...kendini beğenmiş, dar kafalı, cahil, kibirli ve rüşvetçi politikacının...

Yayın Tarihi: 09/02/21 11:49
okuma süresi: 10 dak.

Sizler de yargıçlar ölüm karşısında iyi umutlara kapılmalısınız; şunu da kafalarınıza iyice koyunuz ki, iyi bir insana yaşamı süresinde de öldükten sonra da hiçbir kötülük gelmez;

“Sizlerden dileyeceğim bir şey daha kaldı. Oğullarım büyüyünce Atinalılar, zenginliğin ya da erdemden önce başka bir şeylerin ardına düştüklerini görürseniz, ben sizlerle nasıl uğraşmışsam, sizler de onlarla öyle uğraşınız, cezalandırınız onları. Hiçbir şey değillerken, kendilerini bir şey sanırlarsa, ödevlerine boş verip, değerleri yokken kendilerinin bir şey olduklarını sanırlarsa, ben sizleri nasıl azarlayıp utandırmışsam, sizler de onları öyle azarlayıp utandırınız. Bunu yaparsanız, bana ve oğullarıma karşı doğru davranmış olursunuz”

“Ayrılmak zamanı geldi artık, yolumuza gidelim: Ben ölmeye, sizler de yaşamaya. Hangisi daha iyi? Tanrı’dan başka kimse bilmez bunu”

Sokrates adeta meydan okuyan bu sözleriyle tarihi savunmasını tamamlar.

“Tek bildiğim şey, bilmediğimi bilmektir.” sözünün de sahibi Sokrates’in savunması, bir müdafaadan ziyade eleştiri ve Atinalıların yanlışlarını ortaya koyan bir savunma içerir.

Sokrates’in öğrencisi Platon’un aktardıklarına göre, Sokrates’in davadaki son sözleri bunlardı.

Sokrates, aynı zamanda ölüme de meydan okur.

Sokrates’in ölüm karşısındaki tavrı çok açıktır; ona göre ölüm, ya bilinmezliğe yolculuk ya da ruhun bir yerden başka bir yere göçüdür.

Sokrates, M.Ö. 470-399 yılları arasında Atina’da yaşamıştır.

Babası heykel ustası, annesi ebe olan Sokrates, evli ve üç çocuk babasıydı.

Sokrates, ebe annesinden bir yetenek almıştı; bilgiyi doğurtuyordu.  

Erken dökülmüş saçları, yuvarlak yüzü, iri burnu ve kaba görünümü ile filozoftan çok hamala benziyordu (tarihçilerin anlatımlarına göre).

Sokrates gençliğinden itibaren tarlalarda, pazarlarda, bahçelerde, limanlarda, sokaklarda yürüyerek; her yaştan, her cinsten, her sınıftan insanı gözlemleyerek ve onlarla konuşarak yaşamını geçirir. Çoğu zaman alaya alınır, hatta Laertios’un söylediğine göre tekmelenir bile; ama o nazik, şakacı ve neşeli tavrını her zaman sürdürür.

Sokrates, 200.000 nüfusu bulunan Atina’da, otuz yaş ve üzeri 6.000 yurttaş tarafından oluşan kurayla seçilmiş 500 (bazı tarihçilere göre 501) yurttaş tarafından yargılandı.

Bu Meclis “Beşyüzler Meclisi” olarak da adlandırılmaktadır.

M.Ö. 453 yılında bir darbeyle iktidarı ele geçiren demokratlardan üçü Sokrates’ı suçladılar.

Tarihin o döneminde Atina’da kamu davası olmayıp kişisel suçlama sistemi vardı. Herhangi bir kişi İngiliz Hukuku’nda olduğu gibi başka bir kimseyi suçlayabilmekte idi.

Meletos (yobaz şair), Anytos (rüşvetçi politikacı) ve Lykon (profesyonel hatip). Bütün delillerini bir kabın içine koyarak, mahkemeye sunulmak üzere mühürlediler.

Davayı açanın Meletos olmasına karşın, aslında yönlendirici olan ve Sokrates’in cezalandırılmasında en istekli olan kişi Anytos’tur.

Sokrates bu kendini beğenmiş, dar kafalı, cahil, kibirli ve rüşvetçi politikacının bilgisiz olduğunu gösterdiği için düşmanlığını kazanmıştır.

Anytos dava için gerekli parayı sağlamış, ancak resmi başvuruyu, dini konularda tam bir fanatik olan genç Meletos’a bırakmıştır.

Meletos da, dini konularda tutucu çoğunluğu etkileyebilecek bir suçlama olarak “dinsizlik”i seçmiştir.

Kayıtlara geçen yeminli suçlama şöyledir:

Pithos demosundan Meletos oğlu Meletos, Alopeke demosundan Sophroniskosoğlu Sokrates hakkında bu suçlamayı yaptı ve yemin etti. Sokrates devletin inandığı tanrılara inanmamakla ve başka bir takım tanrılar getirmekle suç işlemektedir; ayrıca gençlerin ahlakını bozmakla da suçludur. İstenen ceza ölüm.

Sonuç olarak Sokrates suçlu bulundu; 500 kişilik jüride onu suçlu bulanların sayısı 280 idi.

Atina yasalarına göre, suçlu, ölüm cezasına alternatif olarak kendisine sürgün cezası uygulanmasını isteme hakkına sahipti. Ancak, Atina’ya yürekten bağlı Sokrates için bu düşünülemezdi bile. Üstelik sürgün cezasını istemek, suçlamayı ve alınan kararı haklı bulmak anlamına gelecekti. Arkadaşlarının karşı çıkmasına rağmen Sokrates meydan okuyucu bir tavır geliştirdi.

Sokrates, aslında kendisinin devlete hizmet ettiğini, hayır işlediğini ve “Yaptığım hizmetlerin karşılığında Prytaneion’da yiyip içme cezasına çarptırılmayı öneriyorum” diyordu; şehre istisnai bir hizmet yapmış general ve devlet adamı gibi, ya da olimpiyat oyunlarında zafer kazanmış biri gibi davranılmasını öneriyordu kendisine. Bu kişilere Prytaneion’daki tören masasında bir sandalye verilirdi ve bu nadir ayrıcalık o kişiye ömür boyu bahşedilirdi.

Bu öneri, jüri üyelerini şok etmeyi amaçlıyordu. Öyle de oldu; özellikle de Sokrates’i destekleyenler açısından bu böyleydi; çünkü mahkemeyi ve kararını küçümsediğine yönelik bir algı yaratıyordu.

Mahkemenin aklı ve sağ duyuyu yitirircesine, çıldırmışçasına almış olduğu karara karşı Sokrates böyle bir manevra yapmıştı. Yargıçların homurdanmaları sürerken bu sefer para cezası ödeyebileceğini, sahip olduğu 25 drahmiyi verebileceğini söyledi. Pazardaki bir dükkandan Homeros’un bir şiirinin ya da bir tarih metninin iyi bir kopyasının alınabileceği bu para, jüriye yönelik bir aşağılama, küçümseme olarak yorumlandı; tıpkı Prytaneion’da ömür boyu bir sandalye isteme yönündeki Sokrates’in ironik talebi gibi. Sonrasında, içinde Platon’un da bulunduğu sevenleri 3000 drahmi önerdilerse de bu jüriyi ikna etmedi.

Sokrates’in davanın bu aşamasını bu şekilde yönlendirmesi, karara katılan jüri üyesi sayısında hemen kendini göstermişti.

Laertios’a göre, 80 jüri üyesi daha (140’a karşı 360) Sokrates’in suçlu olduğuna karar verince, ölüm cezası onaylanmıştı.

M.Ö. 399 yılında Sokrates, 70 yaşındayken, Atina tanrılarını inkar etmek, yeni bir tanrı yaratmak ve gençleri yoldan çıkarmak suçlarıyla yargılandı ve idama mahkum edildi.

Atina yasalarına göre cezanın 24 saat zarfında baldıran zehiri içirilerek infaz edilmesi gerekirken, Delos’a kurban vermeye gönderilen din kurulu çıktığı seferden 1 ay geç dönmesi nedeniyle infaz bir ay ertelenmiştir. Bu süre içerisinde dost ve yakınlarının kendisini kaçırma önerilerini “Devletin izni olmadan hapishaneden çıkılmaz, meşru bir mahkeme kararına yanlışta olsa uymak gerekir.” gerekçesiyle reddetmiştir.

Sokrates, zincire vurulmuş bir halde hapiste tutuluyordu. Ve bu ağır cezayı birazcık olsun yumuşatmak için gün boyu ziyaretçilerin gelmesine izin veriliyordu.

Sokrates’in şimdiye kadar gördüğü en soylu, en kibar, en cesur insan olduğunu söyleyen gardiyan, zehri içme vaktinin geldiğini bildirir.

Atina yasalarına göre, idam cezası bizzat suçlu tarafından yerine getirilir. Zehri içmesi Sokrates’ten istenmektedir.

Sokrates, zehri içmeden önce banyo yapar ve ailesiyle vedalaşır.

Karısının “Haksız yere ölüyorsun” demesi üzerine, “Yoksa sen ölümü hak etmemi mi isterdin?”diye karşılık verir.

Arkadaşlarıyla kısa bir süre birlikte olur ve sonra zehri elindeki kasede taşıyan adam gelir. Sokrates: “Pekala dostum, sen bu şeyleri bilirsin, ne yapmam gerekiyor.?” der.

“Sadece için efendim ve sonra bacaklarınız ağırlaşıncaya kadar yürüyün. Sonra sırtüstü uzanın, zehir bacaklarınızdan başlayarak etkisini gösterecektir.”

Adam, Sokrates’in eline kaseyi tutuşturur; Sokrates neşeli bir biçimde, titremeden, hiçbir korku belirtisi göstermeden kasedeki karışımı içer.

Tarihte yaşanan pek çok olayda olduğu gibi bu davada da, çoğunluğun sesi ile aklın sesi arasındaki uçurum geri dönülmez biçimde açılmıştır.

Bir süre yürür, sonra uzanır, bir ara yüzündeki örtüyü kaldırarak uzandığı yerden dostuna seslenir: “Kriton, Asklepios'a bir horoz adamalıyız. Sakın unutma!”

Sokrates, geleneğe göre kabın içindeki zehirden tanrıya sunu yapmak üzere bir damlasını yere döktükten sonra kabın içindeki zehiri içmiştir.

Onun ölümü hakikatin gün yüzüne çıkmasının engellemeyeceğini ve ölüm pahasına olsa da yasaları eleştirmekten uzak durulmaması gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

Sokrates’e göre asıl suçlu kendisi değil, onu suçlu bulan yasalardır.

Sokrates’in ölümü kimi zaman siyasi bir gösteriş davası ve zorba bir devletin pençesine düşmüş masum bir muhalifin idam edilmesi olarak görülür.

Sokrates, Atina’daki kahinlere, demagoglara, siyasetçilere, önyargıları ile yaşayan ve kitle psikolojisi içinde eriyen insanlara meydan okumuştur.

Sokrates, hayatı boyunca mücadele ettiği “öğrenilmiş cehalet”in (docta ignorantia) Beşyüzler Meclisi eliyle kurbanı olmuştur.

2500 yıl önce kurulan “Beşyüzler Meclisi” eliyle alınan hayatlar bugün “Elliler Meclisi” eliyle alınmaya devam ediyor.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.