Bir kemik at da gör!

Yayın Tarihi: 09/08/21 05:00
okuma süresi: 7 dak.

Bir varmış, bir yokmuş.

Hem varmış, hem yokmuş!
Yıllar önce duymuştum:

"Hazret-i Mevlana ve bir öğrencisi, dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir söyleşiden çıkmışlar, yolda birlikte yürüyorlarmış.

Biraz ileride yolun kenarında, iki köpeğin koyun koyuna sokulmuş, birlikte uyumakta olduklarını görmüşler.
Öğrencisi, biraz önceki söyleşinin de etkisi altında kalarak:
- Efendim şu manzaraya bakın!

Ne güzel bir kardeşlik sergiliyorlar!

 Keşke insanlar şu köpeklerden ibret alsa!” demiş.
Hazret-i Mevlânâ, manzaranın masumiyetinden emin değildir.

Peşin kanaatin hatalı olduğunu hatırlatarak öğrencisine dersini şöyle verir:
"Evlat, sen onların arasına bir kemik atıver de, bak o zaman gör dostluklarını". "

Ne çok insan vardır etrafına dost görünen ancak bireysel menfaatleri nüksettiğinde dostluklarını hiçe sayan, hatta sırası geldiğinde dost dediklerine sırtını dönüp onları görmezlikten dahi gelen...
***********************
YOLDAŞ OLMAK

Herhangi bir "amaç" için başlangıç olarak mutlaka somut bir adım atmak,

ve sonra da devamını getirmek gerekir.

Öyle değil mi?
Yani öncelikle "yola çıkmak" ve sonra da yolda ilerlemek...
Eğer başkaları da aynı şeyi arıyorsa, yola birlikte çıkarsınız!
Farklı yerlerden de olsa, aynı hedefe doğru yürürsünüz!
Kısacası, "yoldaş" olursunuz!

Şimdi bir işçi topluluğu düşünün...
İşçiler birleşip bir sendika kurar ve haklarını aramak isterse,
bu bilinçli bir "yoldaşlık" olur. 
Yoldaşlık, devrimciliğin kimyasıdır;

bağları güçlü kurulduğunda kopması olanaksızdır.

Lâkin bazı insanlar, çeşitli kişisel kaygılarla bir araya gelir,

ve "Hasan Ağa" derneği, "Beyaz Taş Severler" derneği gibi örgütler oluştururlarsa, 

bu türden birliktelikler, kişisel kaygıların belirli bir bakış açısı ile ifadesi olur.
Böyle bir anlayışla oluşturulan ya da giderek bu zihniyetlerin hakim olduğu örgütlerde,

bu anlayışlara dönüşen kişilerle artık yoldaşlık etmek,

ve örgütün devrimci kimyasını koruyarak,

birlikte dayanışarak varlık göstermek ne kadar mümkündür?
**************************
GÜÇLÜ İTTİFAKLAR KURMAK GEREKİR

Toplumsallık, barışseverlik, evrensellik, değişimcilik ve solculuk adına,

"kısa yol" hesapları, kolaycılık, “orta yolculuk” ve benmerkezcilik ile ilerlenemeyeceği,

çeşitli göstergelerle ve acı deneyimlerle artık ortaya çıkmıştır...

Taşıdığımız zaafları gizleyerek veya  o zaafları taşımakta ısrar ederek,
solculuk ve devrimciliğin özüne değil de,

bulunduğu ortamdan azami fayda elde etmek ister biçimde yapılan siyasi yatırımlarla,

sürer duruma (statükoya) karşı hiçbir rakip "değer" yaratmak söz konusu olamaz.

Yapılan birtakım sönük “eylemler” ve "faaliyetler" ile,

sürer duruma karşı avantaj yakalamak mümkün değildir!
Önemli olan, "ittifaklar" kurmaktır...
Çünkü "ittifak",  geleceğe yönelik bir adımı ifade eder.
Annan Plan dönemindeki gibi...


Ne demiştik Annan Planı döneminde?
Kıbrıs’ta federal çözümü,

Kıbrıslı Türklerin kendi siyasal kimliğini icra edebilecek yetenek ve beceride olduğunu savunmayı siyasi amaç edinen bir partinin ve siyasetin amaçları nettir!

Ve bu anlayışlardaki kazanımlar toplumsaldır!

Hatta bu kazanımlar gerek Kıbrıs’taki bütün toplumların,

gerekse de Kıbrıs ile ilgili tüm paydaşların ortak kazanımlarıdır...
Öyle değil mi?

Bugün yine seçmen gücü ile elde edilemeyen hedeflerin yakalanması konusunda, toplumsallığı, bölgeselliği ve hatta evrenselliği ön plana çıkaran yol haritaları çizilmesi gerekmiyor mu?
Kıbrıslı Türklerin yokolmaması, varlığını koruyarak ileriye taşıyabilmesi ve dünyayla bağlaşık olabilmesi için,

Kıbrıs’ta siyasi eşitliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu, eşit haklarla kullanılan tek egemenliğe ve tek uluslararası vatandaşlığa dayalı federal çözümün olması için mücadele eden toplumun tüm kesimleriyle ittifaklar kurmadan,

siyasi hedeflerin yakalanması koşulları nasıl ortaya çıkartılacak?

  • Mesela neden Brüksel’e gidilmesin?
  • Neden bu güçlü ittifak olarak orada sürekli bir ofis açılmasın?
  • Onlara, yani AB’ye, muktesebat henüz geçerli olmasa da,

            bir AB toprağı olan Kıbrıs’ın kuzeyini ve Kıbrıslı Türkleri,

            hangi amaçla ihmal ettikleri neden yüksek perdeden sorulmasın?

  • Neden Kıbrıslı Rumların,

            iki bölgeli iki toplumlu siyasal eşitliğe dayalı,

            federal çözüme yanaşmamalarının bedellerinin,

            Kıbrıslı Türkler tarafından ödenmeye devam ettiğinin hesabı sorulmasın?

  • Neden Kıbrıslı Türklerin,

Adanın her iki tarafındaki çözümsüzlük çözümdür politikalarından dolayı, varlıklarının tehlikeye girdiği anlatılıp,

bunun sorumlularından birinin de AB olduğu vurgulanmasın?

  • Mesela tüm bunlar ve benzer farklı eylemler neden yapılmasın?


ÇÖZÜM GELECEĞİN YARATILMASINDADIR

Fikir üretebilen değişir,

toplum da her alanda ürettikçe değişir,
ve değişebilen ayakta kalır, yıkılmaz...

Çözüm nedir?
İstedikleri düzeni kuramasınlar diye,

neyse bedeli,

biz bu bedeli ödemeye hazır mıyız?

Yoksa,

bedeli çok ağır olacak diye irademizi, onurumuzu mu yitireceğiz?

Kısa vadede bir” ara çözüm” bulunacak,
ama uzun vadede bunun topluma bedeli çok ağır mı olacak?!
Nedir peki çözümünüz?

Geleceği hesap etmekle uğraşılmaz…
Gelecek yaratılır...

Aynı Peter Drucker’in dediği gibi:

“Geleceği tehmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır.”
Geleceği yaratmazsanız ne mi olur?
O zaman da yöneten değil "yürüten" olursunuz... 

 

Öyleyse varlığımızı koruyup ileriye taşımak istiyorsak,

yürütülmek değil yönetmek ise hedefimiz,

hem üretmek hem de sürerduruma karşı güçlü ittifaklar kurarak,

geleceğimizi yaratmak durumundayız...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları