Üretmeyen bir toplum halk olamaz

Yayın Tarihi: 21/03/22 05:00
okuma süresi: 6 dak.

Kıbrıs Türk Halkının Dünya Halkları içerisinde hak ettiği saygın yeri alabilmesi açısından oldukça temel kabul edilen iki koşul vardır.

Bunlardan birincisi, halen Kıbrıs sorununun hemen tüm paydaşlarının ve uluslararası toplumun kabul ettiği federal temelde bir çözümün gerçekleşmesi;

ikincisi ise Kıbrıs Türk halkının bilimde, sanatta, her türlü hizmet sektöründe, tarımsal ürünlerde ve sanayi alanında her türlü emtiayı üreten üretken bir yapıya yeniden kavuşturulması ve üretim araçlarını etkin bir biçimde kontrol edebilmesidir.

İşte bu koşulların kabulü ile Kıbrıs Türk Halkını ileriye taşıyabilmek tüm ilerici ve devrimci güçlerin en önemli misyonu olup, bu mücadele ile hem Kıbrıs Türk Halkının ekonomik gelişmesinin, hem Kıbrıs Türk Halkının kendi kendini yönetmesinin, hem de kendi ayakları üzerinde durmasının ve Kıbrıs sorununun da adil bir federal çözümle gerçekleşip sürmesinin kavgası verilmelidir.

Bu kavga öylesine önemli bir hal almıştır ki, Kıbrıs Türk Halkının üretici güçlerini geliştirmek bir başka açıdan bakıldığında statüko ve ayrılıkcılığı da engelleyebilecek olup aynı zamanda güneyden yükselen hakimiyetçi anlayışın da önünü kapatabilecektir.

İşte bu nedenlerle toplumumuz içinde var olup yaşam kalitesini ve standartını düşürme amaçlı her türlü çabaya karşı iken, refah ve mutluluğun, ekonominin ve halkımızın alın teri üzerinden şekillenmesi ve halkımızın bağımlılığının azaltılması amaçlanmalı ve tüm projeler bunun üzerinden geliştirilmelidir.

Yüzyıllarca bu topraklarda yaşayan ve her türlü güçlüğü “birlik, mücadele ve dayanışma” temelinde aşan Kıbrıs Türk Halkı, bugün de yarın da, ne Türkiye Halkının ürettiği değerlerin tüketicisi ne de Kıbrıs Rum Halkının ürettiği değerlerin haris bir paylaşımcısı olamaz.

Aksine, adanın federal bir çözümle birleşmesi ve çözümün Dünya Halkları içinde saygın yerimizi almanın temelinin ekonomik gelişmemiz ve demokratik hukuk devleti ilkelerini, sosyal adaleti temellendirmemiz ile olanaklı olduğunun artık herkes tarafından görülmesi gereklidir.

Kıbrıs Türk Halkı ekonomik kalkınmasına ilaveten Birleşik Federal Kıbrıs ve AB içinde yer alarak geleceğine daha güvenle bakabilecektir.

Varlık mücadelesi verip çözüm ve barış için mücadele ederken aynı zamanda da halkımızın etkin bir şekilde üretici güçlerinin geliştirilmesi, üretken kılınması ve emek dünyamızın çıkarlarının savunulmasına ilaveten, yerel özel girişimci, esnaf, zaanatkar, üretici, sanayici, ticaret dünyası ve finans dünyamızın, bu ortamdan toplumsal varlığımızın korunup geliştirilmesi için değişen dünyamıza uygun sosyal anlayışlarla varlığını sürdürmesi düşüncesi ile hareket etmeye çalışılmalıdır.

Bu anlamda, piyasa dinamiklerini gözeten, verimliliği ve kaliteyi, hayatın her alanında ele alan yaklaşımlara oldukça önem kazanmaktadır.

Ekonomide kamunun yerinin, statükonun sürdürülmesi adına ayrılıkçı güçlerce Türkiyeden aktarılan kaynaklarla sürdürülmesinin, üretkenliğe, emek ve iş dünyasına edilgin bir yaşam getirdiği bilinci içinde olup bu modeli değiştirmeye odaklanılmalıdır.

Özellikle son dönemlerde UBP anlayışları ile kamunun ayrılıkçı harekete dönük şişirilmesi olayını gerekçe gösteren statükonun kurucusu ve savunucularının, kendi yarattıkları ucube yapıdan kurtulma adına, bu kez kamunun ekonomideki denetleyici, geliştirici ve sözde özelleştirmeci ama özde Kıbrıs Türk halkının kamusal alandaki birikim ve deneyimlerini çökertici uygulamalarına şiddetle karşı çıkılmalıdır.

Bu uygulamalara karşı çıkarken, bu kez, sözde liberal adım ve söylemlerle, insanımızın yaşam kalitesini geriletecek ve demokratik değerlerimizi erozyona uğratacak anlayış ve yaklaşımlara; emekçilere ağır sömürü koşulları getirmeyi amaçlayan hareketlere de karşı durulmaya devam edilmelidir.

Kamunun etkisi ve özel sektörün girişim gücünü birlikte ele alınıp, toplumsallaştırma ile devletleştirmenin aynı şey olmadığı, ama sözde liberal adımların da gelişmenin kendisi değil, aynı zamanda da kamunun etkinliğinin yerini bütünü ile tutamayacağı bilinci ile hareket edilmelidir.

Kamunun ekonomi içindeki konumu ele alınırken, bunu tabulaştırmamak gerektiğinin altını çizmek gerekmektedir, çünkü devlet maalesef bütün toplumun değil, egemen sınıf ve katmanların yönetim aracı olma niteliğini halen korumaktadır.

Bu yüzden, ekonomideki düzenlemeleri yaparken, artık kamunun etkinliğinde olan kuruluşların devletsizleştirilmesi/toplumsallaştırılması ve ekonomide kaynak dağıtımı ve düzenlenmesinde söz sahibi olan devlet birimlerinin tümünün siyasallaşmadan arındırılıp, toplumsal denetim altında olmasına dönük bir devlet ve kamu yönetimi anlayışının da geliştirilmesi gerekmektedir.

NOT: 8 Eylül 2010 tarihinde yazıp Yenidüzen gazetesinde yayımlattığım bu makalenin üzerinden 12 yıla yakın bir süre geçmesine karşın, yukarıda ele alınan konularda neredeyse bir arpa boyu yol gidilmemesi, hatta giderek daha da büyük sorunların içerisine sürüklenilmesi, Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığının korunması ve ileriye taşınması sürecinde oldukça üzücü ve düşündürücüdür.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları