İÇ HABERLER
okuma süresi: 11 dak.

Usta tiyatrocu Çidamlı'dan öneri: "Tiyatro sahnesini sokağa taşıyın"

Usta tiyatrocu Çidamlı’dan öneri: “Tiyatro sahnesini sokağa taşıyın”

Bir tiyatro üstadı olan Murat Çidamlı, 20 yıla aşkın bir süre önce yanan ve bir daha inşa edilmeyen devlet tiyatrolarına ilişkin 'klişeye' yeni bir perspektif getirerek,"Tiyatro sahnesini sokağa taşıyın" önerisinde bulundu…

Yayın Tarihi: 11/02/19 07:30
okuma süresi: 11 dak.
Usta tiyatrocu Çidamlı’dan öneri: “Tiyatro sahnesini sokağa taşıyın”
A- A A+
Kıbrıs Postası - Ertuğrul SENOVA

Kıbrıslı Türk sanat-severler, Murat Çidamlı'yı, Aralık 2018'de Girne Belediyesi'nin 'Kültür&Sanat' etkinlikleri çerçevesinde Girne Belediyesi Oda Tiyatrosu'nda sergilediği 'Piraye' oyunuyla hafızalarına kazıdı.

Çidamlı, şimdilerde Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları işbirliğinde, "Sofokles'in ölümsüz eseri ve en ünlü tragedyası" olarak nitelediği 'Antigone' oyununu 28 Mart'ta halkla buluşturmaya hazırlanıyor.

Bir tiyatro üstadı olan Çidamlı ile HoiPolloi'de gerçekleştirdiğimiz röportajda ilk olarak Nazım Hikmet'in 'Pirayesi'ne yazdığı mektuplardan derlediği 'Piraye' oyunuyla başladık. Piraye sürecini aktaran Çidamlı, mütevazi bir üslupla, "Benimkisi aslında bir birleştirme… " diyerek, süreci şöyle aktardı:

"Nazım'ın, Piraye'ye yazdığı mektupları var. Fakat burada mektupları da kendi kronolojik sırası içinden ziyade, Nazımın hayatı var. Elbette buna uyuyor fakat diyelim ki mesela 10 tane mektup birleşiyor ve tek bir dönemi özetliyor. Bunun gibi bir birleştirme söz konusu. Yahut o anki ruh halini anlatabilecek başka bir yerde yazdığı bir şiir ya da bir yazı da içine girebiliyor. Her şeyden önce buna dikkat ettik; Piraye hanım için yazdığı şiirleri öncelikli olarak aldık. Bir başka kadın için yazılmış şiirleri almamayı doğru bulduk ahlaki olarak. Sonuçta, benim yaklaşık 30-40 yıllık Nazım'la ilgili bir maceram var. Bütün bunlardan demlenen bir tekst oldu bu."

"HAYATTA SORUNU OLMAYAN HİÇBİR BİREY, SANAT YAPMA YOLUNU SEÇMİYOR…"

Dile kolay; Nazım Hikmet'in yaşamına, duruşuna, kısacası hayatına dair 40 yıldır araştırmalar yapan Çidamlı, Nazım'ın ruh halini de az-çok çözdü… Çidamlı şöyle devam etti:

"Nazım'ın ruh halinden ikili olarak bahsetmek lazım. Birincisi, bir insan olarak… Çok uzun süreler boyunca hapse kapatılmış, işkencelerden geçmiş, ölümle tehdit edilmiş; evinden uzak, sevgilisinden uzak, çocuğundan uzak, toplumdan koparılmış bir birey olarak içinde çok büyük özlemleri olan; insanlığa, dünyaya dair çok büyük özlemleri olan bir birey olarak yaşadığı sıkışma…İkincisi de yaratıcı birey olan insanın; Picasso gibi, Dali gibi; bildiğimiz tüm yaratıcı, dahi sanatçılar için bunların yaratım sürecindeki git-gel'ler aslında. Yani normal insanlar oturup şiir yazmıyor. Normal insanlar dans etmiyor, tiyatro yapmıyor. Hayatı algılamaya ilişkin temel bir farklılıkları var. Hayatta sorunu olmayan hiçbir birey de kalkıp, sanat yapma yolunu seçmiyor… Ya çocukluğunda, ya hayatının ilerleyen safhalarında çeşitli travmalar atlatmış bireyler, sanatla bütünleşme yolunu tutuyor. Şüphesiz sanatla herhangi bir düzeyde uğraştıklarında, onlar için bir terapiyi oluşturuyor. Fakat büyük sanatçıları, dahi sanatçıları, sanatla uğraşan 'diğerlerinden' ayıran bir yön var. Onlar eserlerini yaparken, bireysel varoluşlarının dışında, bir başka faza, bir başka boyuta geçiyorlar. Antik Yunan'da 'Müzler' denmiş, kimileri buna tanrısal esin demiş. Biz bunu daha psikiyatrik yönünden yorumlarsak, kendi içine doğru bir yoğunlaşma süreci yaşıyor. Hayattan aldığı donelerle, hayattan topladığı parçalarla, kendi içinde bir başka birleşim yaratıyor."

