Dönüşümün merkezinde yatan şey!

Yayın Tarihi: 18/10/20 00:01
okuma süresi: 5 dak.

Hakikati aramada sanat, felsefe ve bilim farklı diller kullanır.

Felsefe kavramlarla uğraşır.

Bilim gözlemler yaparak hakikati anlamlandırmaya çalışır.

Sanat ise metafor kullanır.

Adam aynaya bakar ve “Aynada kocaman bir sıfır görüyorum” der.

İşte bu anlatım, tam manasıyla bir metafordur.

Hiçbir sosyolog, düşünceyi bu kadar kısa bir yolla anlatamaz.

Bu üç dilden en özgür olanı da sanattır çünkü sanatın zorunlu bir yöntemi olmadığı gibi, tutarlı olma gayreti içerisinde de değildir.

İlkeleri yoktur, o yüzden bir temele de indirgenemez.

Hayatı eşlik edilecek bir şarkıya benzetenle bir sınava benzetenler, kuşkusuz ki farklı değer yargılarına sahiptirler...

Ama kişisel beğenilerini temel doğrular gibi görmeye başlayanlar için, kuşkusuz ki sanat bir “ucube” de olabilir!

Benim için dönüşümün merkezindedir sanat.

Yaşamın her evresinde, sürekli değişim ve dönüşüm içerisinde olan sosyal ve fiziksel ilişkilerimizi duygu ve düşünceye benzetmek, hissetmesini, düşünmesini sağlamak, dönüşmek için bir yolculuğa çıkmak ve evrensel olana ulaşmaktır.

“Güzel ve çirkin” masalındaki gibi…

Kız çirkin bir kurbağayı öper ve o kurbağa yakışıklı bir prense dönüşür.

Bütün ana karakterler filmin başında gördüğümüz insanlar değildirler.

Dönüşüm geçirirler...

İdeolojik boyutta yaşanan değişimler oldukça önemlidir ama herhangi bir toplumsal değişimin mümkün olabilmesi için, ilk önce insanın düşüncesinin değişmesi gerekmektedir.

Sanat, toplumu değiştiren gücün insan yaşamında oynaması gereken rolü belirler ve üretim ilişkilerinin modernleştirilmesine ön ayak olur.

Marks, sosyalist temel ile değişim ve dönüşümün özünü, toplumların üretim ilişkilerinin ve araçlarının modernleştirilmesinin mücadelesi olarak açıklar...

Öyleyse dönüşmek için bir yolculuğa çıkmamız gerekir...

Ve bu yolculuk, fiziksel olduğu kadar ruhsaldır da.

Evrim desenlerde inşa edilir. Hammaddelerini de bu desenlerden sağlar. Neyin işe yarayıp yaramadığını tecrübe eder, tutan şeyleri alır ve bunun üzerine inşa eder.

Her birimiz yaşamlarımız süresince çeşitli olay ve kişiler vasıtasıyla, yaşamlarımızın bazı dönemlerinde, istesek de istemesek de, değişimden gizlenemeyiz, kaçamayız.

Bu buluşmayı önlemek imkansızdır. Bu yüzden esas önemli olan, değişimin ustası mı yoksa kurbanı mı olacağımızdır.

Usta olmak isterseniz yaratıcı olacaksınız, kendi iyi kurallarınızı geliştireceksiniz.

Kurban olmayı seçtiyseniz zaten, yaratıcılığa ve hatta düşünmeye de gerek yok... Sadece nefes alıp vermeniz ve kaderinize razı olmanız yeter de artar bile. Hatta kaderinize rıza göstermeyip ağlayıp sızlasanız da kurban olmanızı değiştirmeyecektir son pişmanlıklarınız, eğer önceden bu durumu seçmişseniz...

Yani kişinin değeri aradığı şeyde gizliyse eğer, toplumun da değeri bireylerin ortalama değerinden farklı olamaz...

Peki ne istiyoruz Allah aşkına, insanca bir yaşamdan ve özgürce yaşamaktan başka? Bu değil midir işin esas özü? İnsan olmaksa işin özü ve değeri ve bir dünya insanı gibi yaşamaksa hedef, diyeceğim şu ki tüm bu yazdıklarımızı da damıtarak, bizim soframızda da en değerli şey ekmektir değerli dostlar; öyle değil mi? Ve bu en değerli şey olan ekmeği üreterek, bölüşerek özgürce yaşayabilmek...
Yoksa alırlar ekmeğimizi elimizden eğer sahip çıkamazsak üretmeye.

Toplumsal değerlerimize ve varlıklarımıza da sahip çıkamazsak, gün gelir misafir olarak bile basamayız kendi toprağımıza...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları