'Yalınayak, başı kabak' kalma korkusu...

Yayın Tarihi: 27/06/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+
ABD'nin 1980'lerin sonundan beri Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde uyguladığı silah ambargosunu kaldırmayı öngören tasarı, geçtiğimiz Salı günü, Amerikan Senatosu'ndan onay aldı.

Ancak karar taslağına eklenen iki şart, resmen çorbadaki sinek kadar rahatsız edici bir şekilde duruyor.

Demokrat Parti senatörü Bob Menendez ile Cumhuriyetçi Parti senatörü Marco Rubio tarafından hazırlanan tasarıya eklenen bu şartların birincisinde, Kıbrıs Cumhuriyeti ve ABD'nin kara para aklama konularındaki işbirliklerini sürdürmesi vurgulanırken, ayrıca Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bu konuda çeşitli reformlar yapması da isteniyor.

Adanın güneyini mesken tutan Rus işadamlarına karşı olduğu apaçık olan bu şart Anastasiadis Hükümetinin ne kadar başını ağrıtır bilemem ancak, ABD Senatosunun olmasını istediği ikinci şart yenilir yutulur cinsten değil.

Rum kamuoyunu ayağa kaldıran, 'ABD bize şantaj' yapıyor dedirttiren bu ikinci şarta göre, Kıbrıs Cumhuriyeti, bundan böyle Rus askeri gemilerine adadaki limanlarında sunduğu yakıt ikmali ve bakım onarım gibi servisleri sağlamayacak.

Trump yönetiminin, Türkiye-Kıbrıs Cumhuriyeti arasında tırmanan krizde, bir yandan 'biz Kıbrıs Cumhuriyeti'nin MEB'ine saygılıyız, Türkiye tacizlerinden vazgeçsin' derken, bir yandan da ortaya koyduğu bu şartlarla Rusya-Kıbrıs ilişkilerini de germek istemektedir. Sadece ülkeler arası değil, Rum siyaseti de Ruslara yakın AKEL üzerinden tartışmalara gebedir demek de mümkündür.

Yine aynı Trump yönetimi, geçtiğimiz haftalarda basına sızdırılan o meşhur 2015 haritasında görüldüğü üzere, Türkiye'nin kıta sahanlığını şu an Fatih gemisinin içinde bulunduğu bölge de dahil olmak üzere, ki bunlar 1-4-5-6 ve 7.parsellerin bir kısmıdır, Türkiye'ye ait göstermektedir.

Son birkaç gündür Erdoğan-Çipras atışmasına neden olan Meis adasının kıta sahanlığı da söz konusu haritada Türkiye'ye ait olarak gösterilmiştir.

Amerika'nın bu 'tavşana kaç, tazıya tut' dediği geleneksel politikası belli ki son zamanlarda Doğu Akdeniz denklemi içerisinde uygulamaya konmuştur.

İşte bu noktada, Kıbrıs sorununun 'uluslararası sorun' olduğu iyice ortaya çıkmaktadır.

Normal şartlar altında bakacak olursanız, Türkiye'nin 1982 Montego Körfezi anlaşmasına imza koymaması sebebiyle, ki bu anlaşma ülkelerin deniz sınırları çizen anlaşmadır, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilan ettiği MEB sınırlarını kabul etmemesi gayet doğaldır. O anlaşmaya imza koymayan diğer bir ülke ise ABD'dir. Gerçi ABD, sonraki yıllarda anlaşmanın en azından bir kısmını kabul etmiştir ama Türkiye böyle bir adım atmamıştır.

Bu anlaşma bağlamında, Türkiye'nin gelip de Kıbrıs'ın MEB'i içinde sondaj faaliyetinde bulunması uluslararası yaptırım gerektiren bir durumken, geçtiğimiz hafta toplanan AB bile, bu konuda 'çekince' ortaya koymuştur.

Anastasiadis Hükümetini hayal kırıklığına sokan bu duruma, İngiltere AB Bakanı Sör Alan Duncan'ın geçen ay yaptığı "o deniz alanları, söz konusu anlaşmaya göre 'sorunlu' bölgelerdir ve kimsenin kazı yapmaması gereken bir alandır" şeklindeki açıklamasını da eklersek, kazın ayağının hiç de Rumların istediği gibi olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar.

Gelinen noktada, hem AB hem de ABD, Rumların dilinden konuşsa da, somut bir adım atmaktan kaçınmaktadır.

Türkiye, bunu bildiği için, Başkan Erdoğan'ın dün yaptığı gibi "AB tehditleri bizim için yok hükmündedir" şeklindeki açıklamalar havada uçuşmaktadır.

Son zamanlarda S-400 krizi ile iyice gerilen Türkiye-ABD ilişkilerine baktığımızda ise, bu yukarıda bahsettiğim silah ambargosu işine eklenen bu Rus şartlarının hiç olmaması mantığa uygun olurdu.

Zira düz baktığımızda, Türk tarafının pek hoşuna gitmeyecek olan bu ambargonun 'şak' diye kaldırılması gerekirdi.

Yine yukarıda bahsettiğim o meşhur 2015 haritasının tam da bu dönemde, sadece Rumları değil, Yunanlıları da çılgına çevirecek bir şekilde sızdırılması kelimenin tam anlamı ile 'manidardır' demek mümkündür.

Dolayısıyla, biz garip Kıbrıslıların, çevremizde dönen bu 'arapsaçı' trafiği çok daha iyi irdelemesinden ve adanın her iki tarafının çıkarlarını gözetecek şekilde kotarmasından başka hiçbir çare yoktur.

Bunun da şu anki en kolay yolu, adada bulunacak dünyanın kabul ettiği federal bir çözümdür.

Adada bulunacak olan çözümün, sadece Kıbrıslıların değil, Ege ve Akdeniz genelinde Türkiye ile Yunanistan'ın da sorunlarını çözeceği bir gerçektir.

Dahası, yine bulunacak olan çözümle birlikte Türkiye üzerinden taşınacak olan İsrail ve diğer ülkelerin gazı, yine Türkiye'nin başta İsrail olmak üzere, diğer komşularla olan sorunlarını bitirecek bir adım olduğunu söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum.

Bu bağlamda, gelinen aşama son derece kritiktir.

Rum Lider Anastasiadis'in "2019 ada için belirleyici yıl olacaktır" şeklindeki ifadeleri son derece doğrudur.

Bu noktada, adanın kuzeyinde sadece 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden süreç okumaya ve birtakım alengirli işler yapmaya çalışanların akıllarını başlarına almalarını salık vermekten başka çare göremiyorum.

Zira, böyle giderse, en nihayetinde ada etrafındaki düzen illa ki Uluslararası Finans Kapitalin istediği yönde çözülecek ve biz Kıbrıslı Türkler, rahmetli neneceğimin sık sık dile getirdiği gibi 'yalınayak, başı kabak' kalacağız…

Korkum budur…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.