SAĞLIK
okuma süresi: 8 dak.

"Tromboz, kalp ve damar hastalıkları içerisinde en sinsi seyreden hastalıktır"

"Tromboz, kalp ve damar hastalıkları içerisinde en sinsi seyreden hastalıktır"

GAÜ Akademisyeni Prof. Dr. Aytaçoğlu, gizli ve öldürücü düşman Tromboz hastalığı hakkında açıklamada bulundu.

Yayın Tarihi: 20/08/19 15:45
okuma süresi: 8 dak.
"Tromboz, kalp ve damar hastalıkları içerisinde en sinsi seyreden hastalıktır"
A- A A+
Kalp ve damar hastalıkları içerisinde en sinsi seyreden ve ölüme sebep olabilen hastalıklardan birisi olan, tromboz hastalığı hakkında, Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Barlas Naim Aytaçoğlu açıklamada bulundu.

Prof. Dr. Aytaçoğlu açıklamasında, Tromboz yani "Kan Pıhtılaşmasının", kalp ve damar hastalıkları içerisinde en sinsi seyreden ve yaşam kaybı yaratacak kadar ağır sonuçları olabilen hastalıklardan birisi olduğunu belirtti. Tromboz denilen kan pıhtılaşması ve bundan kopan pıhtı parçalarının bilhassa akciğere gidip Solunum yollarının tıkanmasına neden olan emboli olduğuna değinen Aytaçoğlu, açıklamasının devamında şunları söyledi;

"Tromboz sıklıkla bacaklarda ve bilhassa baldır bölgesindeki derin toplardamarlar içerisinde görülmektedir. Nadiren hızlı bulgu vermeyen türleri olsa da, daha çok geceleri uyukudan uyandıran ve genellikle tek taraflı meydana gelen ve tıkanıklık kendiliğinden açılmadığı takdirde ilerleyen saat ve bazen gün içerisinde ağrının şiddetlenmesi ile seyreden, birlikte bacakta şişmenin görüldüğü bir tablodur.

"Bu hastalık yalnızca Avrupa'da yılda yaklaşık 500,000 insanın ölümüne neden olmaktadır. Bu rakam AIDS, meme kanseri, prostat kanseri ve trafik kazalarında bir yılda ölenlerin sayısının yaklaşık olarak iki katına eşittir."

"Venoz tromboz her yaşta, her cinste ve ırkta eşit şekilde görülmektedir. Bu nedenle bu rahatsızlığa yakalanacak insanların şans dağılımında önemli bir farklılık göze çarpmamaktadır. Ancak, kişilerde bazı yatkınlıkların olması tromboz açısından riski yükseltmektedir.

Geçici Risk Faktörleri:

  1. Büyük ortopedik ameliyatlar
  2. Kanser varlığı veya cerrahisi
  3. Büyük travmalar (Kazalar, yüksekten düşmeler...v.b.)
  4. Başka sebeplerle uzun süreler hastanede yatmak
  5. Yaşa ya da fiziksel engele bağlı uzun süreli hareketsizlik
  6. Hamilelik sırasında
  7. Uzun süreli hareketsiz kalınan uzun seyehatler

Kazanılmış Risk Faktörleri:

  1. 65 yaşından büyük olmak
  2. Felçli ve bilhassa yatalak olmak
  3. Kalp yetmezliği varlığı
  4. KOAH (kronik tıkayıcı akciğer hastalığı) varlığı
  5. Fazla kilolu olmak
  6. Ağızdan östrojen içerikli doğum kontrol hapları kullanmak
  7. Sigara içmek
  8. Ayak ya da parmaklarda mantar ya da enfeksiyon varlığı
  9. IVF (In vitro fertilizasyon - Tüp bebek uygulaması)

Kalıtımsal Faktörler:

  1. Faktör V Leiden Mutasyonu olması
  2. Protein S ve C eksikliği
  3. Ailede tromboz öyküsü olması
  4. Antitrombin eksikliği

Görüldüğü gibi risk faktörlerinin bir kısmı aslında düzeltilebilen risk faktörleridirler. Bunların başında da sigara içmek ve kilo kontrolü gelmektedir. Sigara KOAH'ın da baş nedenlerinden birisidir. Dolayısıyla sigara içmemekle bir diğer risk faktörünü de elimine etmiş oluruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişiler tromboz yönünden son derece dikkatli olmalıdırlar.

Hastanelerde uzun süreli yatan ya da söz edildiği gibi önemli cerrahi girişimler yapılan hastalara trombozu önlemek için varis çorabı tedavileri ya da pıhtı olmasını önlemek için kan sulandırıcı tedaviler zaten önleyici olarak yapılmaktadır. Rahatsızlığı evde ya da bir sağlık kurumu dışında başlayan kişilerin ise problemi ciddiye almaları ve zaman yitirmeden hekime başvurmaları hem komplikasyonların önlenmesi hem de problemin ölümcül sonuçlarından korunulması bakımından çok önemlidir.

Bilhassa baldır bölgesinde başlayan trombozlarda pıhtı seviyesi diz üzerine çıktıkça ve özellikle kasık bölgesine kadar uzandıkça emboli atma riski de o oranda yükselmektedir.

Venöz trombozun en sık karşılaştığımız komplikasyonu tedavi sonrasında bile bacaklardaki derin toplardamar sisteminde kalıcı yetmezlik tablosunun ortaya çıkmasıdır. Toplar damarlar içerisinde bulunan ve kanın sürekli yukarıya kalbe doğru akmasını sağlayan kapakçıklar oluşan pıhtı nedeniyle hasarlanır ve çalışamaz hale gelirler. Bu durumda kalbe doğru yönlenmesi gereken kan bacaklarda göllenmeye ve bilhassa diz altından itibaren ayak ve bacaklarda şişkinlikerle seyreden kronik venöz yetmezlik tablosuna dönüşebilmektedir. Bu hastalarda zaman içerisinde ayak bileği etrafında iyileşmeyen yaraların açılmasına kadar varan arzu edilmeyen durumlar gelişebilir.

Venöz trombozun karşılaştığımız en önemli komplikasyonu ise sıklıkla ölümcül sonuçları olan akciğer embolisi (Pulmoner emboli)dir. Bilhassa diz ve kasık bölgesine kadar uzanmış pıhtıların varlığında pıhtıdan kopan parçalar sağ kalp aracılığıyla pulmoner arter denilen akciğer damarına gider ve orayı tıkar. Kan akciğere ulaşamaz ve dolayısıyla oksijenlenemez. Bu durum aynı zamanda sağ kalp kasında da, artan basınç nedeniyle yetmezliğe neden olur. Hasta ise bu tabloyu göğüste ani başlayan ağrı, nefes almada zorlanma ve hızlı nefes alıp verme ve çarpıntı olarak hisseder. Zamanında müdahale edilemeyen vakalar nerdeyse %60-75 oranında ölümle sonuçlanır.

Venöz trombozun teşhisinde en çok kullanılan en hızlı ve en pratik tanı yöntemi Renkli Dopler Ultrasonografi uygulamasıdır. Tanısı teyit edilen hastalarda ilk yaklaşım oluşan pıhtıyı eritmeyi amaçlayan kan sulandırıcı tedaviler olmaktadır. Bu tedaviler ağızdan, cilt altından ve/veya damardan yapılabilmektedir ancak ilk dozların damardan yapılması etkinlik açısından biraz daha fazla tercih edilen bir metoddur. Belli bir doygunluğa ulaşıldıktan sonra ağızdan tedaviler ile devam edilebilir. Eğer hastalardaki tromboz düzeyi bilhassa kasık bölgesine kadar çıkıyorsa ve hasta erken dönemde başvurmuşsa pıhtı eritici uygulamalar ile pıhtının eritilmesi ve yine kan sulandırıcı tedavilerle tedaviye devam edilmesi mümkündür. Yine ilk 20-25 gün kadar sürede olan başvurularda hem mekanik pıhtı temizleme ve birlikte pıhtı eritici tedavi verilip tekrar kan sulandırıcı tedavilerle devam edilebilir. Ayrıca hastalar dışardan damarlara basınç uygulanması ve pıhtılaşmanın önlenmesi amacıyla varis çorapları kullanmaya yönlendirilebilir. Kan sulandırıcı tedaviler en az 3 ay ortalama 6 ay süreyle ve devamında hastanın durumuna göre ömür boyu olacak şekilde planlanır.

Pulmoner emboli varlığında ise hastaya mutlaka ekokardiyografi ve eğer mümkünse ilaçlı bilgisayarlı tomografi çekilmesi ve tanının teyit edilmesi gerekmektedir. Eğer ekokardiyografide sağ kalpte basınç artışı meydana gelecek kadar ciddi bir emboli varsa derhal pıhtı eritici tedaviye başlanmalıdır. Ardından kan sulandırıcılarla tedavi devam ettirilmelidir. Pıhtı eritici tedavi alma olanağı olmayan hastalarda ise cerrahi yaklaşım ile pıhtının temizlenmesi alternatif olarak gündemde olacaktır. Bu durumdaki hastalarda emboliye bağlı kronik pulmoner hipertansiyon kalıcı bir komplikasyon olarak yerleşebilir. Daha ileri boyutlarda bir tıkanıklık ise doğrudan yaşama mal olacaktır.

Venöz tromboz ve pulmoner emboli günmüzde o kadar yaygınlaşmışlardır ki, sadece Amerika Birleşik Devletlerinde bu hastalığın teşhis ve tedavisine yılda yaklaşık 16 milyar dolar para harcanmaktadır. Son derece ölümcül komplikasyonları olan bu rahatsızlıktan korunmak için bilhassa, risk faktörleri olan kişilerin ne gibi önlem almaları gerektiği hususunda mutlaka kalp ve damar cerrahisi uzmanları ile görüşmeleri ve arzu edilmeyecek durumların daha en başından önlenebilmesi son derece önemlidir."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.