"Babacılık" da biter mi?

Yayın Tarihi: 22/11/21 11:35
okuma süresi: 5 dak.

Siyasetin görevi; anlamak ve adlandırmaktır.
Peki nasıl anlayacaksın kendi vatandaşlarını?
Elbette yurttaşların arzu ve korkularıyla bağ kurarak…

İnsanlar diyor ki:
"Bitik durumdayız...
Yaşamak giderek daha da zorlaşıyor…
Dolar 11, euro 1
3, sterling ise 15 lirayı aştı...
Döviz kuru ile birlikte iğneden ipliğe zam geliyor…"

Oldukça sıkıntılı bir sürecin henüz başındayız!
Günü kurtarmaya çalışanlar büyüyen bu tehlikeyi ya görmüyor, ya da görmek istemiyorlar!
Fakat finansal yapının tahammülü bulunmuyor...
Yarın evdeki hesapların çarşıya uyması zaman içinde imkânsızlaşınca ne yapılacak?
Daha fazla zam mı?

Ya sorunlu kredilerin hacmi artınca?
Mali sektörün refleksleri zayıflayınca?
Talep daralınca?

Bunları yaşadık diye biliyoruz...

Tabi ki tam elli yıldır bazı odaklar bu mali sorunları kendi amaçları için kullandılar...
Nasıl mı?
İnsanların korkularını manipüle etme yoluyla!
Bu yolla hem tepeden “babacılık”ı, hem de  "demoralizasyon"u içselleştirdiler...


"Kesintiye gideriz ha!"...
"Para aktarmayız ha!"...
 
İşte bu yüzden her zaman birileri bizleri "yukarıdan" yönetti!
Bu durumda Kıbrıs'lı Türkler hiç balık tutamadı, özne olamadı.
Hep tepeden babacılık var oldu...

Bu tepeden babacılık da iflas noktasına gelir mi?
Gelebilir...
Gelirse ne olur?
Memlekette "babacılığın" alternatifi yaratılmış mı?
Hayır!
O halde?
Gittiği yere kadar gidecek!

Neden federatif yapı ve AB üyeliğini savunuyoruz?
Çünkü; genellikle, insanlık tarihindeki büyük başarılar, uyumlu hareket etmeye dayalıdır.
Mesela ABD ve son olarak "AB" ...
Bu yapılar coğrafi bir bölge içinde yaşayan toplumların, uyum içinde işbirliği yapabildikleri, çok etkili ve gelişmiş bir işbirliği yapısıdır...

Neden?
Çünkü bu coğrafyalarda yaşayan herkes "ABD", "AB" denilen aynı hayal ürününe inandığı için!
Aynı kurallara uymak, itaat etmek, aynı kalıplar ve aynı değerlere sahip olabilmek işbirliğine dayanır.
Örneğin Anadolu’da da, cuma namazına katılmak için milyonlarca müslüman insan bir araya gelir çünkü hepsi İslam dinine inanmışlardır.
Eğer işbirliği yapmayı göreceli gerçekliğin üzerine koyarsanız bu sizi de güçlü yapar!

Aynı şey politik alanda da doğrudur...
Devlet ve millet nedir? Nesnel gerçeklik mi?
Ekonomi gibi diğer tüm kitlesel işbirliklerinde de...

Bugün Euro'ya geçelim; TL, dolar karşısında eriyor tartışmaları gündemde...
Para nedir?
Para, aslında bugün herkesin inandığı tek hikâyedir.
Örneğin herkes aynı dine veyaTanrı'ya inanmıyor ya da herkes milliyetç değil...
Fakat kimsenin Euro'ya, Amerikan dolarına bir itirazı yok!

Sendikacıların da yok!

Peki! Nesnel bir değeri var mı paranın? Yoktur!
Parayı yiyemezsiniz, içemezsiniz...
Ama TL'ye , Euro'ya, Dolar'a ben inanırsam, sen inanırsan ve herkes inanırsa;
Bu “değersiz kağıdı” alıp, markete gidip,  karşılığında yiyebileceğim şeyler alabilirim.

Sonuç olarak biz Kıbrıslı Türkler nerdeyse 40 yıldır bir ikili gerçeklik içinde yaşıyoruz!
Zaman ilerledikçe KKTC denilen bu kurmaca gerçeklik, giderek çok daha güçlendi ve bugün, deneyimlemekte olduğumuz yeni sorunları yaratıyor...
Çünkü KKTC'yi, bir işbirliği platformundan, bir "Yap-İşlet-Devret (YİD)" modeli devlet kurumuna dönüştürdüler...
Kurum ve kuruluşlarıyla telif haklarını da Türkiye'ye devrettiler...
Kullanım şartları ise, Kıbrıs'tan sorumlu şahsın iki dudağı arasına sıkıştı...

Neticede  işbirliği yapmak yerine, vesayet, kendimiz dışında bir "babacılık" örgütledi...
Bu "babacılık" ise zamanla yaşayış şeklimizi, kültürümüzü, insanımızı,
Bize ait "değer" olarak ne varsa, her şeyi egale ediyor!
Yani  bu “babacılık” bütün sorunları birbirine bağlı, bütünlüklü ve düğüm haline getirdi!
 
Önce giderek toplumu iki zıt kutba ayırdı...
Sonra slogan değişti:

"Barış" sloganımız federal çözüm değil,
"KKTC forever" oldu.

Gelecek ise çok daha fazla belirsizliklerle dolu...
Mesela, yeteri kadar para kazananların dahi
,

aynı gelire yarın da sahip olacaklarıyla ilgili bir garanti var mı?
Yok!
Yaşamın neredeyse tüm alanlarında aynı belirsizlikle karşı karşıyayız.
Bugün esnaf, zanaatkâr, memur, işçi, köylü ve tüm toplum canla başla çalışmasına rağmen,

sürekli borç içerisinde yüzmektedir...

Şimdi yine euro'ya geçelim sesleri yükselmeye başladı...
İster Dolar’a ister Euro'ya geçilsin,
AB gibi Federatif bir işbirliği yapısını Kıbrıs’ın tamamına ve dolayısı ile Kuzeydeki kitlelere yaymadıkça, "ısmarlama iktisad"larla normalize olmak ve "dünyalı" gibi insanca yaşamak mümkün değil!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları