TÜRKİYE
okuma süresi: 14 dak.

Baykal: Türkiye toparlanamadı

Türkiye toparlanamadı

<P>CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iktidarın yanlış bir ekonomik politika götürdüğünü iddia ederek, dünyada en ağır reel ekonomik krizin Türkiye'de yaşandığını söyledi. Baykal, Türkiye'nin hala toparlanamadığını, buna yönelik en küçük bir olumlu işaretin de bulunmadığını söyledi. -Baykal, yaşananların sıradan, doğal olaylar haline geldiğini, altında ise terörün sahiplenilmesi ve toplumsal bir kabule dönüştürülmesinin yattığını belirterek, bunun bir ilk aşama olduğunu ve ardından çok daha tehlikeli bir tablonun geleceğini savundu.</P>

Yayın Tarihi: 01/12/09 17:58
okuma süresi: 14 dak.
Türkiye toparlanamadı
A- A A+
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iktidarın yanlış bir ekonomik politika götürdüğünü iddia ederek, dünyada en ağır reel ekonomik krizin Türkiye'de yaşandığını söyledi. Baykal, Türkiye'nin hala toparlanamadığını, buna yönelik en küçük bir olumlu işaretin de bulunmadığını söyledi.

Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kurban Bayramının kaygıların, tedirginliğin arttığı, umudun yakalanamadığı, milletin sevinç ve mutluluk içinde kutlamadığı bir bayram olarak geçtiğini söyledi.

Toplumun her kesiminde ekonomik bunalımın derinleştiğini, insanların giderek daha çaresiz hale geldiğini, eğer bir canlanma sağlanamazsa sıkıntıların çok daha ağırlaşacağını ifade eden Baykal, bu yılın ilk 10 ayındaki borç artışının daha önceki 50 aydan daha fazla olduğunu söyledi. Baykal, 2009'un ilk 10 ayında 52 milyar TL, ondan önceki 50 ayda ise 49 milyar TL borç yapıldığını kaydetti. Borçlanmadaki bu büyük artışın temelinde bütçe açığının bulunduğunu savunan Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Cumhuriyetin ilanından Kasım 2002'ye, yani AK Parti'nin iktidar olduğu döneme kadarki 82 yılda Türkiye'nin toplam borcu 152 milyar TL'dir. Kasım 2002'den Ekim 2009'e kadar yapılan borç ise bunun tümünden fazladır. Bu miktar, 177 milyar TL'dir. Tarihin en büyük borçlanması yapılıyor. 30 milyarlık da özelleştirme gerçekleştirildi. Vatandaşın kemerleri de sıkılıyor. Sonuç tarihin en hızlı kalkınması olsa 'helal olsun' diyeceğiz. Peki var mı böyle bir şey? Cumhuriyet tarihinin ortalama büyüme hızının dahi altına düşmüşler. Üstelik dünyada ekonomilerin hızla canlandığı bir dönemde bu olmuş. Elde ne var; elde borç, satılan fabrikalar ve yenen parası var."

AKP iktidarı döneminde kalkınmanın G-20 ülkelerinin altında olduğunu, kriz döneminde de durumun aynı şekilde gerçekleştiğini, Türkiye'nin dünyada en hızlı küçülen ülkeler arasında yer aldığının altını çizen CHP Lideri Baykal, "Bunları demagojiyle örtbas edemezsin" dedi.
Baykal ayrıca, ithalata dayalı bir politikanın götürüldüğünü, bunun işsizliği artırdığını, mali disiplinin bir kenara bırakıldığını ileri sürerek, "50 milyar bütçe açığı olur mu?" diye sordu.

"Teğet geçer" anlayışıyla gelişmelerin kontrol altında tutulmadığını da belirten Baykal, "Dünyada en ağır reel ekonomik kriz Türkiye'de yaşandı. Hala Türkiye toparlanamadı. En küçük bir olumlu işaret de yok" diye konuştu.

-"BU BAŞBAKANIN HUKUKA SAYGISINI SEVSİNLER"-
Memurların yaptığı uyarı grevine de değinen Baykal, Hükümetin memura, Uzlaştırma Kurulu'nun önerdiği maaş artış rakamını bile vermediğini, onun üzerine uyarı eyleminin yapıldığını hatırlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eylem için "Hukuka aykırı" sözlerini de hatırlatan Baykal, "Bu başbakanın hukuka saygısını sevsinler" dedi.

Teslim olan PKK'lılar için Habur Sınır Kapısı'nda yapılan yargılamayı da eleştiren Baykal, "Kavramlar böyle çürütülürse kamu düzeni, barış tehlikeye girer" diye konuştu.

Cumhuriyet tarihinin en yüksek cezaevi istihdamının bu iktidar döneminde gerçekleştirdiğini, cezaevlerinde yer kalmadığının altını çizen Baykal, tutukluların ezici çoğunluğunu gençlerin oluşturduğuna işaret etti. İşsizlerin ezici çoğunluğunun gençler olduğunu ifade eden Baykal, "Tutukluların ezici çoğunluğu gençtir. Gençlerini hapishanelere koyan, gençlerine, devlet güvelik güçlerinin otoritesini sergilemekle yetinen bir ülke haline dönüşmüş durumdayız" dedi.

-"HÜKÜMET VAR MI YOK MU?"-
Gelinen noktada terörle bağlantılı söylemlerin, eylemlerin, uygulamaların bizzat terör yöntemini toplumsal hayatın içine taşıyan girişimlerin, hükümetin acz içinde seyrettiği manzaralar haline dönüştüğünü anlatan Deniz Baykal, "Geride bıraktığımız dönemde Türkiye'de hükümet var mıdır, yok mudur? Yasalar işliyor mudur, işlemiyor mudur? Hepimiz çok üzüntü içinde sorgulamak zorunda kaldık" diyerek şöyle devam etti:
"Türkiye'de 30 bin kişinin ölümünden doğrudan sorumlu terör örgütünün kuruluş yıl dönümü kurulduğu binada resmen kutlanıyor. Milletvekilleri katılıyor, devletin gözü önünde. televizyonlar çekim yapıyor, basın biliyor, herkes biliyor, devlet bilmiyor. Oraya gidiyorlar, kutlamalarını yapıyorlar. Hayırlı bir olay mutluluk verici bir olay... Yani bir milli gün kutlanır gibi bu kutlanıyor. Otobüsler, minibüsler yakılıyor şerefine. Canını kurtarıp otobüsten çıkabilirse insanlar kurtuluyor. İstanbul'da, Mersin'de, Yüksekova'da Türkiye'nin dört bir tarafında sokaklarda her türlü kanunsuz eylem sergileniyor. Güvenlik güçlerine taşla, baltayla saldırılıyor. Bunların filmi çekiliyor ve bu manzaralar artık günlük yaşamın doğal bir parçası haline dönüşüyor. (Açılım, açılım) diyordunuz, işte size açılım. Karakollara saldırı yapılıyor, karakollara yapılan saldırı artık rutine biniyor, randevulu ertesi gün yine aynı saatte bir salıdır daha o karakola yapılıyor. Polis araçları rutin hedef. Bu olaylar olurken İçişleri Bakanı nerede? Karakollar basılırken İçişleri Bakanı nerede? Türkiye'de karakollara bu saldır yapılırken, İçişleri Bakanı bu saldırıları himaye altına almış olan siyasetçilerle açılım müzakeresi yapıyor. Üstelik o müzakereyi de polis akademisinde başlatıyor. Polis akademisinde açılımın ilk adımı atılıyor, kısa bir süre sonra açılımın polislere getirdiği nokta bu."

-"ETNİK BİR HUSUMETİN TOHUMLARI EKİLİYOR"-
Baykal, yaşananların sıradan, doğal olaylar haline geldiğini, altında ise terörün sahiplenilmesi ve toplumsal bir kabule dönüştürülmesinin yattığını belirterek, bunun bir ilk aşama olduğunu ve ardından çok daha tehlikeli bir tablonun geleceğini ileri sürdü. Baykal şunları söyledi:
"Terör yıllarca en şiddetli uygulamalarını yaptığı, en yüksek can kayıplarına neden olduğu dönemde dahi elde edemediği bir sonucu şimdi bu açılım ortamında elde ediyor. Nedir ortaya çıkan sonuç? Türkiye'de etnik bir husumetin tohumlarının ekilmeye başlanması. Olay artık bir terör olayı olmaktan çıkıyor, terörün doğrudan taraflarının devletin güvenlik güçlerinin ve terör yapanların bir çatışması olmaktan çıkıyor, toplumda o çatışmanın doğrudan tarafı olmayan insanları birbirlerine karşı husumet duyar, düşmanlık, kızgınlık, tepki duyar hale doğru getirmeye başlıyor."
Baykal, açılım döneminin, kişileri birbirlerini suçlar hale getirdiğine işaret ederek, "Husumetin hedefi PKK'ydı. Kimse PKK'yı bir etnik kimliğin temsilcisi olarak kabul etmiyordu. Şimdi devlet kabul etmeye başlayınca, inkar etseler de etmeseler de uygulamanın açıkça gösterdiği gibi onunla iş tutmaya kalktığınızı herkes gördükten sonra artık olay PKK olayı olmaktan çıkmaya başlamıştır. Kimse sorumlu ararken 'o kentli, buralı' diye onun bunun peşine düşmesin. Sorumlu doğrudan doğruya şiddeti, terörü doğal karşılayan bir iktidar uygulamasının ortaya çıkmaya başlamasıdır" diye konuştu.

-"KABAHAT İKTİDARDA"-
Türkiye'nin; kimsenin birbirine etnik kökenini sormadığı, kardeşlik, sevgi ve saygı içinde yaşadığı bir ülke olduğunu anlatan Baykal, ancak hükümetin yanlış uygulamalarının bu anlayışı bozduğunu savunarak şöyle dedi:

"Ondan sonra işin kökenini bırakıyoruz, kabahat onda mı bunda mı? Kabahat iktidarda. Bu politika yanlış, Türkiye'yi bölen politika bu. Başından beri bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bölücülük lafından hoşlanmam, bunun sıradan bir suçlama gibi kullanılmasını çok sakıncalı bulurum. Hiç de kullanmamışımdır. Ama sorumluluğunu üstlenerek diyorum ki bir süreden beri bu iktidar ve bizzat bu Başbakan Türkiye'yi bölmektedir. Terör karşısında kararlı bir mücadele anlayışını kaybetmiş iktidar. Şimdi vatandaş karşısına gelen manzaralara tepki duyarak bir tartışmaya sürüklenir durumda. Türkiye'nin bir tarafında duygular bir türlü şekilleniyor, bir başka tarafında başka türlü şekilleniyor. Yanlış bunlar, sakıncalı. Ortada bir kamu otoritesine ihtiyaç var, Türkiye'ye sahip çıkacak iradeye ihtiyaç var. Yanlışa yanlış diyecek şekilde kendine güvenen bir anlayışa ihtiyaç var. Var mı bu? Yok.
Bu, Türkiye'yi temellerinden sarsmaya yönelik çok tehlikeli bir gelişmedir. Başbakan bu gelişmeyi sorumsuzlukla ona buna çatarak, onu bunu suçlayarak örtbas etmeye, kapatmaya çalışıyor. Buna vatandaşlarımız kesinlikle el koymalıdır. Bu konuyu, bu gidişi önleyecek tek dayanak noktası, vatandaşımızın sağduyusu, onların sorumluluk duygusu, vatanseverliğidir. Biran önce Türkiye'yi bu bölünme sürecinden kurtarmak için bu iktidarın işbaşından uzaklaştırılmasına ihtiyaç var."
Baykal, iktidarın yanlış işler yapmaya başladığında Atatürk adını daha çok kullanmaya başladığını belirterek, "Bu iktidar ne zaman Atatürk dese benim aklımda 'bunlar yine bir kabahat işledi onu örtbas etmeye çalışıyorlar' diye bir duygu geçiyor. Bu bayramda da baktık bütün kentlerde 'ay yıldınız ışığı hepimize yeter.' Ay yıldınız ışığı elbette hepimize yeter, bunu sen zamanında anlasaydın bu posterlere ihtiyaç olmazdı. O posterlerle sen bir şeyi kapatmaya çalışıyorsun. Ay yıldızı yeni keşfetti. 'Ay yıldızın ışığı hepimize yeter'. Ay yıldızın ışığı hepimize yeter o zaman kapat o ampulü" dedi.
Habur Sınır Kapısında yaşananların, Türkiye'deki Kürt kökenli vatandaşlar için değil, terör örgütünün gönlünü yapmak için gerçekleştirildiğini kaydeden Baykal, bunun da terör örgütünü otorite haline getirdiğini söyledi.
AKP grup başkanvekillerinden birinin, Anayasa'dan "Türklük' ifadesinin çıkarılacağı yönünde açıklama yaptığını hatırlatan Baykal, bu anlayışın Türkiye'nin başına çok yanlış işler getireceğini belirtti. Anayasa'daki "Türklük' ifadesinin kimseyi ötekileştirmediğini, aksine birliği ve kaynaşmayı sağladığını belirten Baykal, "Yani 80 yıl sonra devletimizin adıyla da mı uğraşacağız. Türkiye'nin önüne getirdikleri soruna bakın. Anayasa'daki 'Türk' lafını çıkaracakmışız. Hani ne oldu, tek milletti?" sorusunu yöneltti. Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ben ayrı bayrak istiyorum, diyenlere bu iktidar, bu iktidarın yöneticileri mi destek olacaklar? 'Bunun kavgası dağda yapılıyor' diye biliyorduk. Şimdi gördük AK Parti'nin grup başkanlığında da bunun kavgasını yapanlar varmış. Böyle şey olur mu? Bu milleti inkar edeceğiz, 80 yılda oluşmuş birlikleri, beraberlikleri ayrıştırmaya başlayacağız. Kim bundan mutlu olacak kim? Kürt kökenli insanlarımızın bundan mutlu olması söz konusu bile değildir. Çünkü o insanlarımızın ezici çoğunluğu Türkiye'nin her bir tarafında bu vatanın, bu milletin bir parçası olarak şerefle yaşamaktadırlar ve öyle yaşamaya devam edeceklerdir. Şimdi onları baskı altına almaya, yaftalamaya senin ne hakkın var. Herkes etnik kökenine göre ayrışmaya kalkacak, bundan kim kazanacak? Bundan yurt dışında bu coğrafyayı kendi hesabına göre şekillendirmek isteyenler kazanacaktır, onlara uşaklık edenlerde kaybedeceklerdir."

-"KORKUYORLAR, YILDIRILMIŞLAR, TESLİM ALINMIŞLAR"-

Eğitim dilinin ayrıştırılmasının talep edildiğini, ancak bunun çok büyük bir yanlış olduğunun altını çizen Baykal şöyle devam eti:
"Bu konuda Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın daha önce yaptığı konuşmadan aynen okuyorum, diyor ki 'Biz AK Parti olarak özel kurslar, vakıf ve dernekler yoluyla insanların ana dillerini öğrenmelerini bir hak olarak görüyoruz. Bize göre devlet tüm bu süreçlerde denetleyici olmalıdır. Devletin başka dillerin öğretilmesine soyunmasına ya da başka dillerde televizyon, radyo yayını yapmasına gerek yoktur.' Kim söylüyor? Sayın Erdoğan söylüyor. 'Fakat devlet tüm bu faaliyetleri en sıkı biçimde denetlemelidir. Devleti denetleme fonksiyonu dışında işleme sokmak doğru değildir. Ve uzun vadede üniter yapımızı sıkıntıya sokan gelişmelere yol açar.' Yani biliyor da cehaletten değil. Yani demiş ki eğer bu ayrışmayı yaparsak, ana dili öğrenme işine devleti sokarsak, televizyon yayıncılığı işine devleti sokarsak diyor, bu uzun vadede üniter yapımızı sıkıntıya sokan gelişmelere yol açar. Şimdi yardımcısı diyor ki 'bunlar ne demek ana dilde eğitim vermek lazım, Türk milletini Anayasadan çıkarmak lazım' diyor. Sıkıntıların nereden kaynaklandığını gördünüz mü? Birileri sıkıntıların kaynağına dokunamıyorlar, korkuyorlar, yıldırılmışlar, teslim alınmışlar, seslerini çıkaramıyorlar, sorumlu arıyorlar, araya araya sorumluyu bu gelişmelere tepki gösteren insanlarda buluyorlar. Onlarla tartışmayı tercih ediyorlar."

(ANKA)

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.