benimsendiği okullar varlık göstermeye başlarken, bizde ise hala okul öncesi eğitim dönemine gereken önem verilmiyor.

Yayın Tarihi: 15/12/14 08:50
okuma süresi: 13 dak.
Bizden neden Mozart çıkmıyor?
A- A A+

Ülkemizde doğumdan 6 yaşına dek süren okul öncesi eğitim uygulamaları, çocukların yaş grubunun ötesinde akademik bilgiyle donatılmalarını ve rekabetçi bir ortamı sağlarken, eğitim bilimciler ve psikologlar bu durumun yarattığı olumsuzluklara dikkat çekiyor.

Kıbrıs Postası'na konuşan Eğitim Uzmanı Salih Sarpten, okul öncesi eğitimin, ülkemizdeki sınav odaklı eğitimin bir parçası olduğuna işaret ederek, "Ne yazık ki girişimcilik, eleştirel yaratıcı düşünce gibi beceriler eğitim sistemimizin kaygıları arasında yok. Bunlar bizden neden Mozart, Leonardo çıkmıyor sorusunun nedenleridir. Çünkü zihinsel düşünme biçimlerini kalıplaştırıyoruz" dedi.

Gelişim Psikoloğu Yrd. Doç. Dr. Fatih Bayraktar da okul öncesi eğitim kurumlarının aileleri mutlu etmek adına Gelişim psikolojisine ters bir şekilde çocuklara akademik bilgiye dönük eğitim vermelerinin, "ilköğretim döneminde uyum sorunu yaşayan çocuklar yarattığının" altını çizdi ve aileleri uyardı.

Kıbrıs Postası - Meryem Ekinci

Ülkemizde uygulanan okul öncesi eğitim sisteminin çocuklar üzerindeki etkileri konusunda Kıbrıs Postası'na konuşan Eğitim Uzmanı Salih Sarpten, ülkemizde okul öncesi eğitimin sanılanın aksine çok fazla talep gördüğünü ancak okul öncesinde uygulanması gereken esas anlayışın uygulandığını söylemenin mümkün olmadığını kaydetti. Sarpten , "Biraz da anne babadan kaynaklanan nedenlerle okul öncesinde uygulanması gereken esas ve anlayış bozulmuş durumdadır, bu durum giderek de artıyor" dedi.

"İlerideki eğitim dönemlerine olumsuz yansıyor"

Okul öncesi eğitimin, oyun temelli ve çocuğun bir bütün olarak gelişmiş ve günlük yaratıcı düşüncesi üzerine kurgulanması gerektiğinin altını çizen ve okul öncesi dönemde özellikle bilinçsiz anne ve babaların talepleriyle, çocuklara yaş grubunun çok ötesinde kazanımlar verildiğine dikkati çeken Sarpten, bu durumun ilerideki eğitim dönemlerini olumsuz etkilediğini vurguladı. Sosyal, duygusal, bedensel ve kişilik gelişiminin ilk tohumlarının okul öncesinde atıldığını ancak eğitim sistemi içerisinde uygulamalarla bunun desteklenmediğini kaydeden Sarpten şöyle konuştu: " Okul öncesi eğitim ilköğretimdeki gibi planlı bir eğitim olarak görülmemeli. Özellikle özel okul öncesi kurumlarda, bilinçsiz anne ve babaların tercihiyle formal bir eğitim veriliyor. Bulundukları yaş grubunun çok ötesinde, ilkokulda kazanacakları kazanımları öğretmeye başyabiliyorlar. Zihinsel olarak bu kazanımları elde etmelerinde sorun yok. Ancak ilerideki öğretim dönemlerine bu olumsuz yansıyor ve çocukların sadece zihinsel gelişimi oluyor. Okul öncesinde sosyal, duygusal, bedensel gelişminin ve kişiliğinin de ilk touhmlarının atılması sözkonusu. Ancak bu eğitim sitemi içerisindeki uygulamalarla desteklenmiyor."

