50 yıllık bir masal: "Eğitim ve reform şart!"

Yayın Tarihi: 03/05/21 07:00
okuma süresi: 6 dak.

Nasıl Bir Eğitim?

Hangi konu açılır da,

ucu umutsuzca kangrenleşen problemlere dayanırsa,

birçok insan aynı iki sözcüğü kullanıyor: 

“Eğitim Şart!”

Eğitimin şart olduğu doğrudur da,

asıl üzerinde düşünülmesi gereken, 

“nasıl bir eğitim?” olması gerektiğidir.

 

Aslında,

eğitim değişmenin ve değişimin bir aracıdır...

Lâkin,

KKTC'deki eğitim, devletin ideolojik bir organıdır...

Siyasi partilerin, insanların ideolojisi olur da, devletlerin bir ideolojisi olur mu hiç?

Bu coğrafyada o da olur!

Ve buna "resmi ideoloji" diyorlar!

 

Üniversite öncesi eğitim,

egemen sınıf ve grupların, kendi kültür ve yaşam biçimlerini,

toplumun diğer kesimlerine kabul ettirmek üzere kullanılır...

Bugün eğitim sistemi yasalarına bakarsanız,

yasaya göre eğitim sistemimiz,

Kemalist nesiller yetiştirmek zorundadır...

Oysa şimdilerde Kemalist nesil yetiştirmek bir sorun olarak görülüyor,

ve öyle görülüyor ki bu durum değişecek,

ama acaba neye evrilecek?!

 

Reform

Birçok eğitim bakanı, müsteşar değişti yıllar içerisinde...

Göreve gelen hemen her bakan ve müsteşar,

neredeyse her yıl “reform” yaptılar!

Yaptılar da,

da’sı:

verilen eğitim, olduğu şeyden başka bir şeye dönüştü mü?

Hayır!

Sadece, eğitim giderek bir sektör haline geldi ve giderek özelleşti...

 

Diyorlar ki yetkililer:

"Üniversitelerimizdeki öğrenci sayısı yüz bine ulaşmıştır"!

Peki bu yüz bin sayısı ne kadar gerçekçidir,

ve özellikle pandemi döneminde nasıl bir seyir izlemektedir,

pandemi sonrasında nereye doğru evrilecektir,  

ve bunun gibi bir sayısal tanımlamada arzu edilen nedir?

Hedef nedir?

İnsan ya da eğitim kalitesi ile ilgili,

gerçekten de kayda değer,

herhangi bir hedef var mı bu beyanlarda?

Bunun insan boyutu nerededir?

Var mıdır?

Yoktur!

Para boyutu vardır ve çok da tatlıdır ama!

 

Elbette ki üniversite eğitiminin bir sektör haline gelmesinin,

ülkeye ekonomik katkısı oldukça yüksektir ve yadsınamaz da,

ancak olaya sadece sektör olarak bakmak doğru değildir.

 

Üstelik bu ekonomik boyut ve sektör olgusu,

giderek ülkenin üniversite öncesi eğitimini de doğrudan etkileyen bir hal almıştır.

 

Bu yaklaşımlar ve gelişmeler ise,

Kıbrıslı Türk ruhunu, enerjisini ve yeteneklerini tüketiyor, tüketmiştir...

Öyle bir noktaya gelindi ki yıllar itibarı ile,

her şeyi sorgusuz kabullenmeye başladık.

Yeter ki para gelsin!

 

Oysa ki,

evrensel ölçekteki eğitim,

bir insan ve toplum sistemidir...

Sistem, yetiler ve yanıtlar etrafında döner.

İnsanlar, hayatta kendi tutkularını yatırıma dönüştürmek niyetiyle eğitim görürler...

Eğitim reformları dönüştürücü yanıtlara yol açarak,

ve siyasal demokratikleşmenin bütünleyici bir parçası olarak gerçekleştirilir...

 

Kalkınma

Kalkınmanın sadece "ekonomik paketler" ile,

ya da fiziki üretim araçlarına yapılacak yatırımlarla sağlanması olanaksızdır!

Eğitim ile kalkınma arasında çok sıkı bir ilişki söz konusudur... 

Eğitim olmadan iktisadi kalkınmayı gerçekleştirmeye çalışır, 

ve eğer eğitimde,

yani insan yetiştirmede geri kalırsanız, 

bütün alanlarda geri kalmaya,

doğal kaynaklardan elde ettiğinizi bilgi üreten ülkelere kaptırmaya,

ve giderek bilgi üreten ülkelerin uydusu olmaya mahkûmsunuz demektir...

 

EĞİTİMİN HEDEFİ

Peki, öyleyse ne olmalıdır eğitimin hedefi?

Eğitime yüklememiz gereken misyon, ne olmalıdır?

İnsanın değeri ve özgürlüğü, bizim için ne anlama gelmektedir?

Eğitim sistemimiz,

insanlarımızın yeteneklerini keşfetmesine, ne derecede katkıda bulunuyor?

Bunlara ilaveten,

bizim insanları tanımlamaya hakkımız var mıdır?

 

Nasıl insan yetiştirileceği konusu

ve buna göre nasıl bir eğitim sistemi plânlanması gerekliliği,

hangi anlama gelmektedir?

 

İnsanı devlet için mi,

yoksa devleti insan için mi düşünmeliyiz?

 

İnsanların gerçek yeteneklerine göre bir eğitim almaları mı önemli,

yoksa devletin ihtiyaç duyduğu alanlara göre insan yetiştirmek mi?

 

Var mı bunun bir dengesi?

 

Peki nasıl ölçeceğiz bu eğitim sisteminin çıktılarını ve elde ettiklerimizi?

Kazanımların etkisini gerçek yaşam problemleri karşısında nasıl göreceğiz?

Çoktan seçmeli testten başka bir ölçme metoduyla,

bu düşünme biçiminin ve eğitim sisteminin,

eğitsel sonuçlarını ölçüp değerlendirmemiz mümkün değil mi?

 

Bugün Kıbrıs Türk Toplumu’nun dokusunu oluşturan tüm öğeler,

Kendi "doğruları" yolunda kıyasıya çatışıyorlar...

Bunun en önemli sebebi,

kendi doğrularını belletmeye ve karşıtlarını reddetmeye dayalı olan,

ve tek boyutlu olup,

“aklın yolu birdir” mantığı ile insan yetiştirerek,

kendi doğrularını belletmeye çalışıp,

başka fikirlere kapalı olan,

bu kökleşmiş geleneksel eğitim sistemidir...

 

Çok kültürlülüğümüz dahi,

bu kötü politikanın ve çağdışı kalmış bu eğitim paradigmasının elinde bozulmaya yüz tutmuştur...

Bu bir savurganlık değil midir?

 

Bakın! 

Kamu kaynaklarını doğru ve yerinde kullanmayanları,

savurganlık yapıyor diye eleştirip suçlamıyor muyuz?

İnsan en önemli kamu malı ve kaynağı değil midir?

Eğer gerçekten de en önemli kamu kaynağı insan ise;

Kamu kaynaklarını kullanırken diğer tüm alanlardaki savurganlık,

usulsüzlük ve yolsuzluk kadar önem verilmesi gereken,

bir başka konu daha var demektir:

İnsan ve eğitimi...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları