Aynada yalan var mı?

Yayın Tarihi: 02/01/23 05:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

Janus Yüzlü

Bilim tarihinde nesnellik ve öznellik olarak bilinen iki temel değişim,

"Janus Yüzlü" olarak nitelendirilmektedir:

“Janus”, bir yüzü ileriye, diğer yüzü geriye bakan bir "Roma Tanrısı"dır.
Yılın ilk ayı olan ve bugün ikinci gününü yaşadığımız “Ocak” ayının, İngiliz dilindeki karşılığı olan “January” sözcüğü de, “Janus” sözcüğünden türemiştir.
Bilindiği üzere “Ocak” ayının bir yüzü geçen yıla, öteki yüzü de gelecek yıla bakar…

Olasılık da iki yüzlü bir kavram olup,
yüzlerden biri olayların gerçekleşmesiyle ilgili sıklığı,
öbürü de buna duyulan inanç derecesidir.

Aralarındaki temel fark,

birincisinin nesnel yargı (yargının yalnızca bir kişinin görüşü olmayıp, kişiden kişiye değişmeyen ve herkes için geçerli bir yargı olması - örneğin, "KKTC'nin başkenti Lefkoşa'dır"),

ikincisinin ise öznel yargı (kişiden kişiye değişebilir - örneğin, "Girne Kıbrıs'ın en güzel şehridir") olmasıdır.

Öznellik

Deniliyor ki;
Düşünce insanı, yaşadığı toplumun şuuruna angaje olmak zorundadır;

böylelikle bir düşünce birliği, yani kollektif bir irade ortaya çıkacaktır.
Yalnızca ideolojik olarak değil,

siyasal ve ekonomik olarak da toplumla bütünleşebilecek,

organik tutunum sağlayabilecek aydınlar,

bir yapı memurları gibi,

ilişkiler matrisiyle eş zamanlı olarak,

kendileriyle birlikte,

sanayi teknisyenini,

ekonomi politik uzmanını,

yeni bir kültürü,

yeni bir hukuk sistemini oluşturup yaratacaklardır.

Ve sistematik bir biçimde yeniden üretilecektir bu hegemonik düşünce ve davranış biçimleri!

 

Yani, kollektif bir irade toplumla bütünleşecek,

ve bu "Organik İkna Merkezi",

seçmenlerin düşündüklerini yönlendirip,

rızalarını kazanacak.

Böylelikle "Kıbrıs'ın en güzel şehri Girne'dir" öznel yargısı,

sadece toplumdaki temel sınıflarla ideolojik olarak değil,

siyasal ve ekonomik olarak da bütünleşmeyi örüntüleyecek.

O zaman da inandığımız birçok şey,

kendi gerçeğimize dönüşecektir.

Nesnellik

Peki, bir kapitalist ne yapıyor?
Nesnelleştiriyor...
Demek istediğim şudur ki;
siz daha önce hiç tekerlekli yük arabası görmemiş yerlere yük taşırsanız,

oraya sadece yük değil, tekerlekli yük arabası fikrini de taşırsınız.
Yani, kamuoyunu yeniden yaratacak koşulları yaratırsınız!

 

Max Weber bunu görerek şunları söylemişti:
"Optimum araçlar zaten keşfedilmiş ve kurallar, yönetmelikler ve yapılar da kurumsallaştırılmıştı; insanların bunlara uyması yeterliydi".

 

Ben ne mi diyorum?

Bireylere kendilerini ifade etmeleri için yardımcı olmalıyız diyorum.
Onun için bize yeni bir psikoloji gerek diyorum.


İlk iş olarak,

bu insanların kendileri olmak için ne istediklerini keşfetmek amacıyla,

kafalarının içine girmenin yollarını bulmalıyız diyorum.


İnsanların motivasyonlarına bakıp,

eylemlerine bakıp,

ne yapacaklarını tahmin etmeliyiz diyorum.


İnsanların derininde yatan değerlerine bakıp,

yaşam tarzlarını tahmin etmekten söz ediyorum.

 

Eğer insanların yaşam tarzlarını öngörebiliyorsanız, ,

oy ve yetki verecekleri siyasetçileri de tahmin edebilirsiniz.


İnsanların felsefesini kullanıp, onlarla barışın.

Sonra da onların sınırsız bireyler olmalarına yardım edin diyorum.


Siyasetçiler ve kitleler arasında yeni bir bağ kurmanız gerekir diyorum.


Kıbrıslı Türkler ülke yönetiminde söz sahibi olan etken vatandaşlar durumuna getirilmelidir diyorum.

Yani;
Siyasetinizi nesnelleştirin...
Ve bu siyasetinizin de bir psikolojisi olmalı ...
Olmalı ki, insan bu siyaseti kendi değerleri ile içselleştirebilsin.
Aklın evrensele taşındığını görebilsin...

Değer önceliği

Her toplumun bir "değer önceliği" olmalı...
son yapılan yerel seçimlerden sonra gereken ilk iş,
işte bu değer önceliklerimizin öncelikli olarak değerlendirilmesidir...

Örneğin:
Araba değerlidir...
Sizi bir yerden öteki yere ulaştırır...
Bunun için değerlidir...

Peki ya kullandığınız araba doğayı kirletiyorsa?
İşte tam bu noktada, bir değer seçimi yapmak zorunda kalırsınız...
Araba kullanmak önemli, ancak doğayı kirletmemek de önemli değil mi?
İkisinden de vazgeçemiyorsanız,

doğayı kirletmeyen bir araba üretmekten başka çareniz olamaz...

Eğer doğa dostu bir araba üretmez,

ve doğayı kirletip öldüren araba kullanmaya devam ederseniz,

kendiniz de bu kirli havadan zehirlenecek,

arabayı kullana kullana, bir gün dünyayı da yok edeceksiniz!

Bizim değer seçimlerimize bir göz atalım!
Seçimlerimiz yerinde mi?

Örneğin, ekonomik sıkıntılardan dolayı,

doğayı betona çevirmeye kimsenin çok fazla bir itirazı yok!
Casinolar, bahisçilik ofisleri ya da gece kulüpleri üzerinden para kazanırken,

toplumsal dokunun bozulmasına göz yummamız da maalesef ki bir gerçeklik!

Örneğin, yükseköğrenimdeki öğrenci sayısını artırırken, gerekli önlemleri almamak!

Daha niceleri sayılabilir bu değerler seçiminin ve değerler önceliğinin KKTC'de iyi yapılmadığına örnek olarak.
Peki ama, neden bu değerler seçimini ve değerler önceliğini yapmıyoruz bu sorunlar yaşanmasına rağmen?
Neden?
Belki de kendi önümüzden çekilmek istemiyoruz!

Siyasetin nesnesi değil, öznesi olmak...

Eğer 2023’te de,

daha önceleri olduğu gibi kendi önümüzden çekilmeyeceksek,
bir ömür boyunca ziyan ettiğimiz "yeni yılları",

yine yanılsamalarla telafi edeceğiz demektir...

Peki ama neden hep yanlış değer şeçimleri oluyor?
Çünkü kendimiz üzerine düşünmez ve kendi değerlerimizi seçmezsek,
o zaman başkalarının seçimlerine göre yaşayacağız demektir!

Bu daha fazla beton olur,
Denetimsiz Kur'an kursları olur,
"Gelenin gidenin tekmelediği bir futbol topu gibi olma durumu" olur,
“Kamu yararına uygun” gerekçesiyle ideolojik icraat uygulaması olur,
olur da olur...
Hatta "Kıbrıslı Türk" eşya ile aynı bile olur!
Zaten bunu da gözlemliyoruz...

Yeni yılda bu değişir mi peki?
Siyaset dediğiniz şey, sadece sandıktan çıkmakla sınırlı değildir!
Değer siyaseti değişirse, insan, siyasetin nesnesi değil öznesi durumuna gelir.

Eğer bu siyasi değişim, insanlık durumunun iyileştirilmesini bir amaç edinirse,
işte o zaman hakiki iyileşme ve kalkınma sağlanır...
Bugün çevreyi kötüleştiren de, değerli yapan da insandır...
Kalkınmayı sağlayan da, gerilemeye neden olan da...


Mevlâna diyor ki:
"Aynada çirkinliğini görünce aynaya kızma..."

Aynada yalan var mı?


Yok...
Öyleyse kendini görmek isteyen aynaya bakacak!
Barışmak yerine, kavgadan, betondan, medet umar hale gelenler,

hangi değer yargılarına sahip?!

Mevlâna şunları da ekliyor:
"Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz?

Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz?"


Ganimet mal üzerinde hak iddia edip, tüyü bitmedik yetim ve öksüzün malına el koyanların değer yargılarıyla mı 2023 daha güzel bir yıl olacak?

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları