TÜRKİYE
okuma süresi: 23 dak.

Erdoğan TV Show'da

Erdoğan TV Show'da

Washington'daki temaslarının ardından Meksika'nın başkenti Mexico City'e geçen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün akşam Amerikan PBS televizyonunda "Charlie Rose Show" adlı programa konuk oldu.

Yayın Tarihi: 09/12/09 15:16
okuma süresi: 23 dak.
Erdoğan TV Show'da
A- A A+

Washington'daki temaslarının ardından Meksika'nın başkenti Mexico City'e geçen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün akşam Amerikan PBS televizyonunda "Charlie Rose Show" adlı programa konuk oldu.

Erdoğan programda gündeme ilişkin soruları yanıtlarken, Türkiye'nin Afganistan'da alacağı görevin niteliğinin baştan beri belli olduğunu belirterek, "Afgan halkının özgüvenini sarsarsak orada yapabileceğimiz işleri de yapamayabiliriz" dedi.

ABD Başkanı Barack Obama ile ziyaretinden beklentilerinin sorulması üzerine Erdoğan, Obama'nın ilk deniz aşırı ikili ziyaretinin Türkiye'ye yönelik olduğunu hatırlatarak, Obama'nın bu ziyarette Türkiye-ABD arasında ifade edilen "stratejik ortaklık" konusunda yeni bir başlık ortaya koyduğunu söyledi. Erdoğan, Obama'nın "model ortaklık" ifadesini kullandığını anımsatarak, bu sürecin en önemli adımının bu "model ortaklık" üzerine bir model işbirliğini oluşturmak olduğunu bildirdi.

Konuyla ilgili olarak, ABD tarafından iki üst düzey yetkilinin, Türk tarafından da iki bakanın görevlendirildiğini ve toplantı yaptıklarını belirten Erdoğan, "Bunlarla ilgili şu anda ekonomik konularda, bilimde, sanatta, bunun yanında askeri, siyasi alanlarla yüksek teknolojide adımları atıyoruz" dedi.

Erdoğan, Obama ile görüşmesinde bölgesel ve küresel sorunlar üzerinde ABD-Türkiye işbirliğini de ele aldıklarını, bu alanlarda nasıl işbirliği yapılabileceğini görüştüklerini anlattı.

Görüşmede, terörizmle mücadelede ABD-Türkiye işbirliğinin nasıl devam ettirileceğini de konuştuklarını ifade eden Erdoğan, eski ABD Başkanı George Bush'un, kendisinin 5 Kasım 2007'deki Washington ziyaretinde Oval Ofis'te, terör örgütü PKK'nın ABD, Türkiye ve Irak'ın ortak düşmanı olduğunu açıkladığını hatırlattı. Erdoğan, buna ivme kazandırmak ve terörle mücadeleyi çok daha etkili sürdürmek istediklerini bildirdi.

Erdoğan, görüşmede Afganistan, Irak ile İran'ın nükleer programına yönelik birlikte neler yapılabileceğini konuştuklarını, Türkiye-Ermenistan arasındaki normalizasyon süreciyle Kıbrıs konusunu değerlendirme imkanı bulduklarını dile getirdi.

Uyuşturucuyla mücadelede neler yapılabileceğini de görüştüklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Çok çok verimli bir çalışma yaptık" dedi.

AFGAN POLİSİNE EĞİTİM

Erdoğan, "Türkiye'nin Afganistan'a takviye asker göndermesi ve ne tür bir rol üstleneceğine" ilişkin soru üzerine, Afganistan'la ilgili bu muharip güçteki sayı konusunda böyle bir talep dile getirilmeden önce adım attıklarını ve asker sayısını 1750 civarına ulaştırdıklarını söyledi.

