Montego Körfezi'nden, Akama Burnu'na...

Yayın Tarihi: 16/05/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

10 Aralık 1982'de Jamaika'da yapılan Uluslararası Deniz Hukuk'u konferansında, bugün dünyadaki ülkelerin karasularının durumunu belirleyen ünlü Montego Körfezi Anlaşması (Konvansiyonu) imzalanır.

Türkiye, Yunanistan'la arasındaki 12 mil sorunu ve adaların belirsizliği gibi konular yüzünden bu anlaşmaya imza koymayan ülkelerden birisi olur. İmza etmeyen ülkelerin sayısı, ABD ile birlikte o zamanlar sadece dörttür.

Ancak Sovyetlerin dağılmasının ardından ortaya çıkan bazı ülkelerin de bunu imza etmemesi ile birlikte (misal, Kazakistan, Kırgızistan ve daha yeni kurulan Güney Sudan gibi ülkelerle) bu sayı bugün 17'dir.

ABD, yıllar sonra, söz konusu anlaşmayı imzalamış, ancak konvansiyon kısmını imza etmemiştir.

Dolayısıyla, dün İngiltere AB Bakanı Alan Duncan'ın "Kıbrıs MEB'i arızalıdır, itilaf vardır, orada sondaj gibi çalışmalar yapılması sakıncalıdır" diye açıklama yapıp, Anastasiadis'i sinirden çılgına çevirmesinin sebebi, işte bu Türkiye'nin imza etmediği, ancak Kıbrıs'ın da dahil 168 ülkenin imzaladığı söz konusu anlaşmadır.

Anlayacağınız, işin Montego Körfezi'nden, şu günlerde Türkiye'nin sondaj gemisi gönderdiği Akama Burnu açıklarına gelmesi hiç de tesadüf değildir.

Sör Duncan, Nikos Anastasiadis yönetiminin pek sevmediği, eskiden beri 'Türk dostu' olarak gördüğü bir figürdür. Dolayısıyla, Anastasiadis açıklamasının devamında "İngiltere'nin bu tip kararlarını Başbakanın verdiğine inanmak istiyorum" diyerek topu Teresa May Hükümetine atmış ancak İngiltere Dışişleri Bakanlığı, ertesi gün Sör Duncan'ın ifadelerini aynen tekrarlayarak Anastasiadis'in hayal kırıklığını daha da büyütmüştür.

Sonuç olarak, dün, ada tarihinde ender görülen bir şekilde, İngiliz Yüksek Komiseri Stephen Lille, Lefkoşa'da Rum Dışişleri'ne çağrılmış ve 'kalem odasına' alınmıştır.

Adanın 'Garanti ve İttifak' Anlaşmaları tahtında resmi 3 garantöründen birisi olan İngiltere'den, korumakla mükellef olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından, bir başka garantör ile yaşadığı itilaf konusunda 'hesap' sorulmuştur.

Hatta Anastasiadis, açıklamasında "İngiltere'nin Brexit sürecine verdiğimiz desteği hatırlatırım. Küçük bir ülke olmamıza rağmen, AB içinde eşit oya sahip olduğumuzu da hatırlatırım" minvalide tehditkâr bir söylemi de sözlerine eklemekten çekinmemiştir.

Ancak konu, şu günlerde hükümet kurmakla meşgul olduğumuz için, bizim pek gündemimize girmemiş, dahası, söz konusu itilaf sanki de 'KKTC ile Kıbrıs Cumhuriyeti' arasında bir itilafmış gibi algılanmış, buradan da "Hah, İngiltere de iki devletli çözüm gerçeğini görmüştür" türünde pek bir hayalci yorumlar da yapılmıştır.

İşin aslı, konu Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında, Türkiye'nin kendi ilan ettiği 'Kıta Sahanlığı' sınırlarının, 1, 4-5-6 ve 7 numaralı parsellerin bir bölümü ile kesişmesinden kaynaklanmaktadır.

Daha da açıklayıcı olursak, Kıbrıslı Türklerin ada etrafındaki zenginlikleri üzerinde 1960 kuruluş anlaşmalarından kaynaklanan hakları, Kıbrıs Cumhuriyeti üzerindendir. Bu bağlamda, 1-4-5-6 ve 7 numaralı parsellerde yaşanan şey, KKTC'nin 2018'de 6 yıl daha uzattığı TPAO lisanları ile ilgili değil, direk Cumhuriyetin kendisi ile ilgilidir ve uluslararası hukuk tahtında, eğer bu iddiaları sürdürüyorsak, işin içinde bizim de olduğumuz 'garip' bir yerdedir.

Yani?

Yani, 1-4-5-6 ve 7 numaraları parsellerin bizim de olduğunu iddia ediyoruz.

Kim olarak?

KKTC olarak.

Türkiye ne iddia ediyor?

Bu parsellerin kendi kıta sahanlığı ile çakıştığını.

İşte İngiltere'nin, son ortaya koyduğu duruş tam da bu yüzdendir.

1982 konvansiyonunda, söz konusu 'disputed' (sorunlu) ifadesi, böylesi karasularında 'sondaj' gibi çalışmalar yapılmasını yasaklamaktadır.

Türkiye ise Rumların bunu yapmasını engelleyemediği için, 'ben de gidip kazarım' demektedir.

Bunu 1982 anlaşmasını imza etmediği için de 'uluslararası hukuk' dışında görmemektedir zira söz konusu anlaşmanın 'bağlayıcı' olmadığını imza etmeyerek göstermiştir.

Kıbrıs sorununun kendisi gibi karışık bir konu olan bu mevzu, gün geçtikçe ve denizlerde söz konusu karışıklık arttıkça, daha da içinden çıkılmaz bir hale gelmektedir diye düşünmeden edemiyorum.

İngiltere'nin bu son çıkışı, Kıbrıs sorunu için son derece acayip bir gelişmedir.

AB'nin söz konusu kazılar için yaptığı 'Türkiye, Kıbrıs'ın MEB'ine saygı göstersin' açıklamasını anlamak, Kıbrıs da bir AB üyesi olduğu için zor değildir.

Ancak, ABD'nin aynı çağrıyı yaptığı durumda, İngiltere'nin ona karşı bir tavır içinde olması, kim ne derse desin oldukça şaşırtıcıdır.

Bölgede, söz konusu anlaşmayı imza etmeyen İsrail ve Suriye gibi ülkelerin varlığında da dikkat çekmek isterim.

Dikilitaş siyasetinin geçerli olduğu ülkemizde, etrafımızda dönen filmlere tabiri caizse böyle 'Fransız' kalmamızın cezasının, yeni bir 'oldu bitti' olmaması dileğimle, yazımı burada sonlandırayım…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları