İÇ HABERLER
okuma süresi: 8 dak.

"Nasıl unuturum o günleri?"

"Nasıl unuturum o günleri?"

<P>Malyalı Maritsa, Kıbrıslı Türklerle geçen güzel günlerini anlattı.Nasıl unuturum o günleri? "Babam öldüğünde 105 yaşındaydı. Buradaki yatakta ölmüştü. Can çekişirken "Cezar Efendi'yi getirin, Mulla Emin'i getirin" diye bağırırdı. Babam kunduracıydı, Türk mahallesinde dükkanı vardı. Onları çok severdi. "Baba Türkleri nereden bulayım" diye sormuştum "Git onları çağır" demişti. "Baba, onlar da göçmen oldu" dediğimde "Bu göçmenliği de nereden çıkardınız, göçmenlik nedir?" diye sormuştu. Bunu asla unutmam. Bir Türk bile göremeden öldü."</P>

Yayın Tarihi: 25/10/09 06:51
okuma süresi: 8 dak.
"Nasıl unuturum o günleri?"
A- A A+

Güney Kıbrıs'ın devlet televizyonu RİK2'de Kıbrıslı Türk Hüseyin Halil'in Malya köyünde yaşlı Rum kadın Maritsa ile yaptığı söyleşi yayımlandı ve geniş yanklı buldu.

Hüseyin Halil, " Nasıl geçinirdiniz köylülerinizle?" diye sordu ve kanser tedavisi de gören Maritsa duygu yüklü bir sele anlatmaya başladı.

Siyasi dürtünün etkili olmadığı ortamda yaşananlar ve hala anılardan silinmeyenler bakımından çok güzel bir örnek olan Maritsa'nın anlattıklarını ağzından çıkıtığı gibi sizlerle paylaşıyoruz:

"Köylülerimizle ana-evlat geçinirdik. Yatak ayırırdı bizi. Gece kapılarımız açık yatırdık. Bu kadar namus vardı. Rumlarda da, Türklerde de.

Ben ustaya gittim, 13 yaşında çocuk. Geçerdim dört tane kahve arasından. Çekilirlerdi kenara derlerdi "çekilin be da geçecek gıcaççık". Bu kadar namus vardı. İki sene gittim geldim, taa yukarda uzaktır, minarenin yanındadır usta hanımın evi. Bulunmadı bir kişi söylesin bana fena lakırdı; Maritsa Hanım aşşağa, Maritsa Hanım yukarı söylediler. Nasıl unutacam?!

Ustam terzi Ayşe Hanımdı, bir iyi hanım. Ömrümde hiç unutmayacam iyiliği şu etti bana. Çıkardı şavkı gözünden da verdi bana. Dört tane çocuk okuttum, emeğnan, kocamın işi yoktu. Nasıl unutacam?!

Sonra öğrendim, on iki tane talebem vardı Türk. Severdim kendilerini kızlarım gibi.. Şimdi gelirler da görüller beni, çok ferah ederim.

Çoğunu hatırlamam, derim sana... Hatice var, Gülay var, İrsen var... hepsini hatırlamam. Aylan arkadaşımdı, kızkardeşim gibiydi Aylan.

Malya'da. Tuncay, Müjgan arkadaşlarımdı. Bir Hamide vardı... Şu ustam giderdi İskele'ye, Hamide Hanım'a giderdik. Bir iyi kadındı o da. Allah rahmet eylesin. Hiç unutmam ben o iyilikleri şu etti bize.

Kocamın berberi Türk'tü. Şevki Bey. Yok yok, Şevki Bey baggalımızdı. Berberi Berber Ahmet idi. Gelirler oğluları, gelirler gızları Berber Ahmet'in da görürüm kendilerini. Bunları hiç unutmam. Da böyle nasıl geçinirdik, gene isterim geçinelim böyle.

Allah acısın gençleri, çocukları. Ne gadar sayarlardı ki.. Şu gelini güveyi ile götürüllerdi böyle gezme için, davullarınan, zurnaynan.. Görüllerdi şu kiliseyi, saygıdan, çalmazlardı ki geçsinler taa aşşağa. Nasıl unutacam ben bunnarı, unutmam!

Çok memnunum köylülerimden, çok. Giderlerdi bizimle bağa. Bir oğlancık varıdı ki dikerdim kendine, almazdım para da giderdi kocama yardım ederdi. Manamu, şimdi hoca oldu da buluştuk Kriti Marau'da..

Hoca, camide. Ben konuştum kendine da der "yok Maritsa değil bu" der. Sonra dedim kendine "hatırlaman şu dikerdim sana kıyafet" Unuttum dedi, sonra kucağıma düştü.

Paska ederdik oğlum, dolduracaktık sepeti pilavuna, gidecektik, ev ev verecektik. Helal olsun.

Bayramda ederdi Türkler, börek ederlerdi, gene gelirlerdi bize verirlerdi. Böyleydik. Paluze ederdik, biribirimize verirdik.

Nasıl oldu bu dava, hiç aklımdan geçmez. Aklım sığmaz.

Benim annem evvelden giderdi Türklere yardım ederdi bağlarda. Bizim çok bağımız yoğudu. Sonra şu evlendim kocamın vardı bağı giderlerdi yardım ederlerdi bize. Burada komşum vardı Hürmüs Hanım. Bütün gün buradaydı. İş da ederdik. Karışırdık da, beraber. Derim sana, yatak ayırırdı bizi.

Şu diploma verecektim, davet ederlerdi hep köyü. Burada bahçeye koyardık masa. Talebe keserdi entarisini. Kumaşı masanın üzerine koyar keserdi. Ondan sonra diker, askıya asarak insanlara gösterirdi. O şekilde diploma alırdı. Diploma töreninde insanlara ikramda bulunurduk. Bunları nasıl unutayım, unutulur mu?

Babam öldüğünde 105 yaşındaydı. Buradaki yatakta ölmüştü. Can çekişirken "Cezar Efendi'yi getirin, Mulla Emin'i getirin" diye bağırırdı. Babam kunduracıydı, Türk mahallesinde dükkanı vardı. Onları çok severdi. "Baba Türkleri nereden bulayım" diye sormuştum "Git onları çağır" demişti. "Baba, onlar da göçmen oldu" dediğimde "Bu göçmenliği de nereden çıkardınız, göçmenlik nedir?" diye sormuştu. Bunu asla unutmam. Bir Türk bile göremeden öldü.

Çocuklarımız beraber büyüdüler. Birlikte oynarlardı. Küçük kızım 66'da doğmuştu. Komşuzun kızıyla oynarken birbirlerine Türkçe – Rumca öğretirlerdi. Allah razı olsun, bizi gelirler görürler. Beni çok mutlu ediyorlar.

Söylerler bana, daima söylerler gideyim kendilerine da derim kendilerine doktor vermez bana ruhsat. Bir tanesi der bana "Ben doktorum Maritsa. Getireyim otomobili da, nörs da koyayım içine da götüreyim seni Maritsa." Ama ben gitmem. İsterim doktor söylesin bana. Dur bakalım, Allah yardım ederse bana...

Büyük oğlum ister gideyim. Küçük oğlum göçmenle evlidir da gitti Omorfo'ya.

Köylümüz Türkler gelirler daima da çok memnun olurum.

Eğilirler öperler bana elimi. Derim gene "öpme oğlum elimi da kocakarıyım" da "yok" der. "Büyükanne" der, söyletmez bana. Bu kadar saygı var.

O gün şu fasariya olacaktı, bir komşum vardı buraşda Münüs Hanım, içi dolu bir mendili göğsüme koydu. Ben bilmezdim neydi, kalktım çıkarayım, der bana " Maritsa Allahasın atma da altınlarımdır. Bilirim bu askerler napacaklar bana" dedi. Hemen aldım, dedim eşim Kokos'a "gidelim polise da yazsınlar bana almazlar" gittik yazdırdık polise, çok altın vardı. O korkudan, o marazdan ertesi gün bir çocuk düşürttüm. Götürdüler beni hastaneye da altınları buradan bir komşuya verdim.

Çarpışmadan sonra Türkleri Paramala götürdüler. Ama gelirlerdi her hafta, yıkanırlardı, yemek alırlardı. Verdim komşuya altınlarını geri. Çok memnun kaldı.

Şimdi şu yollar açıldı, bir gün geldi. Bir hayle de yabancı vardı yanında. Yani köylüler değildi yanındakiler. "Maritsa geldim söyleyesin kendilerine şu altınları bana geri verdin zere inanmazlar" dedi. Ben de dedim "Alacaktım senden altın, Allah göstermesin bana?!" Bu kadar güvenirdik biribirimize.

Bir gün Kokos kaza geçirdiğinde biz bağdaydık. Geç kalınca ben meraklandım. Herşeyi olduğu gibi bırakıp gittim. Kokos'u sorunca bana kaza geçirdiğini söylediler. "Beni götürün göreyim" dedim, "gidemeyiz" dediler. Bu sefer polise gittim. Onlar da "götüremeyiz" dediler. Okula gidip bu kez öğretmenden istedim götürmesini. "Saat bire kadar beklersen götürürüm" dedi. Bekleyemezdim tabii. Beklenebilecek durum muydu, değil miydi, nereden bilebilirdim. Andri'yi aldım, o zaman bire gidiyordu. Yola yaya çıktım. Tam o sırada bir Türk geliyordu karşıdan. Geçti kahveye gitti, orada beni sordu "çocukla beraber nereye gidiyor" diye. Ne olduğunu öğrenince işçilerini bağda susuz bırakıp peşimden geldi, Ay Evretis'te bana yetişti. Nasıl unuturum o günleri?"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.