Çıkış noktası

Yayın Tarihi: 22/02/21 07:00
okuma süresi: 4 dak.

"Sahip olmak..."

İnsan sahip olduklarıyla değer görmeye başlayınca,

"sahip olmak" ve mal-mülk edinmek de kişiliğin tek kriteri haline geliyor!

İşte bu düşünce modelidir ki,

insanın gerçek değerini bir “meta” haline getirdi!

 

"Yeni ürün..."

Marx, gün gele insanın marka bağımlısı olacağını önsezmiş ve öngörmüş gibi, diyor ki;

"Herkes bir başkasına yeni bir gereksinim yaratıp,

onu yeni bir bağımlılığa sokmaya,

yeni fedakârlıklara sürüklemeye,

yeni bir doyum yoluna alıştırmaya,

üzerinde dışsal bir egemenlik kurup, kendi bencil gereksinimlerini doyurmaya bakar.”

Neticede Marx her şeyi maddeye ve ekonomiye indirgedi...

Peki ama, hiç düşündünüz mü neden diye?

Çünkü paranın sıradan bir kâğıt parçası olduğunu bilseniz bile,

bu para üzerinden yaratılan düzenden kendinizi kurtaramazsınız.

O düzene uymak zorundasınız...

Bu yaratılan düzen de yeni bir doyum yoluna alıştırmaya,

egemenlik kurup kendi bencil gereksinimlerini doyurmaya bakıyor!

 

Öyle değil mi?

Mesela, bir kişi istediği şeye sahip olduğunda,

kendini daha iyi hisseder.

Çünkü kendini öyle bir inandırmıştır ki,

o şey olmadan kendini "eksik" hissediyor.

 

Satın alacak parası yok mu?

Şartları zorlayacak!

Ya sağlık veya çok önemli bir başka ihtiyaç için ayırdığı parayı harcayacak...

Ya da akrabadan, eş-dosttan veya bir bankadan borç isteyecek...

Neticede bulup buluşturacak ve o şeyi satın alacak!

 

Mal, mülk diyoruz da,

aslında mesele "bilgi birikiminin" aldığı biçimdir!

Makineler, akıllı telefonlar, evler, arabalar, bilgisayarlar vs.

Tümü bilgi birikiminin bir farklı biçimi...

Ve hiçbir mal ya da mülk,

kendisini üreten bilgiden daha fazla para da etmiyor...

Örneğin uçak, uçak üreten bilgiden daha fazla para getirir mi?!

 

Akıl, Bilgi ve İdeoloji…

Aynı adada sadece iki kişilerken,

neden Robinson Crusoe, Cuma’nın efendisi olabiliyor?

Gerçekten,  nedir "efendi" olmayı belirleyen ve temellendiren?

"Efendi"yi belirleyen bilgidir...

İnsan, aleyhindeki şartları da karşılaştığı zorlukları da bilgi birikimiyle aşar.

 

Bilginin de bir ideolojiye bağlanması gerekir.

Kısacası, elinizdeki meyvaya "elma" dediğiniz zaman,

yani o meyvayı “elma” olarak adlandırmakla, onun ne olduğunu anlamış sayılmazsınız... .

 

"Elma" kavramının içini “bilgi” ile doldurmak,

onun nasıl bir meyva olduğunu,

ne türden özelliklere sahip olduğunu anlatacak şekilde,

somut olarak “kavram”laştırmak gerekir.

İşte ancak o zaman,

o elmayı tam olarak anladığımızdan söz edebiliriz.

 

İşte bu örnekte olduğu gibi,

insan ve doğayı birer "değer" haline getirip,

kavramsal araçlarıyla düşündüren de ideolojidir...

 

Neticede, bilimselliğe dayalı düşünceyi ve bilgiyi öne çıkaran bir Batılı ya da Avrupalı için,

bilgiyi üretip kavramlaştıran "akıl", tek güvenilecek kriter oldu...

Descartes bunu kavramsallaştırmış, adına da rasyonalizm demiştir!

Öyle ki, Atatürk de Batılı olmayı kendine ve topluma şiar edinmiştir ta yüz yıl öncesinde…

 

Kısacası, bilgili akıl her türlü değerin de kaynağıdır...

Dolayısıyla, Avrupalıya kimse "dışarıdan" kural veya ilke enjekte edemiyor...

Çünkü Avrupalı "bilgili ve akıllıdır", rasyonel bir vatandaştır...

Neyin iyi-kötü, neyin doğru-yanlış olduğuna bizzat kendisi karar verebilir...

Artık, monarşi veya teokrasi devri, bir Avrupalı için kapanmıştır!

Öyle ya, inanç ve din bilgi üretmiyor...

Günlük hayatta "sekülârizm",

toplumsal yaşamda ise, "çoğunluğun iradesi" belirleyicidir...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları