Uçmayı arzulayanlar ve biz Kıbrıslı Türkler

Yayın Tarihi: 06/09/21 07:00
okuma süresi: 6 dak.

BALMUMUNDAN KANATLAR YAPIP UÇAN DAİDALOS VE İKAROS’UN ARZUSU

Adının Yunanca anlamı “usta işçi” demek olan Daidalos, hem mimar hem heykeltıraş hem de her türlü mekanik araçları yapan çok yönlü yaratıcı bir mucittir.

Daidalos, Atina'daki atölyesinde çok yetenekli bir genç olan yeğeni ve çırağı Talos ile birlikte çalışır. Talos, ölü bir yılanın dişlerini kullanarak testereyi icat edince, Daidalos çok kıskanır  ve onu Akropolis’ten aşağı atarak öldürür. Yakalanmamak için de Atina’dan kaçar ve Girit kralı Minos’a sığınarak onun hizmetinde çalışmaya başlar.

Daidalos, gerek Minos’un kızı Ariadne gerekse de karısı Pasiphae ile zamanla çok değişik entrikaların içine girer ve kral Minos’u öfkelendirir. Daidalos, bu entrikaları sineye çekemeyen ve hem kendisini hem de bir saray cariyesinden olan oğlu İkaros’u öldürtmeye çalışan Minos’tan kurtulmak için oğluyla birlikte kaçar ve daha önce Minos’un isteğiyle kendisinin plânlayıp yaptığı labirente sığınır.

Minos onları bir türlü yakalayamaz ancak labirentin bütün çıkış noktalarını kapatır ve peşlerini de bırakmaz. Daidalos ve İkaros’un lâbirentten kaçmak için seçenekleri tükenince, çaresiz bir şekilde orada hapis kalırlar.

Daidalos’un bir süre sonar aklına kazların kanatları gibi kanatlar yapıp üstü açık olan lâbirentten havalanarak uçmak gelir. Bunun için kuş tüylerini balmumu ile yapıştırıp kendisi ve oğlu için kanatlar yapar ve kanatları birer kuş gibi çırpıp havalanarak lâbirentten kaçarlar.

Daidalos, İkaros'a uçarken çok alçalırsa kanatların nemden ağırlaşarak denize düşeceğini, çok yükselirse de güneşin kuş tüylerini birbirine bağlayan balmumlarını eriteceğini ve yine denize düşeceğini söyler ve belli bir yükseklikte dikkatli uçmasını tembihler.

Ancak İkaros başta babasını dinlese de, daha sonra babasının uyarılarına kulak asmayıp, Güneş’ten gözlerini alamayarak uçmanın da cazibesine iyice kapılınca, yükseldikçe yükselerek uçar ve Güneş Tanrısı Helios'a aşırı derecede yakınlaşır. İşte o noktada Güneş, balmumundan kanatları eritir ve İkaros artık uçamayarak denize çakılır ve boğularak ölür...

ARZULAMAK VE CESARETLİ OLMAK

Uçmak!

Daidalos’tan önce sadece Tanrılara özgüydü uçmak...

Daidalos arzuladığı uçmayı başarsa da, kendine biçilen sınırlarda kalmayı yeğledi.

Oysa İkaros, uçarak sınırları aşmak istedi. Bedel ödese de arzuladığı yöne doğru uçtu.

Ödediği bedel öğretici de oldu kendinden sonra gelenlere.

Belki o başaramadı o gün bunu, ancak onun gibi olanlar ve bunu arzulayanlar daha sonra başardılar.

Başarmaya da devam ediyorlar... 

Dolayısıyla İkaros, insanlığın yeryüzüyle sınırlı kalmaması gerektiğine gönderme yapan muazzam bir hikâye idi!

Yine, bu muazzam hikâye bize şunu da anlatır:

Bilim, salt okuyarak öğrenilen bir şey değildir.

Bilim başkalarının yaptığını taklit de değildir. 
Bilimi bizzat yapmak lâzımdır. 
Yani, nasıl uçulduğuna dair kitaplar okumakla ve bunu öğrenmekle uçulmuyor. 
Bundan dolayı, öğrenmeyi geçip, doğrudan uçmak lazım...

İşte bu balmumu kanatlarla göğü arşınlayacak kadar cesaretli olanlar,
Hayallerle sınırlı kalmış bir eylemi gerçekleştirerek,
İnsanlığı zamana ve mekâna olan bağımlılıktan kurtaranlardır...

Uçmayı arzulayanlar... Şunu unutmayın...
Arzulamak çok önemli…
Belki sağa-sola doğru gitmeniz gerekecek,
Veya bir engelin üstünden atlamanız gerekecek ama;
"Arzu" olduğu sürece o yol durmadan uzar, uçtukça da uçarsınız!

İkaros’tan sonra,

  1. yüzyılın ikinci çeyreğinde Hezârfen Ahmed Çelebi İstanbul’da lodoslu bir havada Galata kulesinden kuş kanatlarına benzer bir araçla Üsküdar’a kadar uçtu...
  2. yüzyıla gelindiğinde ise, bilim insanları hidrojen gazının havadan daha hafif olduğunu keşfetti...


Bunun üzerine hidrojenle doldurulan bir balonun havada süzülebileceği düşünüldü.

Balonlarla uçuldu.

80 günde devrialem oldu.

  1. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde, Wright kardeşler Paris üzerinde bir dengeli model uçak uçurdular.

Daha sonra uçaklar.

Uzay gemileri.

İnsansız hava araçları yapıldı.
Bugün "uçan otomobil"lerden bahsediyoruz!

İnsanlık uçtukça uçuyor, arzuladukça ve cesaretle de sınırları aşıyor...

“Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece düşünmelerini sağlayabilirim” diyordu, Sokrates!

Düşünenler, yaratıcı olanlar, üretenler ve arzuladıkları hedeflere yürümeye ve uçmaya cesaret edenlerdir bedeller ödeyerek sınırları aşanlar... 

NEREYE KADAR “OKEY”İZ?

Peki ya biz?

Biz Kıbrıslı Türkler?

Yasal yağmacıların yaratılmasına  "okey"iz!
Rastgele kriterler konulmasına da...
Ercan’a kadar olan otoriteye de "okey"iz!

Peki, "Mandra"ya hapsedilmeye de mi "okey"iz?

Yoksa!

Özgürlüğün bedelini balmumu kanatlarının erimesini göze alarak arzularına yürüyüp  ödeyenler gibi,

yılmadan uçmaya gayret edecek,

ve varlığımızı günden güne gelişerek ileriye taşıyacak mıyız?

Buna cesaret edecek miyiz?

 

Unutmayalım ki,
İnsanlık eğer düzenle sınırlı kalsaydı,

bulunduğu konumdan bir adım dahi ileri gidemezdi... 

 

Peki biz daha ne kadar böyle dünyadan kopuk yaşamaya, edilgen olmaya, kendimize güvenmemeye devam edeceğiz?

Ve bırakın uçmayı, daha ne kadar kendi kararlarımızla yürümekten korkacak, emeklemeye bile cesaret edemeyeceğiz?

Ve böyle uçmaya cesaret etmeden yaşayarak mı “egemen eşit” olacağımızı düşüneceğiz?

Böyle yaşamaya daha ne kadar “okey”iz?

Uçmayı düşünmeden ve arzulamadan!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Kuzey Kibrisli06/09/21 15:47
“Okey be annem” ?

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları