Hüzün

Yayın Tarihi: 11/10/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

Güz ayının hüzün ayı olduğu söylenir. Doğrudur. Bu zor günlerde hüznünüze hüzün katmak istemezdim, ama birkaç yıl önce yazdığım bu yazıyı tekrar paylaşmadan edemedim. Affedin.

Kimi günler vardır, bilirsiniz / Her şeyden hüzünlenirsiniz / Pencereden ışık yerine hüzün sızar / Radyodan müzik yerine hüzün / Oysa kayda değer birşey yoktur /

Her şey yerlilerindedir / Hüzün yine yüreğinizde / Başköşesindedir...

Müberra Gönen

“Akşam oldu, hüzünlendim ben yine”. Besteciye yürekten katılırım. Hüznün en fazlalaştığı saatlerdir akşam saatleri.

Hani güneş yavaş yavaş süzülerek denizin içine ha battı ha batacak saatler. Güneş varsa eğer ve denizi görebiliyorsanız. Veya gün ışığının can çekiştiği saatler. Özellikle Sonbahar aylarında. Bu saatlerde hüzün oldukça yoğun yaşanır. Hatta ışık yetersizliğinin sebep olduğu ‘SAD’ denilen bir hastalıktan mustarip olur çoğu kişiler Güz aylarında. 

Sizi bilmem ama kısa bir süre için de olsa bu saatler çok hüzünlenir, sessizleşirim.  Çevremdekileri olumsuz etkilememek için bu saatlerde ya yukarıya çıkıp kitap okurum ya da bilgisayarımın önüne oturur ve yazarım. İşte bu satırlar bu saatlerde yazıldı.

Bir taraftan da Cem Karaca’nın yorumuyla “İstanbul’u Dinliyorum” şiirini dinliyorum.  En sevdiğim Türk şiirlerinden Orhan Veli Kanık’ın ölümsüz şiiri.  Cem Karaca’nın bu şiiri şarkı olarak okumasına da bayılırım.

Orhan Veli Kanık, Cem Karaca ve İstanbul. Yaşam hikayeleri hüzünle dolu iki büyük insan ve milyonlarca insanın hüzünlü yaşamlarını içeren Şehr-i İstanbul. Onları biraraya getiren bu muhteşem eseri dinlemek hüznüme hüzün katıyor.

Orhan Veli’nin yaşamı hayatı gibi acı bir şekilde sonlanır. Ankara'da bir gece sokakta Belediye'nin açtırdığı bir çukura düşer ve başından yaralanır (10 Kasım 1950). İki gün sonra da İstanbul'a gider. İstanbul'da bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirir ve hastaneye kaldırılır (14 Kasım 1950). Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edilir, ancak sonradan beyin kanaması geçirdiği anlaşılır. Aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli, geceleyin saat 23.20'de hayata gözlerini yumar (14 Kasım 1950).

Bilmezler yalnız yaşamayanlar / Nasıl korku verir sessizlik insana / İnsan nasıl konuşur kendisiyle / Nasıl koşar aynalara / Bir cana hasret / Bilmezler

Orhan Veli Kanık

Cem Karaca da ülkesinden birkaç yıl ayılıp sürgünde yaşamak zorunda kalan bir sanatçı. Ülke özlemini ülkesine yabancı diyarlardan bakıp şarkı yazmakla dindirmeye çalıştı birkaç yıl. O, ülkesinin şu an içinde bulunduğu halini çoktan görmüş ve “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” sözleriyle dillendirmişti. 

Daha nice sanatçılar var onun gibi. Örneğin Yılmaz Güney. Yaşamı Paris’te, sürgünde sonlandı.  Paris’te iken yönettiği filmler, özellikle ‘Yol’, ona birçok ödül kazandırdı.  Değeri ancak ülkesinden binlerce kilometre uzakta anlaşılan yüzlerce sanatçıdan biri idi Yılmaz Güney.  Ama özel bir yeri var ‘Çirkin Kralı’ın’.  Melike Demirağ ile oynadığı Arkadaş filmini kim unutabilir. Birkaç hafta önce Facebook’daki postama gönderilen Melike Demirağ’ın söylediği ‘Arkadaş’ şarkısını bulup tekrar tekrar dinliyorum. Hala güzelliğinden, anlamından hiçbir şey kaybetmemiş bu müthiş şarkı.

Ahmet Kaya da Fransa’da kısa bir sürgün yaşamından sonra bu diyardan göçüp gitmişti. Çünkü ülkelerinde bu tür insanlara siyasi görüşlerinden dolayı tahammül edilemiyordu.  “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” misali bunlar her zaman kendilerini sürgünde bulurlar.

Tam bu satırları yazarken Selen’den iki Ahmet Kaya klibi birden geliyor Facebook’dan.  “Acılara Tutunmak” ve “Yeter ki Bul Sen”.  Sanatçının unutulmaz iki şarkısı. Birinde “Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de”, diğerinde “bırak iz sürsün şarkılar, yeter ki bul sen” diyor Ahmet Kaya. Ve hüzün doruğa çıkıyor.

Hüzün. Ve melankoli. Adamo’nun meşhur şarkısını artık çok eskidiği için zaman zaman atlayan 45lik plağımda hala dinliyorum ender de olsa.  “Melankoli, ne güzelsin” diye başlıyor şarkının Türkçe versiyonu.  Hakikaten melankoli çok güzeldir. Birçok güzel şey gibi tehlikeli ama.

Hüzünden, İstanbul’dan bahsedip de Orhan Pamuk’un şimdiye kadar okuduğum en güzel kitaplar arasında olan ‘İstanbul’ kitabına değinmemek olanaksızdır. 

Yazar hüzün konseptini tarihsel detayları ile anlatır. Ama ona göre hüzün İstanbul’un melankolik ruh yapısıdır.

Bugün aylardan hüzün günlerden hüzün ertesi / Hüzün alıp hüzün satıyorum / Masumiyet avuçlarımızdan kaydı / Kırılan dökülen diğerlerinin yanında / Karanlık dünlerime katıldı / Hüzün dinliyorum şimdi radyodan.

Ezgi Ege

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ertanç HİDAYETTİN yazıları