"Bizde neden Mozart, Leonardo çıkmıyor?"

Sarpten, eğitim sistemimizin sınav odaklı ve akademik bilgiye dayalı bir eğitim sistemi olduğunun altını çizerek, girişimciliğin ve eleştirel düşüncenin eğitim sisteminin kaygıları arasında bulunmadığını kaydetti. Bu durumun zihinsel düşünme biçimlerini kalıplaştırdığını vurgulayan Sarpten, bu sistemdeki çocuklardan Mozart ve Leonardo Da Vinci gibi müzik veya mühendislik dehalarının çıkmasının beklenemeyeceğini ifade etti. Çarpıcı saptamalarda bulunan Sarpten, şöyle konuştu: "Eğitim sistemi yaratıcı değil, sınav odaklı ve akademik bilgiye dayalı bir eğitim sistemi olduğu için, çocukların günlük yaşamda karşılaştıkları problemlere kendi öznel çözüm becerileri getirmesiyle ilgili değil, çıkabilecek olası soruların çözümleri üzerine odaklanıyor. Eğitimi bunun üzerine odaklıyoruz. Tüm kademelerde, toplumsal yaşam içerisindeki işlerimiz de sınav odaklıdır. Kamuda göreve başlanması da benzer bir sınavla oluyor. Bir beceri üzerine değil tamamen akademik çoğu zaman da ezbere, gereksiz olan bilgi üzerine kurgulanıyor. Ne yazık ki girişimcilik, eleştirel ve yaratıcı düşünce gibi beceriler eğitim sistemimizin kaygıları arasında yok. Okul öncesi ve ilkokulda görmesek bile 3. Sınıftan sonra okul içindeki düzen de bireysel düzene dönüşüyor. Takım olma ruhu, birlikte problem çözme gibi beceriler yok. Sınavlarda kimsenin kimseye bakmaması lazım. Bunlar bizden neden Mozart, Leonardo çıkmıyor sorusunun nedenleridir. Çünkü zihinsel düşünm biçimlerini kalıplaştırıyoruz. Kitabın söylediği ya da öğretmenin söylediğini aktarmayı öğretiyoruz. Örneğin bizim öğrencilerimiz, ilkokulu tamamlayan çocuklarımız, hatta ortaokulu tamamlayan çocuklarımız bile bir müzik aleti çalamıyor, beden eğitim derslerinde sağlıklı beslenmeyi öğrenmiyor."

"Çocuklarımız aynı yaş grubundaki diğer ülke çocuklarından becerisel olarak geride"

Okul öncesi eğitimdeki akademik bilgi odaklı eğitim anlayışı nedeniyle ülkemizdeki çocukların aynı yaş grubundaki diğer ülke çocuklarına oranla becerisel olarak geride olduklarını da vurgulayan Sarpten, "Yabancı dile o kadar çok emek veriyoruz ama tüm öğrencilere etkin şekilde kazandıramıyoruz. Onu da geçtim anadildeki kazanımlarımız da gerçekten sorunlu. Belirgin yaş gruplarındaki çocuklar yazılı bir metindeki ifadeyi tam olarak içselleştiremiyorlar. Bizim çocuklarımız, diğer ülke çocuklarının aynı yaş grubundakilerden becerisel olarak gerideler. Akademik olarak ileride olabiliriz ama becerisel olarak oldukça geride olduğumuz akademik araştırmalarla da aşikârdır. Bunun temelinde de okul öncesi eğitim yatır" dedi.

