İÇ HABERLER
okuma süresi: 14 dak.

Maginnes'ten Barones Kinnock'a mektup

Maginnes'ten Barones Kinnock'a mektup

Maginnis 31 Aralık 2009'da Barones Kinnock'a yazdığı mektupta "Kıbrıs çözüm süreci, zaman zaman, geçmişteki olayların çok fazla öne çıkarılması ve geleceğe ise yeteri kadar önem verilmemesinden dolayı sıkıntı yaşamıştır" şeklindeki görüşünüzü paylaşmamaktayım" dedi. Mektubun tam metni şöyle:

Yayın Tarihi: 19/02/10 11:49
okuma süresi: 14 dak.
Maginnes'ten Barones Kinnock'a mektup
A- A A+

31 Aralık 2009
Sn.Barones Kinnock,

KIBRIS


19 Kasım tarihinde Noble Address'te gerçekleşen Dış İlişkiler ve Savunma münahazarasındaki katkıma karşılık yazdığınız 7 Aralık tarihli mektubunuz hususundadır.

"Kıbrıs çözüm süreci, zaman zaman, geçmişteki olayların çok fazla öne çıkarılması ve geleceğe ise yeteri kadar önem verilmemesinden dolayı sıkıntı yaşamıştır" şeklindeki görüşünüzü paylaşmamaktayım. Aslında durum tam tersidir. FCO çok uzun süre geçmişe yeterince eğilmeden geleceğe bakmayı tercih etmiştir. Sorunun tanısını adil ve dengeli bir biçimde koymaktaki başarısızlıkları bugünkü durumu yaratmış ve korkarım ki bu durum sorunları daha da kötü hale getirebilecek ki "antlaşmaya" yol açabilecektir.

Kıbrıslı Rumlar uluslararası forumlardaki her konuşmalarında 1974'den bahsederler, ancak Kıbrıslı Türkler dünyaya 1960 ile 1974 arasında olanları anımsatmaya çalıştıkları zaman onlara geçmişte yaşamayı bırakmaları söylenmektedir.

Birleşik Krallık Hükümeti'nin Kıbrıs trajedisine yönelik tutumu, birçok eski çalışma arkadaşım gibi beni de bütünüyle utandırmaktadır. Birleşik Krallık'ın Kıbrıs'taki askeri çıkarlarını çok iyi farkında olmamıza karşın, bu durum Kıbrıslı Türklerin 46 yıldır katlanmak zorunda kaldıkları uygulamayı asla haklı çıkaramaz.

"Kıbrıs Hükümeti" ve Avrupa Birliği kurumlarının bir üyesi sıfatıyla Kıbrıslı Rumların günümüzde sahip oldukları ayrıcalıkların nedeni, Kıbrıslı Rumların işlediği korkunç suçlar ve Kıbrıslı Türklerin haklarına temelde gayri ahlaki bir aldırmazlık sergileyen İngiltere ve uluslararası topluluktur. Kıbrıslı Rumlar ne yasal ne de ahlaki olarak bu ayrıcalıkları hak etmelerine karşın, bunlar geçmişteki hadiselerin bir sonucudur ve bugün için çok büyük önem arz etmektedirler.

Birleşik Krallık hükümeti, Kıbrıs sorununda suçlanacak taraf olarak hem Kıbrıslı Türkleri hem de Kıbrıslı Rumları bir tutarak temelde hata yapmaktadır.

Kabul edersiniz ki 1963/64 döneminde Kıbrıslı Türklere karşı uygulanan mezalim pekala belgelenmiştir ve JD Bowers tarafından yürütülmüş olan detaylı araştırma "kendi fikirleri" adledilerek kolayca reddedilemez. Size ve memurlarınıza, Kıbrıslı Rumların soykırım planlarının yer aldığı "Akritas" ve "Iphestos 1974" planlarını incelemekle başlamanızı önerebilir ve burada ayni dönemde yer alan birkaç raporu hatırlatabilir miyim:

28 Aralık 1963 tarihli Daily Express: "Bu gece, son beş günde 200 ile 300 kişinin katledildiği Lefkoşa'nın ablukaya alınmış Kıbrıslı Türk Bölgesi'ne gittik. Oradaki ilk Batılı muhabirlerdik ve tarifi imkansız korkunç görüntülerle karşılaştık. Dehşet öylesine üst düzeydeydi ki, insanlar gözyaşlarına boğulmanın ötesinde, sersemlemiş durumdaydılar."

12 Ocak 1964 tarihinde, Lefkoşa'daki İngiliz Yüksek Komiserliği Londra'ya şu yazıyı geçer:

(Kıbrıslı) Rum polisler, çarpışmayı provoke etmekte, aşırı unsurlar tarafından yönetilmekte ve mezalime taammüden karışmaktadırlar. Bunlar kendilerini silaha sarılmaya hazır "Özel Birlikler" olarak rütbelendiren genç çapulculardır. Makarios, Sir Arthur Clark'a başka bir saldırı olmayacağı yönünde güvence verdi. Onun güvenceleri, önceliklerle de ispatlandığı gibi değersizdir."

Daily Telegraph, 14 Ocak 1964 tarihli sayısında, Ayvasıl Köyü'nde yaşayan Kıbrıslı Türklerin 26 Aralık 1963'de katledildiğini ve Kızıl Haç ile İngiliz Paraşütçü Birlikleri'nin gözetiminde toplu mezardan çıkartıldıklarını okuyucularına bildirdi. Bu acı hikaye ve o dönemdeki ile 1974'teki birçok hikaye, Lefkoşa Hastanesi Başhemşiresi Türkan Aziz (MBE)in anılarının yer aldığı "The Death of Friendship" kitabında nakledilmektedir.

Kendisi, Kıbrıslı Rumların hastane koğuşlarında dolaşarak Kıbrıslı Türk hastaları nasıl öldürdüklerini ve kendi apartman dairesine sığınan iki Kıbrıslı Türk erkek çocuğunun bedenlerini nasıl bulduğunu hatırlamaktadır. "İkisi aynen onları bıraktığım sandalyede oturuyordu, ama bu sefer gülücükleriyle beni selamlamak için doğrulmamışlardı. Koyu kan lime lime olmuş gömlek kalıntılarının arasından fışkırmış ve halıya damlamıştı. Kıbrıslı Rum "koruma"lar, gelişi güzel taradığı merdivenlerde mermileri bırakarak ortadan kaybolmuştu.

1 Ocak 1964 tarihli Daily Telegraph şu haberi vermiştir: "Kıbrıslı Türk evlerinin önüne geldiğimde şok edici bir manzara vardı. Evlerin duvarları dışındaki her şey yok olmuştu. Bir napalm bombası saldırısı daha fazla tahribe yol açabilir miydi diye şüphe ettim. Çökmüş çatıların altında bükülmüş yatak demirleri, çocuk yatakları ve bir zamanlar masa, sandalye ve gardırop olan gri küller buldum. Komşu köy Ayvasıl'da ise 16 tane harap edilmiş ve yakılmış ev saydım. Hepsi de Kıbrıslı Türklere aitti. Hiçbir kasabada Kıbrıslı Rumlara ait evlere de yapılmış hasardan herhangi bir eser yoktu" Bahsettiğiniz "... bu sıkıntılı dönemde Kıbrıslı Rumların da öldürüldüğüne dair" delil nerededir Barones Kinnock? Kıbrıs Türk Liderliğinin herhangi bir şekilde sorumlu olduğunu gösteren delil nerededir?

Kıbrıslı Türk erkekler, kadınlar ve çocuklara acımasızca yapılan bu saldırı, Kıbrıslı Rumlar tarafından önceden tasarlanmış bir siyasetti. Kıbrıs Rum milis kuvvetleri Korgenerali Karayiannis'e göre (15.6.65 tarihli "Ethnikos Kiryx'de bildirilen) "Ne zaman ki Kıbrıslı Türkler Anayasa'nın tadiline karşı çıktılar, Makarios planını uygulamaya koydu ve Aralık 1963'de Kıbrıslı Rum saldırıları başladı." General, Kıbrıslı Türklerin imha edilmesi ve adanın Yunanistan'a ilhak edilmesinin detaylı projesi olan ünlü "Akritas Planı"na atıfta bulunuyordu. Bu plan, 1960 yılında, yeni Anayasaya uygulanma şansı verilmeden önce hazırlanmış ve 24 Nisan 1966 tarihinde Patris'te basılmıştı. Planın varlığı, Glafkos Klerides'in "Cyprus: My Deposition" (Lefkoşa 1989) isimli kitabının I.Cilt, 212-219 sayfalarında itiraf edilmektedir.

1967 Yılında Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türk sivillere yönelik bir sonraki acımasız saldırısından veya Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıslı Rumlar arasında patlak veren iç savaştan ve bundan beş gün sonra gerçekleşen Türk müdahalesinden Kıbrıslı Türklerin sorumlu olduğunu gösteren delil nerededir? Hiç bir kuşku yoktur ki, Türkiye müdahale etmemiş olsaydı, Kıbrıslı Türk erkekler, kadınlar ve çocuklara yönelik saldırılar, Kıbrıslı Türkler tamamen yok edilene veya sürülene kadar devam edecekti.

Kıbrıslı Türk Lider Rauf Denktaş durumu doğru bir şekilde şöyle tanımlar: "Akritas Planı, Türkiye ve Yunanistan ile Kıbrıslı Türk ve Rumlar arasında bugüne kadar varılabilen tek uzlaşıyı da yok etmiştir. Bu, kan dökülmesini ve nefreti diriltmiştir. Kıbrıs ve insanlarını zorla ENOSİS ve taksimin aşırılıklarına geri sürüklemiştir. Er ya da geç Türkiye'yi bir şekilde müdahale mecburiyetine sokmuştur. Bir ihtiyatsız, hain entrika, hala daha yanıldıklarını itiraf etmeyi reddeden Kıbrıslı Rum Liderlerin en uç çılgınlık hareketiydi. Onlar hala daha başkalarını başlarına hak etmedikleri felaketler açtıkları için suçlamaya devam ediyorlar, ancak gerçek şudur ki iki toplumlu devleti parçalayan ve Türkler ile Rumları birbirinden ayıran onlardır."

Birleşik Krallık, 1963'de veya 1963'den günümüze hiçbir anda, Kıbrıslı Türklerin yaşam haklarını güvenceye almak da dahil olmak üzere, 1960 Garanti Antlaşması'nın kendisine yüklediği yükümlülüklere tamamen bir aldırmazlık hali sergilemiştir. Garantör güç olarak Birleşik Krallık'ın arka çıktığı ve izlemekle yetindiği bu zalimlikler, ben ve İngiliz ahlak ve değerler sisteminin standartlarını muhafaza etmek üzere hizmet eden diğerlerince kabul edilememektedir.

NATO Kıbrıslı Rumları bombalamadı. Kimse onların liderlerinin soykırımla yargılamak üzere iade edilmeleri için çalışmadı. Bunun yerine, Kıbrıslı Rum Liderliği Londra, İngiliz Devletler Topluluğu ve Birleşmiş Milletler'de hürmet görmüştür. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs'ın yasal hükümeti olarak ve Kıbrıslı Türkler de "sadece bir cemaat" gibi muamele görmüşlerdir.

İngiliz Hükümeti ve uluslararası camia tarafından yapılan bu kadar utanç verici bir tepki, üzerinden geçen 46 yıllık bir süreye rağmen bile bağışlanamaz veya unutulamaz. Bu durum, bugüne kadar geçen her gün, Kıbrıslı Rumlar sanki Kıbrıs Hükümeti'ymişler gibi davranış görmeye devam ederken ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurucu ortağı Kıbrıslı Türkler ise sadece bir cemaatmiş gibi bir davranışa maruz kalmayı sürdürdüğü gerçeği ortadayken daha da kötüleşmektedir.

1963 Yılından beridir ve halen Kıbrıs hususundaki İngiliz siyaseti Kıbrıslı Rumlara boyu eğme ve Kıbrıslı Türklere baskı yaparak Kıbrıslı Rumlarca kabul edilebilir ki çözüme ulaşmak şeklindedir. Bu, bütün İngilizlerin utanç duyması gereken; 8 Kasım 2009 tarihinde Girne'de 1955-1959 arasında ölen 371 askeri personelimiz anısına gerçekleştirilen anma törenin İngiliz Bakanların yokluğunda gerçekleştirilmesiyle sonuçlanan ve BBC'nin bu tarihi olayı radyo veya televizyon üzerinde yayınlayamamasına neden olan bir siyasettir. Sırası gelmişken, farkına varmalısınız ki ölen bu askeri personel yalnızca "erler" değil, bunlarla birlikte bahriyeliler, deniz piyadeleri ve havacılardı.

Kıbrıslı Rumlara tanınan "Kıbrıs Hükümeti" statüsü, onların Kıbrıslı Türkleri dünyadaki tüm Konseylerden dışlamalarına ve kültürel, ekonomik ve siyasi özgürlüklerine tamamen haksız kısıtlamalar koymalarına olanak sağlamıştır. Bu kısıtlamaların mümkün olmasının tek nedeni ise İngiltere ve uluslararası camianın bunları yürürlüğe koymaktaki isteklilikleridir ve bu durum artık bir son bulmalıdır. Daha fazla gecikilmesi "kültürel ve ekonomik soykırım"ı kolaylaştırmak anlamına gelmektedir.

"Birleşik Krallık Kıbrıs Türk halkının ekonomik gelişimini desteklemeye hala daha büyük önem vermektedir" demek cevap değildir. Bu tamamen yetersiz bir karşılıktır ve bu bile kendilerine düşüncesizce verilen hükümet gücünü kullanan Kıbrıslı Rumlar tarafından engellenmektedir.

2004 Yılında, İngiltere, Birleşik Devletler ve Birleşmiş Milletler'in çözüm için makul bir temel olarak kabul ettikleri Annan Planı'nı Kıbrıslı Rumlar reddetmişti. Bununla beraber, Avrupa Birliği tam üyeliğine sahip olmuşlar ve İngiltere'nin uyutma siyasetiyle birlikte Kıbrıslı Rumlara bahşedilen "Kıbrıs Hükümeti" ayrıcalığı, Kıbrıslı Rumların, yine tüm dünya bu şartları makul olarak kabul etse bile, Kıbrıslı Türklerce kabul edilebilecek şartlarla hemfikir olmalarını daha düşük bir ihtimal haline getirmiştir.

Kıbrıs'ı bilen birisi, Rum Ortodoks Kilisesi'nin hala daha Kıbrıs Rum siyasi yaşamında muazzam bir etkisi olduğunu bilir. Kilise tarafından yönetilen kiliseler ve eğitim kurumları, Türklere karşı olan nefreti körüklemek için kullanılmaktadır ve Piskopos ve papazlar faal olarak siyasette yer almaktadırlar. 2004 Yılındaki Annan Planı aleyhinde mücadele etmişler ve yakın bir zamanda, 25 Aralık 2009 tarihinde, Başpiskopos II. Chrysostomos antlaşma karşıtı bir beyanatta bulunarak "Tavizler herhangi bir uzlaşıya götürmez" demiştir.

Kıbrıslı Türkler kısıtlamaların kaldırılması için ne zaman çağrı yapsalar, İngiliz Hükümeti buna ancak "bütünlüklü bir çözümle" ulaşılabileceğini söylemekte; ancak bu yalnızca Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların dayatacakları antlaşma koşullarına razı olana kadar kısıtlamalar altında yaşamaya devam edeceklerini söylemenin bir diğer yoludur. Bu sürdürülemeyecek, bütünüyle ilkesiz bir duruştur.

Nisan sonuna kadar çözüm olmaması durumunda, Kıbrıslı Türklerin kendilerine uygulanan kısıtlamalara daha fazla katlanmaları beklenmemelidir. Bu nedenle İngiliz Hükümeti, yol göstererek ve Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklere uyguladıkları ambargolara katılmaya son verecek tek taraflı faaliyetler gerçekleştirerek, çok geç kalınmış değişiklikler yapmaya hazır olmalıdır.

İngiliz Hükümeti, Kasım ayında Kıbrıs'ta gerçekleştirilen kamuoyu yoklamasında belirtilen görüşlerden ortaya çıkan, Kıbrıslı Rumların %60'ı ve Kıbrıslı Türklerin %77.9'unun iki devleti bir çözümü tercih ettikleri şeklindeki sonuçları inkar edemez. İngiltere, Kıbrıs'ın iki toplumunu kendilerinin açıkça istemedikleri yeni bir ortaklığa cesaretlendirme yönündeki nafile çabalarına artık bir son vermeli ve Kıbrıs'taki iki devletin tanınması için çabalamalıdır. Kıbrıs'ın bir veya her iki toplumunca gönülsüz bir şekilde onaylanacak yeni bir federal anayasa, şu anki statükodan çok daha kötü olacaktır.

Bu mektubun bir kopyasını, sizin 7 Aralık tarihli mektubunuzun ve benim 19 Kasım tarihli konuşmamın bir nüshasıyla birlikte Lordlar Kamarası'nın Kütüphanesi'ne koyuyorum.

Saygılarımla,

Drumglass'lı Maginnis

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.