Yeni bir ilave olarak da kendisinin Obama'ya, Afgan ulusal ordusunun kurulması ve bunlara eğitim verilmesi önerisinde bulunduğunu belirten Erdoğan, hem Türkiye hem de Afganistan'da askerlerin eğitimlerine devam edebileceğini
bildirdi. Ayrıca Afganistan polisini eğitebileceklerini ifade eden Erdoğan, il imar timi çalışmalarını çok daha artırabileceklerini söyledi.

Afganistan'a şu ana kadar 150 milyon dolar yatırım yaptıklarını, bunu 50 milyon dolar daha artırmayı hedeflediklerini ifade eden Erdoğan, ülkenin kuzeyindeki çalışmalarını da sürdüreceklerini bildirdi.

20. yüzyılın başında Cemal Paşa'nın liderliği altında Türklerin Afgan ordusunun kurulmasında rol aldığını anımsatan Erdoğan, şimdi de bu çabaya yeniden yardım etmek istediklerini kaydetti.

Erdoğan, "Böylece Afgan ordusu ve Afganistan kendi savunmasında yeterli güce sahip olabilir, bence bunu başarabiliriz" dedi.

MUHARİP ASKER KONUSU

Başbakan Erdoğan, "Türkiye'nin niçin muharip asker göndermediği" sorusuna, baştan bu yana sözleşmede Türkiye'nin alacağı görevin niteliğinin belli olduğu yönünde cevap verdi.

Türkiye'de ve Afganistan'da yaşayanların çoğunluğunun Müslüman olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Afgan halkının özgüvenini sarsarsak orada yapabileceğimiz işleri de yapamayabiliriz" dedi.

Erdoğan, Afganistan'da Türk ordusuna güvenildiğini vurgulayarak, bu rolü yerine getirmeyi sürdürmeleri gerektiğini, bölgenin şartlarının da bunu gösterdiğini kaydetti.

Erdoğan, "Özellikle bu formatı seçtik. Çünkü bölgenin şartları bunun yapılmasını gerektiriyor. Bunlar bizim atabileceğimiz adımlar. Bölgenin şartları olarak bu adımlar Afganistan'ın sağlıklı geleceğini birlikte kurmada katkı sağlayacak, tabii bir NATO çerçevesindeki bir güç olarak" diye konuştu.

AFGANİSTAN'DA YOL HARİTASI

Erdoğan, "ABD Başkanı Obama'nın stratejisi, Taliban'ın Afganistan'da barınmasının engellenmesi. Obama'nın sunduğu takvim çerçevesinde sizce bunun yapılması mümkün mü" sorusu üzerine, bu tür süreçlerin matematiksel olarak belirlenemeyeceğini söyledi.

Yol haritasının iyi hazırlanması gerektiğini belirten Erdoğan, takvimin değişebileceğini kaydetti. Erdoğan, "Eğer bir şeyler ters gider, takvim yanlış çıkarsa o zaman daha fazla sorun yaşanabilir. Bence yol haritasının temeli daha önemli, esas bunun üzerinde odaklanılmalı. Eğer bu yol haritası o bölgenin halkıyla koordineli bir şekilde sürdürülürse çok iyi sonuçlara ulaşılabilir. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz" dedi.

Afganistan'ın tarihine bakıldığında, birçok lider ülkenin bu ülkede zorluklar yaşadığını dile getiren ve Büyük İskender ile Rusya'dan örnek veren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bunların tekrarlanmayacağından emin olmalıyız. Bunlardan dersler çıkarmalıyız, geçmişten ders almalıyız. İngilizlerin kendi deneyimleri oldu. Afganistan coğrafyası kendine özgü, coğrafyası farklı, insanları farklı. Dolayısıyla şundan emin olmalıyız: Manivelaları iyi kullanmak lazım. Eğer bunu yapmazsak o zaman Afganistan'da gereken neticeye ulaşamayız ve bunun süreç üzerinde olumsuz etkisi olur."

Erdoğan, bir soru üzerine, Türkiye'nin Afganistan'da yerine getireceği görevin doğası gereği farklı olduğunu söyledi. Bunun iyi anlaşılması gerektiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bir taraftan asker dediğiniz zaman, herkesin aklına şunun gelmesi lazım; askerin muharip güç olmayanı yoktur, bütün askerler muharip güçtür. Ama muhariplerin içinde lojistik olanları da vardır ve Afgan halkının oradaki bütün güçleri olumsuz bir şekilde karşılamaması lazım. Koşullar gereği belki bazı bölgelerde bazılarına olumsuz bakılabilir ama askerle halk arasında bir bağlantı kurulduğuna emin olmalıyız. Bir an önce oralarda netice almak lazım, bölgede planlamayı yapmak gerekiyor, bir defada her şey tersine dönebilir. Bundan sonraki süreçte buna odaklanmalıyız ve gelecekte bunun önemli olduğunu düşünüyoruz."

İRAN NÜKLEER KRİZİ

Erdoğan, Türkiye'nin, nükleer program konusunda İran ile dünya ülkeleri arasında çok önemli bir rolü oynayabileceğini belirterek, "Sayın Obama'nın bu tür beklentilerinde, bir lider olarak aktif bir rol oynamayı kendim için hem bir siyasi sorumluluk hem de dünya barışı gereği olarak görüyorum" dedi.

Erdoğan, "Obama İran konusunda bir rol oynamanızı istiyor. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ı iyi arkadaşım olarak tanımladınız. Ne yapabilirsiniz" sorusu üzerine, dış politikayı düşman değil dost kazanma üzerine yürüttüklerini ve bu kapsamda lider ülke olmaya çalıştıklarını söyledi.

Sürekli olarak, başta komşularla olmak üzere diğer ülkelerle aynı mesafeyi geliştirmek istediklerini belirten Erdoğan, İran'la Kasr-ı Şirin Anlaşması'yla farklı bir süreç başladığını hatırlattı. Son 20 yılda da iki ülke arasındaki ilişkilerin çok daha ileri düzeye gittiğini belirten Erdoğan, Türkiye için doğalgazın gerek sanayi gerek konutlardaki önemine değinerek, enerji konusunda İran'ın Rusya'dan sonra ikinci önemli partner olduğuna dikkati çekti.

Enerjinin yüzde 52'sinin doğalgazdan sağlandığını, eğer bu konuda bir "zedelenme" olursa Türkiye'nin çok ciddi problemler yaşayabileceğini anlatan Erdoğan, İran'la ticaret hacminin de 2009 yılı sonu itibarıyla 10 milyar dolara ulaştığını, bunu 3-5 yıl içerisinde 30 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini kaydetti.

Türkiye'nin kendi menfaatlerini de düşünmek zorunda olduğunu ifade eden Erdoğan, doğalgazla üretilen enerjinin pahalılığını hatırlatarak, "Buna rağmen ihtiyacımız var. Bunu kullanıyoruz ve bundan enerji elde ediyoruz. Buna da şiddetle muhtacız" ifadesini kullandı.

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ama nükleer program konusunda özellikle biz İran ile dünya ülkeleri arasında çok önemli bir rolü oynayabileceğimizi rahatlıkla söyleyebilirim. Yani ben Sayın Bush'a da bir dostum olarak, (aynı şekilde sayın Obama'nın 'arkadaşım' diye ifade etmesi noktasında, tabii en azından benim de kendisine aynı duyguları beslediğimi buradan sizler kanalıyla da ifade etmekte fayda görüyorum) kendisini bir arkadaş olarak görerek Sayın Obama'nın bu tür beklentilerinde, bir lider olarak aktif bir rol oynamayı kendim için hem bir siyasi sorumluluk hem de dünya barışı gereği olarak görüyorum."

"DİPLOMASİDE HER ŞEY KULLANILMIŞ DEĞİL"

Erdoğan, bir soru üzerine, İran ile ilişkilerin sadece ticari boyutu olmadığını, bazı prensiplerin de bulunduğunu söyledi. Türkiye ile İran'ın tarihi komşuluklarını hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bunu gölgelersek, böyle bir sıkıntıyı doğuracak bir süreç olursa tabii Türkiye açısından bölgede önemli bir kayıp olur. Özellikle diplomatik açıdan da bunu bir iflas olarak görürüz ve biz dünyadaki tüm ülkelere şunu söylüyoruz; bunu diplomatik yollarla çözmeliyiz. Gelin bunu diplomasiyle çözelim, diplomaside henüz her şey kullanılmış değil. Biz bunu Irak için de söyledik. Diplomasiyi kullanalım, diplomatik yoldan gidelim ve kaybetmeyelim, çünkü insanlık kaybeder."
Başbakan Erdoğan, "Diplomatik olarak daha yapılacak ne var ki, her şeyi denemediler mi" sorusu üzerine de şöyle konuştu:

"Ben sormak istiyorum: 'Denenen ne?' Denenen sadece 'Ben söyledim, oldu' mu? Olmaz. Yani karşı taraf ne söyledi, ona da bir noktada saygı duymak gerekli. Burada karşınızdaki diyorsa 'Ben nükleer enerji elde edeceğim', 'Hayır sen nükleer enerji elde etmeyeceksin, sen nükleer santral kurmak istiyorsun' derseniz, bu tabii haksızlık olur. Şimdi burada kendisinin bize çok açık net söylediği şey; 'Ben barışçıl amaçlı nükleer enerji santrali kurmak istiyorum.' Değerli dostum Sayın Obama da aynı şeyi söylüyor. Diyor ki, 'Eğer barışçıl amaçla eğer nükleer enerji santrali kurmak istiyorsa İran'ın en doğal, temel hakkıdır ve durum böyle olduğuna göre biz bunun üzerinden hareket etmeliyiz.
Aksi takdirde bölgede biz de nükleer bombaya veyahut atom santrallerine, nükleer silahlara karşıyız. Tabii bir taraftan İran'dan bunu isterken öbür tarafta İsrail'de nükleer bomba olursa söylediğimizin bir etkisi olmaz. Onun için attığımız adımları bölgedeki tüm ülkeler için atmamız lazım. Burada en rahatsız ülkeyiz, bunların hepsinden rahatsızız. İran'a aynı şeyi söylüyoruz. 'Sakın böyle bir çabanın içine girmeyin, o zaman bizi de zor duruma sokarsınız. Çünkü biz buna karşıyız ama barışçıl amaçlı enerji dediğiniz zaman, tamam. Biz de bu konuda aynı şekilde destekliyoruz."

NÜKLEER SİLAH

Başbakan Erdoğan, "Gecikme oldukça İran nükleer silah üretimine daha çok yaklaşıyor" denilmesi üzerine şunları söyledi.

"Türkçe'de bir söz vardır: Bağcıyı mı döveceğiz, üzümü mü yiyeceğiz? Bizim maksadımız üzümü yemek, bağcıyı dövmek değil. Şimdi üzümü yiyeceksek biz şimdi olmayanı konuşmayacağız, olanı konuşalım. Olan nedir, sadece barışçıl amaçlı enerji üretmek. Şimdi biz olmayan üzerinden değerlendirmeyi yapıyoruz. Dünyanın gündemini sadece bu işgal ediyor. Bu yanlış olur. Burada çok açık ve net olarak bir şeyi göreceğiz; şu anda BM Güvenlik Konseyi neyi konuşuyor, nükleer silahların yayılmasının önlenmesini konuşuyor. Daimi üyelerin hepsinde nükleer silahlar var mı? Var. Şimdi bunlar nükleer silahlarını kaldırmaya başladı mı? Kararlarını verdiler. Öncelikle ABD ve Rusya Federasyonu bir araya geldi. İnanıyorum ki, dünya ülkeleri de kendi planlarını ortadan kaldıracak ve bu konuda yeni atılacak adımların da önü açılacak. Küresel barış için buna ihtiyacımız var."

"Yani İran'ın nükleer silah edinmek istemediğini düşünüyorsunuz" yorumu üzerine de Erdoğan, "Düşünceler hanesini boş bırakın" diyerek, şunları kaydetti:

"Yani şu anda geleceğe yönelik olarak sosyal, siyasal hedefler matematiksel değildir, değişiklik arz edebilir. Şartlar birçok şeyi farklı şekilde geliştirebilir. Temenni ederiz ki olmaz. Bize şu anda söylenen 'Biz kesinlikle barışçıl olarak bu adımı atıyoruz'. Bunun için de biz diplomasi dışı seçenekleri düşünmek istemiyoruz. Bölge zaten çok acılar çekti, umarım yanlışlar olmaz."

Başbakan Erdoğan, "Ahmedinejad'ın Yahudi soykırımı konusundaki düşüncelerini paylaşıyor musunuz' sorusuna, "Paylaşmıyorum" yanıtını verdi.

"Aynı şeyi İsrail için de söylediğini, aynı düşüncelerin zaman zaman İsrail'de de diğerleri tarafından söylendiğini" belirten Erdoğan, "Bunları içe dönük retorikler olarak görüyorum. Bunlar kamuoyuna yönelik retorikler. Dünyada bazı ülkelerde de aynı şeyler var. Bunlardan vazgeçilmesi lazım. Eğer 21. yüzyılı barış yüzyılı olarak görmek istiyorsak barış mesajlarına yönelmemiz lazım. Herkesin savaşı dilinden bırakıp, barışın gayretleri içerisinde olması lazım. Savaş, savaş, savaş, bunlardan bıktık. Silaha yatırılan paralardan bıktık. Barış için yol, su, elektrik, ne yapacağız bunları konuşmamız lazım" dedi.

AB

Erdoğan, Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye'ye yaklaşımını yanlış bulduklarını belirterek, "50 yıldır bizi bekletiyorlar. AB'nin Türkiye'nin katılımıyla ilgili farklı düşünceleri varsa, bu konuda dürüst olmalıdır" dedi.

Türkiye'nin sadece İslam ülkeleriyle ilişki kurduğunu söylemenin çok yanlış olacağını kaydeden Erdoğan, "Türkiye'ye zorla bir yapıştırma gayreti içine girmek ancak kişisel veya koordineli bazı menfaatlerden başka bir şey değil" diye konuştu.

Programda Erdoğan'a, Türk dış politikasının artık Avrupa'yı daha az önemsediği ve doğuya yöneldiği yönündeki yorumlar hatırlatıldı.

"Bir defa olayın bununla yakından uzaktan alakası yok" diyen Erdoğan, Türkiye'nin Suriye ile 780, Irak'la 400, İran'la 250 kilometrelik sınırı bulunduğunu anımsattı.

Erdoğan, bu ülkelerle ortak bir tarihin de paylaşıldığına dikkati çekerek, "Doğuyu batının, kuzeyi güneyin alternatifi olarak hiçbir zaman görmedik. Biz şu anda normalleşme süreci içinde olan bir ülkeyiz ve bu iyi ilişkileri kaybetmemenin gayreti içerisindeyiz. Bu ilişkileri her yönde geliştirmenin peşindeyiz" dedi.

AB'nin Türkiye'ye yaklaşımını yanlış bulduklarını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü 50 yıldır bizi bekletiyorlar. Son 50 yıldır sorumluluklarımızı yerine getirme yolunda birçok başarı sağladık. Ancak bu sürede üye olan onlarca ülke var. Bu ülkelerin bazıları Türkiye'nin AB müktesebatını karşılama yolunda yaptıklarıyla karşılaştırılamaz bile. Onlar zaten üye oldu, Türkiye hala kapıda bekletiliyor. Gerekçe olarak da Türkiye'nin büyük ülke, büyük nüfusa sahip olduğunu, yük olacağını söylüyorlar. Türkiye yük oluşturmak için değil, yükü paylaşmak için oraya gidiyor. Tabii ki eğer AB'nin Türkiye'nin katılımıyla ilgili farklı düşünceleri varsa, bu konuda dürüst olmalıdır. Avrupa'da 5 milyon Türk var zaten."

Erdoğan, "Sarkozy zaten dürüst, Almanya da öyle; Karşılar" sözleri üzerine, "Evet, ama Türkiye'yi istemiyoruz demiyorlar. İmtiyazlı ortaklıktan bahsediyorlar" diye konuştu.

AB terminolojisinde "imtiyazlı ortaklık" gibi bir kavramın bulunmadığını vurgulayan Erdoğan, "Sarkozy'den önce Chirac, Merkel'den önce Schröder vardı. Devletlerde devamlılık esastır. Hepsi de şu anda bir taahhüt altındalar. Taahhütlerini yerine getirmeleri gerekiyor. Fransa ve Almanya taahhütlerini yerine getirmiyorlar. AB'deki birçok ülke de onların fikirlerini paylaşmıyor, İngiltere, İspanya mesela" ifadesini kullandı.

Erdoğan, bir soru üzerine, ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye'nin AB üyeliğini desteklediğini hatırlattı.

"SADECE İSLAM DÜNYASIYLA BAĞLANTI KURMUYORUZ"

Başbakan Erdoğan, "Economist" dergisinde, "Erdoğan test ediliyor" başlığıyla, "Erdoğan'ın İran ve Sudan'la samimiyetinin, İsrail'e yönelik salvolarının İslamcı yaklaşım" olarak nitelendirildiğinin hatırlatılması üzerine, bunun söyleyenin kendi düşüncesi olduğunu kaydetti.

Halkı Müslüman olan bir ülkenin Başbakanı olduğunu, ama bunun, halkı Hristiyan olan ülkelerle diyalog kurmasını engellemediğini ifade eden Erdoğan, bu yazıyı yazan köşe yazarının önce kendini test etmesi ve düzeltmesi, kendisiyle yakından tanışması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, "Tayyip Erdoğan ile yakından tanıştığı zaman, ben inanıyorum ki eğer kastı yoksa, art niyetli değilse, o zaman bu yazısını kendiliğinden değiştirir. Bu modern dünyada bunu bilmesi lazım. Bize ayrıca saygı duyması lazım. Ben, Türkiye'de yüzde 47 oy almış ve parlamentoda yüzde 65 temsil oranına sahip olan bir siyasi partinin lideriyim. Bir köşe yazısı yazmak da hiçbir şeyi belirleyemez, belirleyici bir yazı değil" dedi.

Bir Amerikan gazetesinde, "Türkiye'nin ABD ve Avrupa ceketini çıkararak, doğuya yöneldiği" yorumunun hatırlatılması üzerine de Erdoğan, medyadaki köşe yazılarının bu kadar dikkate alınmaması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, ABD'nin, dünyadaki bütün ülkelerle irtibat kurduğuna dikkati çekerek, "Türkiye niye kurmasın?" diye sordu.

Türkiye'nin komşularından başlayarak dünyanın öte taraflarındaki ülkelere kadar bağlantılar kurduğunu anımsatan Erdoğan, "Sadece İslam ülkeleriyle ilişki kurduğumuzu söylemek çok çok yanlış. Bu konuda bir ayrım yapmıyoruz" dedi.

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin ekonomik, ticari ilişkilerinin birçoğunun Batı ülkeleriyle olduğuna dikkati çekerek, "Bunları görmek lazım. Bunları görmeden bu yazıları yazmak kasıtlı olabilir. Bu yorumlara katılmıyorum" diye konuştu.

"DÜZENLİ BİR DEZENFORMASYON VAR"

"Bu yazıların neyi amaçladığına" dair bir soru üzerine Erdoğan, Türkiye'nin şu anda büyüyen, ilerleyen bir ülke olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Bir tarafta da düzenli koordineli bir şekilde dezenformasyon var. Bu temsil ettiğim partiye yönelik olabilir, bize yönelik olabilir veya çıkarları bunu gerektirebilir. Çünkü ülkemin içinde de bir noktada sıkıntılı olanlar var. Yani içeride bu işi başaramayanların bu tür uzantıları olabilir, paylaştıkları yerler olabilir. Ama bunlar bizim özellikle halkımızın nezdinde, tasarrufunda siyasi irade olarak gözünden düşürecek şeyler değil, giderek güçlendiren şeylerdir."

Erdoğan, Türkiye'nin Batı ile İslam dünyası arasında demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak çok önemli köprü görevi gördüğünü ve buna en uygun ülkenin Türkiye olduğunu belirterek, Türkiye'nin İspanya ile birlikte Medeniyetler İttifakı'na eşbaşkanlık yaptığını hatırlattı.

Türkiye'nin NATO'da halkı Müslüman olan tek ülke olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Tüm bu gerçekler ortadayken, Türkiye'ye zorla bir yapıştırma gayreti içine girmek ancak kişisel veya koordineli bazı menfaatlerden başka bir şey değil" dedi.

İSLAM DÜNYASI

Başbakan Erdoğan, "İslam dünyası adına kimin konuştuğunun" sorulması üzerine, İslam dünyası için kimsenin konuşma yetkisi olmadığını, böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını söyledi. Erdoğan, İslam dünyası içinde her ülkenin kendi liderinin olduğunu, İslam Konferansı Teşkilatı gibi örgütlerin bulunduğunu belirtti.

"İslam dünyasının liderlerinin Müslüman dünyasına yönelik şiddete neden sesini çıkarmadığına" dair bir soru üzerine Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunu söylerseniz biz buna çok üzülürüz. Çünkü bir defa bırakın Müslüman'ın Müslüman'a yaptığı saldırıyı, eğer bir Müslüman bir Hristiyan'a saldırırsa, o da aynı şekilde kınanmalıdır. Ben bir Müslüman olarak konuşuyorum, hiçbir Müslüman insanların öldürülmesine hoşgörüyle bakamaz. İslam'ın kelime anlamı barıştır. Barıştan gücünü alan bir din, insanların öldürülmesine müsaade eder mi? Dinimize göre, bir insanın öldürülmesi, tüm insanlığın öldürülmesi demektir. Hiçbir semavi dinin de insanların öldürülmesine müsaade edeceğine inanmıyorum. İkiz Kuleler vurulduğu zaman, bu konuda ilk açıklamayı yapan liderlerden biri bendim. Tüm o teröre ve teröristleri o dönemde lanetledim. Demek ki terörün dini, ırkı, vatanı, sınırı, dili yoktur."

İstanbul'daki sinagog saldırılarını hatırlatan Erdoğan, o dönemde hahambaşını ziyaret eden ilk Türk başbakanı olduğunu, yaralı Yahudi vatandaşları ziyaret ettiğini anımsattı.

Erdoğan, "Çünkü benim bir sorumluluğum var. Onlar benim vatandaşım. Musevi olması, onları Müslüman vatandaşlarımdan ayrı olarak düşündüğüm anlamına gelmez. Hassasiyetlerimiz Müslüman, Yahudi, Hristiyan, hepsine yönelik. Hukukun üstünlüğüne saygı gösteren, demokratik, laik ve sosyal bir devletin lideri olarak bu sorumluluğu üzerimde hissediyorum" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, Osmanlı döneminden kalan Dar-ülaceze'nin ve Van'da şu anda müze olan Akdamar Kilisesi'nin restorasyonu konusunda yürüttükleri çalışmaları hatırlattı.


A.A.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.