EkoFin

Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ
sukruumarbeyli@hotmail.com
Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ

Bu defa faiz silahı çekilmedi; çünkü..!

Yayın Tarihi: 19/04/21 07:00
okuma süresi: 5 dak.

Faiz, enflasyon ve kurlar arasında her zaman bir ilişki vardır. Genel olarak ekonomi teorilerine baktığımız zaman faizlerin yüksek olması, enflasyonu aşağı çekme yönüne girerek, mevcut ülkenin de para birimini güçlendirir yönündedir. Diğer taraftan bazı görüşler de tersini bildirerek faizin düşmesi ile birlikte enflasyon da düşer diye savunmaktadırlar. Enflasyon ve faiz yakın ilişki içerisinde hareket eder iken, etkileri de döviz kurlarına sebebiyet vermektedir. Merkez bankası piyasadaki para arzını politika faizi ile yönlendirip yönetmektedir.

Politika faizi önemlidir; çünkü piyasada bulunan oyuncuların oyun kurallarını belirleyerek borç alma ve verme maliyetlerinin dengesini oluşturur ve faiz, tahvil ve ayrıca hisse senedi değerlerini de belirlemeye yardımcı oluyor. Bu oranlar ile de bireyler ve reel sektördeki firmalar ise tasarruf ya da harcama dengelerini oluşturuyorlar. Kısacası piyasanın durumunu belirleyen politika faizi büyük önem taşımaktadır.

Faiz oranları düşük olan ortamlarda, tasarrufu kısıtlıyor; çünkü gelirler düşmüş oluyor bu nedenden dolayı harcama eğilimlerini artırıyor. Diğer açıdan bakıldığında ise tüketim harcamalarının artması ile de ekonomik büyümede paralel olarak artış gösteriyor. Ancak bundan dolayı da beraberinde enflasyon artışlarını da ayni zamanda getirmektedir. Başka bir açıdan da bakacak olursak faizler düşük olduğu zaman kredi iştahlarının artması alma ve verme eğilimlerinin paralel şekilde gitmesi ise yerel para birimi miktarının yükselmesine neden olarak yine enflasyon riskini artırmaktadır.

Bununla beraber genel ekonomi teorisinde yine faiz oranlarının düşük olmasından dolayı enflasyon artışlarının geleceği ve beraberinde fiyat artışlarını da getireceğinden dolayı faiz artırımına gidilmesi gerektiği süreçlerin yaşanması öngörülmektedir.

Diğer taraftan peki faiz indirilirse enflasyonun düşeceği görüşleri neyi öngörmektedir? gelin ona bakalım. Bu durum geleneksel ekonomi teorisinden farklı olarak sıra dışı bir durumu ortaya koymaktadır. Ekonomik büyüme için, yatırım, istihdam, üretim ve ihracat dengelerinin artışının sağlanması gerekmektedir. Bu faiz düşüşü ile yukardaki maddelere ek olarak enflasyon oranlarındaki düşüşün sağlanması gerektiği yönünü savunan kitleler görülmektedir. Bu düşünce aslında Fisher teorisine dayanmaktadır; ki bu teoride nominal faiz, reel faiz ve enflasyon beklentilerini de hesaba katarak bir öngörünün oluşması sağlanmaktadır. Bu öngörü ayrıca faiz ve enflasyon oranlarının doğru orantılı olduğunu varsaymaktadır. Ama dediğim gibi geleneksel ekonomik görüşler tüm dünyadaki gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin para politikalarında kullanılmaya devam etmektedir.

Tüm bunların yanında döviz kuru da tüm bu faiz, enflasyon kavramları ile birlikte bir üçgen içerisinde dönmektedir. Döviz ile ithali ağırlıklı olan ülkelerde bu üçgen tam anlamı ile büyük önem taşımaktadır. Dövizlerdeki artış ithal girdilerdeki artışı ile üreticilerin maliyetlerini de artırdığı için satış fiyatlarını da beraberinde artırarak enflasyonun artmasına sebebiyet vermektedir. Kısaca döviz kurlarındaki artışın enflasyon üzerinde önemli bir etkisi söz konusudur.

Yapılması gereken madem ülkede döviz sıkıntısı var ki az olan değerlidir bundan dolayı yapılması gereken döviz kurunu düşürmek ve ekonomiyi canlandırarak savaşmaktır. Döviz kuru düşerse kurlarda gerileme ortaya çıkacaktır. Ülkeye sıcak para döviz girişi ve doğrudan yatırımların yapılması sağlanmalıdır. Yüksek faiz ile bu girişlerin sağlanması ve bununla ortaya çıkacak olan kurlardaki düşüş ile döviz fiyatlarına endeksli olan fiyat artışlarının da önüne geçilmiş olunacaktır. Geleneksel ekonomide döviz kurlarının seyrinin belirlenmesinde, dış yatırımcıların para birimimize yatırım yapma süreci ile birlikte paramızı da ellerinde tutma arzuları sebep gösterilmektedir. Bununla beraber yatırımcılar kazanacakları reel faiz getirisi, yani nominal faizin enflasyondan arınmış hali yüksek olmalıdır ki yatırımcılar kazansın. Tüm bu yatırımları da yapmak için ülkelerin risk durumları, makroekonomik dengelerindeki güçleri ve siyasi istikrarı da izleyerek kararlarını vermektedirler.

Gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye’de aslında hedef büyüme odaklı olmaktır. Bununda vebali para politikası ve maliye politikalarının iyi bir şekilde dengeli olarak ayarlanması süreçlerinden geçmektedir. Esas sıkıntı bu uğurda oluşan çelişkilerden doğmaktadır; aslında her şeyin ana sebebi budur.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Yrd. Doç. Dr. Şükrü UMARBEYLİ yazıları