"BİR GECE DENİZ GEZMİŞ KAPIYI ÇALSA, EVDE SAKLAR MIYIZ?"

Dahi bir sanatçının, hayatla ilgili sorunları olduğunu ve bu nedenle sanata yöneldiğini belirten Çidamlı'ya, "Peki sizin sorununuz ne?" diye soruyorum. Çidamlı şöyle yanıt veriyor:"Biz çok travmatik bir kuşağız. Benim doğduğum yıllarda Türkiye ciddi bir değişim sürecinin içinden geçiyordu. Bizden iki önceki kuşak, Amerikan emperyalizminin Türkiye'ye nasıl girdiğine adım adım tanık oldu. Buna karşı çıkmaya çalıştılar, tam da benim doğduğum yıllarda bunu hayatlarıyla ödediler. Belki Türkiye'nin, belki de dünyanın yönünü değiştirebilecek gencecik insanlar, sadece Türkiye'de değil; Latin Amerika'da, Uzakdoğu'da, eş zamanlı olarak CIA tezgâhlarıyla öldürdüler, yok ettiler… Türkiye'de beyin göçü başladı, genç yaştaki insanlar en verimli dönemlerinde sorumluluk edinmesi, yıllarca hapislerde kalması, bunun getirdiği travmalarla yüzleşmeleri sürecini oluşturdu. Bu anlamda doğduğum yıllarda bir 12 Mart cuntasını yaşadık. Bizim etrafımızda "bir gece Deniz Gezmiş kapıyı çalsa, evde saklar mıyız?" konuşmaları dönüyordu ve bu olabilirdi. Hemen ardından 12 Eylül'e giden süreçte, ben her gün çatışmanın ortasında yaşamak zorunda kaldım… Ve arkasından gelen 12 Eylül rejimi. Okulda öğrencisiniz, sizin inandığınız dünya görüşüyle ilgili, sizin yaşam alanınızla ilgili sürekli bir kara propaganda olduğunu düşünün…"

KKTC İLE İLGİLİ GÖZLEMLERİ… "ŞEHİRLERARASI MESAFELER YAKIN AMA FARKLI"

Tiyatro yanında, Antropoloji ve Tiyatro Antropolojisi yüksek lisans çalışmaları da yapan Çidamlı'ya, "Bir antropolog olarak KKTC ile ilgili gözlemleriniz nasıl" diye soruyorum, Çidamlı ise, antropolojiyi bir tarafa bırakmaktan ve tiyatroculuğun da gözlemle çok alakalı olduğundan söz ediyor ve gözlemlerini şöyle paylaşıyor:

"Lefkoşa, Mağusa ve Girne arasında çok ciddi farklar var. Mesafeler yakın olmasına rağmen bu farkların olması ilginç. Önce kötü tarafından başlayayım; eleştirebileceğim temel şey şu, burası güneş ülkesi ama güneş enerjisinden faydalanmıyor. Tüm dünya fosil yakıtlardan vazgeçerken, hala fosil yakıtların peşinde. Su bulmanın daha alternatif yolları olabilir. Enerji politikalarında bir eksiklik görüyorum.

Toplu taşımacılığa yeterince önem verilmediğini görüyorum. Kıbrıs'ta alanlar birbirinden uzak ama toplu taşımaya ilişkin ana bir ring olması gerektiği kesin. Mesela şehirlerarası dönen ve içe doğru küçülen bir tramvay hattının belki yer altında belki de üstünde olması gerektiğini düşünüyorum. Pozitif yöndense; bir kere insanların sıcaklığı, candanlığı, dobralığı çok hoş. Son yıllarda ne yazık ki benim ülkemdeki insanlar düşüncelerini ifade etmekten biraz çekiniyorlar. Kıbrıslı, bir sorun varsa tak diye söylüyor. Rahat olmalarını, kendi zamanlarını sadece çalışmaya yönelik değil, bir taraftan sosyal ilişkilerine de zaman ayırmaları çok hoşuma gitti. Büyük metropollerdeki robotlaşan insandan farklı bir şey görmek beni mutlu etti."

20 YILLIK KLİŞEYE ÇÖZÜM: "SOKAK TİYATROLARI"

20 yıla aşkın bir süre önce yanan ve yenisi inşa edilmeyen devlet tiyatrosu konusuna değinsem de, Çidamlı bunun bir 'klişe' olduğuna dikkat çekerek, "Biz hep tiyatroyu kapalı mekânlarda tasarlıyoruz. Hal bu ki Kıbrıs, halkın dışarıda yaşadığı bir yer. Dolayısıyla sokak tiyatrosuna uygun birçok yeriniz var. Kıbrıs'ta tiyatro kültürünün canlandırılması için açık hava tiyatrolarının sıklıkla yapılmasının, çok iyi sonuçlar doğuracağını düşünüyorum" demesi bana, toplumumuzun 'çözümlenemeyen sorunlara' çözüm getirememe ve farklı perspektiflerden bakamama huyunu bir kez daha hatırlattı.

"BİR DEĞİL, İKİ TİYATRO SALONUNA İHTİYAÇ VAR"

Bina yapılması konusuna da değinen Çidamlı, KKTC'nin bir değil, iki salona ihtiyacı olduğuna dikkat çekerek, şöyle devam etti:"Birincisi bütün KKTC'yi temsil edebilecek büyük bir opera binasına ihtiyaç var. Bunun içinde, gelen büyük prodüksiyonların, sizin büyük prodüksiyonlarınızın, -kurulursa- opera ve balenin temsil verebileceği tam donanımlı büyük bir sahne gerekli. Bu orkestra çukuru olan İtalyan sahnesi olan, seyirci kapasitesinin 500 kişi civarında olduğu büyük bir sahne olmalı. Bir de bunun dışında modern oyunların ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir stüdyo sahneye ihtiyaç var. Bunun da 250 kişilik bir kapasiteye sahip olması lazım. Oyunun ya da yönetmenin ihtiyacına göre seyirci koltukları yer değiştirebilmeli."

ANTİGONE 27 MART'TA PRÖMİYER YAPACAK

Son olarak Antigone sürecinden ve oyunun içeriğinden bahsetmesini istediğim Çidamlı, durumu şöyle özetledi:"Oyun 27 Mart'ta prömiyer yapacak. Bu sayede kapsamlı olarak Kıbrıs'ın her bölgesini gezme fırsatı buluyorum. Salamis gibi sahnesi olan, oynanabilecek tüm yerleri gezerek bu oyunu nereye taşıyabiliriz diye soruyoruz. Mesela Soli var. Seyirci taşıması zor ama çok ilgimi çekti. Bu anlamda değerlendirebileceğimiz tüm noktaları gezmek istiyorum.

Gönül isterdi ki arada bir sınır olmasın, saçma sapan bürokratik pasaport işlemleri olmasın, Güney'de de biz bunu rahatlıkla sahneleyebilelim. Çünkü sanatın birleştirici gücü, barışın gücü için bunu yapıyoruz.

Devlet Tiyatroları Müdürü İlknur Türkmen'le daha önceden bir tanışıklığımız var. Projelerle ilgili görüşürken, kendilerinin de bir oyun arayışı içinde olduklarını söylediler. Ben de bunun karşılığında bir skala önerdim. Yaklaşık 3-4 aylık görüşmelerin sonucunda Antigone projesi şekillendi."

"EN YUKARIDA OLDUĞUNU ZANNEDEN, KENDİNİ BİR ANDA YERDE BULUVERİR"

"Antigone, Sofokles'in ölümsüz bir eseri, en ünlü tragedyası. Bugünkü modern tiyatronun oluşumuna neden olan, güçlü kadın kahramanın ön plana çıktığı bir eser. İki şeyi savunuyor; birincisi toplum karşısında kadının, antigonenin yerini savunuyor. ikincisi evrensel başka bir değeri savunuyor; ölülerin gömülme hakkını. Bir insan ne olursa olsun, doğuştan gelen insan hakları nedeniyle en temel haklarından biri olan gömülme ve akrabalarının onunla ilgili yas tutması hakkına sahiptir. Bunun aleyhinde hareket edenler çeşitli mahkemelerin önünde değilse bile, en azından inandıkları tanrının karşısında sorumludurlar. Veyahut kendi vicdanları karşısında… Sofokles'in ağzından konuşuyorum, bunlar 2 bin 500 yıllık laflar; bir ölüyü öldürdükten sonra ölüsünü defalarca öldürmeye çalışmak, ancak ve ancak sizin gücünüzü yok eder. Ve iktidarı en çok elinde tuttuğunu zanneden, büyüklük hissine kapılarak en sonunda tepeden aşağıya yuvarlanır. Bu, milattan önce 500 yılında tespit edilmiş bir şey. Tarihe baktığımızda bunun pek çok örneğine rastlıyoruz. En neticesinde, en yukarıda olduğunu zanneden, kendini bir anda yerde buluverir…"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.