"Bizim eğitim sistemimizde çocuklar hiçbir şeye karar vermezler"

Sarpten, birçok ülkede okul öncesi eğitimden itibaren çocukların okulla ilgili her konuda aktif karar verici konumda olduklarının anımsatılması ve bizdeki durumun ve etkilerinin sorulması üzerine ise şöyle konuştu: "Bizim eğitim sistemimizde çocuklar hiçbir şeye karar vermezler. Eğitimimiz çocuk merkezlidir diyoruz ama aslında çocuklar merkezde değildirler. Ne ders programlarını belirleyebilirler, ne kıyafetlerini, ne haftalık ders çizelgelerini belirleyebilir. Kendileriyle ilgili konularda karar alma durumları da yoktur. Bir geziye gidilecekse gidilecek yer konusunda çocuğun görüşü alınmaz."

"Henüz kendi üstünü değiştiremiyorsa birden elliye kadar saysa ne olacak?"

Sarpten, okul öncesi eğitim sistemiyle ilgili en önemli eksiğin aile eğitimi olduğunu da ifade ederek, "Bizim özellikle okul öncesinde eksik olan en önemli yanımız aile eğitimidir. Aileye de genç anne babalar da olsalar bu konuda eğitim vermek lazım. Onların da tutumlarında değişiklik göstermesinin istenmesi lazım. 3 yaşındaki çocuğun sayıları sayması çok büyük bir anlam taşımıyor. Bunun zekasına, başarısına etkisi olmadığını hatta gelecek yıllarda ona olumsuz yansıyacağını anlatmamız lazım. Kişiliğinin başladığını ve evde başladığını anlatmamız lazım. Henüz sağlıklı beslenemiyor, kendi üstünü değiştiremiyor ya da arkadaşlarıyla kurduğu ilişkilerde birtakım sorunlar yaşıyorsa birden elliye kadar saysa ne olacak?" şeklinde konuştu.

"3 yaşındaki çocuk daha Türkçe İngilizce ayrımında değildir"

Sarpten, okul öncesi eğitim kurumlarındaki yaygın yabancı dil eğitiminin çocuklar üzerindeki etkilerinin sorulması üzerine ise, şöyle dedi: "3 yaşındaki çocuk daha Türkçe İngilizce ayrımında değildir. İki ayrı dil olduğunu çok bilmiyor. İngilizce dilinde sayıları öğretirsiniz ama bunun İngilizce olduğunun farkında değildir."

"İçeriksel olarak gerideyiz"

Sarpten, ülkemize 5 yaş çocuklarında okullaşma oranının yüzde yüz olduğunu ve dünya ortalamasının üstünde olduğunu ancak içeriksel olarak ise geride olduğunu ifade etti. V. Eğitim Şurası'nda okul öncesi eğitimle ilgili alınan Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ayrı bir daire oluşturulması kararıyla ilgili bir gelişme olup olmadığı sorusuna karşılık ise Sarpten, "Ne yazık ki okul öncesine ait bir birimin ya da dairenin kurulması konusunda adım atılmış değil. Hem şura kararlarını hem de 21. Yüzyıl ihtiyaçlarını eğitim sistemine nasıl entegre ederizi adım adım planlamak lazım" dedi.

Fatih Bayraktar: "İlkokulda uyum sorunu yaşayan çocuklar yetiştiriyoruz"

Gelişim Psikoloğu Yrd. Doç. Dr. Fatih Bayraktar ise, ülkemizde okul öncesi eğitimin tam bir rekabet ortamına dönüştüğünü, eğitim açısından Gelişim Psikolojisi'nin tam tersi uygulamalar yapıldığını, bu durumun da ilköğretimde uyum sorunu yaşayan çocuklar yarattığını vurguladı. Okul öncesi eğitim kurumlarında ailelerden de kaynaklanan rekabet ortamı nedeniyle, çocuklara ilköğretimdeki akademik bilgilerin verilmeye başlanmasının yaratacağı ciddi sorunlara dikkati çeken Yrd. Doç. Dr Bayraktar, şöyle konuştu: "Okul öncesi eğitim şu anda tam bir rekabet ortamıdır. Bundan dolayı da çoğu eğitim kurumunda farklı ne yapabiliriz ki müşteriyi cezbedelim mantığı var. Ülkemizde Gelişim Psikolojisi'nin tam tersini yapan bir sürü okul var. İlkokul birinci sınıfta öğretilen bilgilerin kreşte öğretilmesinin dezavantajı, çocuk okula gittiği zaman zaten bu bilgiyi öğrendiği için uyum sorunu yaşayabilir. Çocuk bildiği için sıkılacak ve okul çekici gelmeyecek. Sayı sayma ya da İngilizce konuşma, okul öncesi çağdaki çocukların alabilecekleri ama hayatlarına herhangi bir katkıda bulunmayacak bilgidir. Günün sonunda ilkokula gittiklerinde ciddi uyum sorunları yaşarlar."

"5 yaşından önce yabancı dil eğitimi vermenin hiçbir faydası yoktur"

Yrd. Doç. Dr. Bayraktar 5 yaşından önce yabancı dil eğitimi verilmesinin de ana dil konusunda sorunlar yarattığının altını çizerek, "Gelişim Psikolojisi diyor ki 5 yaşından önce yabancı dil eğitimi vermenin hiçbir faydası yoktur. Tam tersine çocuk yabancı dili doğal ortamında öğrenmediği için, kendi dilini de sorunlu şekilde öğrenebilir. Bir sürü okul İngilizce eğitim vermeyi, sanki bir beceriymiş gibi gösterir ama Gelişim Psikolojisi bunun tam tersini söyler. Çocuk yabancı dili doğal ortamında öğrendiğinde, yani anne ve babasıyla aile ortamında konuşarak öğrendiğinde hiçbir sorun yoktur. Eğitim ortamında öğretildiğinde ise ciddi sıkıntılar var" şeklinde konuştu.

"Sırf veliler mutlu olsun diye..."

Yrd. Doç. Dr. Bayraktar, kreşlerde çocuklara sosyal ve bazı temel becerilerin kazandırılmasının hedeflendiğini ancak ülkemizdeki uygulamada velilerin bazı taleplerinin karşılanmasının ön planda tutulduğunu da ifade ederek, "Kreşte amaçlanan daha çok sosyal becerilerin ve temel bazı becerilerin geliştirilmesidir. Kalemi tutması, boyama yapması, bunlar tamam ..Anaokulun amacı ilkokula hazırlık anlamında bazı temel becerilerin verilmesidir ama işte özel okul öncesi kurumlardaki sıkıntı, ana okulda ilkokulun birinci sınıfındaki müfredata yakın bir müfredat verilmesidir. Sırf veliler mutlu olsun, sırf çocuk yaşından önce öğrensin diye. Bunu yapan okullar hem pedagojiye hem de Gelişim Psikolojisinin söylediklerine ters bir uygulama yapıyorlar. Belirli dönemlerde belirtili müfredatların okutulmasının bilimsel dayanağı vardır. Bunu ana okulda yapmaya çalışırsan, bazıları yapabilir, bazıları yapamaz ve çocuklar arasındaki yetenek farklılıklarını zamanımdan önce ortaya çıkarmış olursun. Böylelikle çocuklar ilkokula düşük benlik saygılarıyla gidiyorlar. Zamanlama açısından yanlış bir şey yapıyorsun ve neredeyse tüm çocuklarda potansiyel uyum sorunu yaratıyorsun" dedi.

"Veliler mücadele etmeli"

Yrd. Doç. Dr. Bayraktar, okul öncesi dönemdeki çocukların ailelerine bu konuda önemli görev düştüğünün de altını çizerek, "Burada bence velilere düşen görev bir kere bilinçli olmak ve çocuklarına öğretilen her şeyin çocukların faydasına olmayabileceğinin farkında olmak. Veliler bu konularda doğrudan okul müdürüyle, yönetimiyle mücadele etmeli" ifadelerini kullandı.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.