Ambargoya karşı direniş

Yayın Tarihi: 12/06/08 00:00
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+

Kıbrıs Türkü tam 45 yıldan beri "Ambargo" altındadır. Bu bir yandan politik diğer yandan hayatın her safhasını kapsayan "Ambargodur". Makarios'un başkanlığında hazırlanan "Akridas Plânı" gereği, Rum ve Yunanlı, zamanın İngiliz Yüksek Komiseri Arthur Clark'ın danışmanlık ve teşvikinde bizlere "Kıbrıs Cumhuriyeti" Anayasasının 13 maddesinin değiştirilmesini 45 yıl önce dayatmıştı. Kabul etmek her türlü haktan vazgeçmek olacaktı. Kabul etmedik ve Akridas Plânı gereği bir gece yarısı bizi vurdular. O tarihten başlayarak silâhla Devlete el koydular. Katledebildikleri kadar Türkü katlettiler.(Bunun için BM raporlarına ve İngiliz ve Avrupa basınına bakabilirsniz). Ve de o günden sonra Kıbrıs Türk Halkını abluka altına alıp insafsız ambargo uyguladılar.11 yıl kuşatma altında kaldık.Seyahattan,hayatın zorunlu mallarını satın almaktan veya ürettiklerimizi satmaktan,kalkınmmaız için gereken finans kaynaklarına ulaşmaktan, yatırımlardan men edildik...

Niçin? Enosis yani Kıbrıs'ın Yunanistan'a birleşmesini kabul etmediğimiz için. Bunu Yunan Cuntası zamanın Başbakanı Demirel'in yüzüne söyledi."Ya enosis, ya da yok olmak"!...Sonuçta 15 Temmuz 1974'de darbe yaptılar ve de bizlere de yeniden saldırdılar. 20 Temmuz boşa, yalana, sömürgecilik gereği yapılmadı. Ne acı ki her türlü Uluslararası gelişme, görüşme veya girişime rağmen, Rum ve Yunanlının bizlere uyduladıkları ambargo, Hristiyan Kulübü olan AB'ye dayatma ile üye alındıktan sonra da sürdü. Sürmektedir. Ne acı ki bunu Garantör İngiltere de sürdürmekte ve hatta 45 yıl sonra Rumlarla "Memorandum" imzalayarak, Kıbrıs Türkünün haklarını ayaklar altına alınmaısnı adeta teşvik etmektedir. İnsanlık sözü edenler bize insanlık dışı amgargo uyguluyorlar...

Ancak davasına bağlı, özgürlük, egemenlik ve bağımsızlık aşığı Kıbrıs Türkü ambargolara dayandı, dayanmaktadır. Arada fire versek de başımız dik, ezici çoğunlukla Rum ve Yunanlının hatta ambargolar konusunda dünyanın tam karşısında dimdik durmaktayız. Bu haksızlığı yapanlara Garantör İngiltere de dahildir...

&&&

Dünya'da ambargolu hayatla boğuşmakta olan bir de "Küba" vardır. Ona uydurulan kulp Komünizmin yayılmacılığı ve etrafı tehdit edişidir.Yani Komünizmi reddet, kapılarını sömürüye yeniden aç, ambargo sonlansın! İşte bu onurlu mücadeleyi bizim gibi vermekte olan Küba'nın Büyükelçisi, Türkiye gazetelerindeki bir yazı üzerine aşağıdakileri yazdı. Ambargo altında olan Kıbrıs Türkü, bunun acısını iyi bildiğinden bu savunma yazısını aktarıyorum. Okuyunuz ve üzerinde düşününüz. Bu dünyada özgürklük, egemenlik ve bağımsızlık kimseye altın tepsi içinde sunulmadı.Bize de...İşte Küba'nın Türkiye Büyükelçisinden ders.

Bu yazı HÜRRİYET gazetesine gönderildi:

"Sayın Bayım,
Genel Yayın Yönetmenliğini yapmakta olduğunuz gazetenizin bugünkü sayısında, Hadi Uluengin'in imzasıyla, ülkem hakkında kaleme aldığı makaleye dair düşüncelerimi belirtmek isterim.

Mektubumu yazmadan önce, bu makaleye cevap vermenin haysiyetli bir davranış olup olmayacağına, ayrıca Küba ve Türk halkları, hükümetlerimiz ve yetkililerimiz arasındaki dostluk ilişkilerini geliştirmeye adadığımız görevimize verdiğimiz ilgiden kendimizi uzaklaştırmaya deyip değmeyeceğine dair düşündüm. Geçen hafta ülkelerimiz arasında Karma Ekonomik Komisyon Toplantısının sekizincisini gerçekleştirmiş bulunmaktayız ve akabinde yapılan değerlendirme de, çok olumlu sonuçlara ulaşıldığını ve birçok farklı alandaki işbirliklerinin artışı, karşılıklı saygının ve bağımsız gelişimin karakterize ettiği temaslarımızda bir ilerleme olduğunu göstermiştir.

Biz Kübalılar, Türk halkının, her gün gösterdiği, halkımıza ve yöneticilerimize saygı ve dostluk duygularından ötürü çok büyük gurur duymaktayız. Bu kardeş ülkede, şayet Küba'ya dair ne gibi duyguların beslendiği hakkında bir anket yapılsa, eminim ki; diğer güçlü devletlere dair dile getirdiği görüşlerin tam aksine, halkın % 90'nından fazlası dostluk ve hayranlık duygularını belirtecektir. Bu sebeple de; kendi kendimize soruyoruz: "Sayın Uluengin'in Küba ve Fidel Castro, Ernesto Che Guevara gibi şahsiyetleri hakkında böyle karalayıcı bir yazı yazmasının amacı nedir? Acaba Türk halkının, ülkemiz hakkındaki görüşlerini değiştirmeye çalışan birileri mi kendisi teşvik etmiştir?"

Miami ve Amerika Birleşik Devletleri basınında sık sık buna benzer bazı makaleler okumaktayım, ama Türkiye'de bir gazetecinin böyle bir yazı yazması çok şaşırtıcıdır. Orada, bu tarz saldırıların yayınlanması çok doğaldır, çünkü Washington, Küba'nın bağımsızlığıyla çok büyük bir kayba uğramıştır ve neredeyse elli yıldır, Adada sahip oldukları iktidarlarını yeniden ele geçirmek için çabalamaktadır. Sayın Uluengin için tarihin en güçlü imparatorluğunun bir kaç kilometre ötesinde ulusal şerefini savunması ve bağımsız bir ülke olması bir kahramanlık değil midir? Hakarete vararak diktatörlük olarak adlandırdığınız, bir hükümetin, neredeyse yarım yüzyıldır, halkının iradesine ve ülkeyi devirmek üzere elinden geleni yapan komşusu İmparatorluğa karşı gelerek, iktidarı elinde tutabilmesinin mümkün olabileceğini inandırmaya mı çalışmaktasınız?

Son yıllarda, yılda ortalama beş ila altı bin Türk turist Küba'ya seyahat etmektedir ve hemen hemen hepsi de orada karşılaştıkları dostane yaklaşımdan, bağımsızlığını savunan bir bütün olmuş halkı ve Devrimi anlatan sosyal başarılarını tanımaktan dolayı çok memnun bir şekilde dönmektedir.

Küba'da lüksün olmadığı, çok fazla arabanın ne de ışıklı reklâmların olmadığı bir gerçektir. Ama buna karşın okula gidemeyen veya çalışmak zorunda kalan çocuklar, üniversiteye gidemeyen gençler, toprağı olmayan çiftçiler, iş bulamayanlar, doktora gidemeyen hastalar, kaderine terk edilmiş yaşlılar da yoktur. Yolsuz siyasiler de mevcut değildir, ne ırk ne de cinsiyet ayrımı vardır. Bu da; sadece imtiyazlı küçük bir grubun iyi yaşayabildiği ve halkın büyük bir çoğunluğunun her şeyden mahrum bırakıldığı, 1959'dan önce mevcut olan panoramadan çok farklıdır.

Mütevazı koşullarda yaşıyoruz, ama küçük bir ülke olarak, bizlere 90 milyar dolarlık bir kayba sebebiyet veren yaklaşık 50 yıldır sürdürülen ekonomik bir ablukaya karşı direnmekten ötürü kendimizle gurur duyuyoruz. Askeri işgallere, kirli savaşlara ve her türlü terörist saldırıya karşı başarıyla direndik ve boyun eğmedik, hala başımızı dik tutabiliyoruz.

Küba, bir sosyal gelişim örneğidir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), 2007 yılında ülkemizi, "yüksek insani gelişme endeksi" sıralamasında 51. sırada yer vermiştir. (Türkiye ise; 84. sırada yer almakta ve "orta gelişim" ülkeleri olarak sınıflandırılmaktadır). Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre; Küba'da canlı doğumlarda bebek ölüm oranı bin de 5,3'dür (Devrimden önce ise; bu oran 40 idi). Bu oran A.B.D'nin çocuk ölüm oranından bile daha düşüktür, kıta genelinde sadece Kanada elde ettiğimizin oranın daha altında bir orana ulaşmıştır. Yaşam beklentisi, 78 yaşa uzamış durumdadır, ayrıca dünyanın en yüksek kişi başına düşen doktor sayısına sahibiz. Sporda büyük bir potansiyeli oluşturmaktayız (Olimpiyatlarda ilk on ülke arasında yer almaktayız), çok önemli kültürel bir gelişime sahip olmanın yanı sıra yüksek bilimsel bir gelişime de ulaşmış bulunmaktayız. Küba, ekonomik bir güç olmamasına rağmen, insani dayanışma politikası gereğince, özellikle fakir ve muhtaç ülkelere örnek bir işbirliği geliştirm
ektedir. 30 bine yakın doktorumuz diğer ülke halkları için hizmet etmekte, binlerce hasta hastanelerimizde tedavi edilmekte, on binlerce burslu yabancı öğrenci üniversitelerimizde öğrenim görmektedir. Kübalı öğretmenlerimiz ve okuma-yazma metodumuz sayesinde, Üçüncü Dünya ülkelerinde milyonlarca kişi okur – yazar edilmiştir.

Sosyalist ve Devrimci Küba'nın politikası, egoizme değil dayanışma temeline dayanmaktadır, her ne kadar bazıları bunun bir ütopya olduğunu düşünse de; daha iyi, daha insancıl bir dünyanın mümkün olduğuna inanmaktayız.

Yukarıda bahsettiğim bu konular mı Bay Uluengin'i rahatsız etmekte?

Bu gazeteciyi, sadece, Türkiye'de daha önce hiç yayınlanmayan, Küba ve yöneticileri hakkında en karalayıcı ve en çirkin makaleyi yazma "başarısıyla" tanımaktayım. Ne tesadüftür ki; A.B.D Hükümetinin de bu tarz makalelerin yayınlanması için milyonlarca dolarlık bütçe ayırdığı bilinmektedir.

Fidel Castro ve Ernesto Che Guevara'ya hakaretleriyle ilgi olarak da; ne yazık ki, bazı insanların, bu kişilerin sakallarının kılı kadar değeri bile olmadığını söylemekle yetineceğim.

Sayın Genel Yayın Yönetmeni, ülkeme ve yöneticilerine yapılan hakaretleri göz önüne alarak, bu mektubumun gazetenizde yayınlanmasını rica ediyorum.

Saygılarımla,
Ernesto Gomez Abascal
Küba Cumhuriyeti Büyükelçisi"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.