Kötü enerji iyi enerjiye dönüşmeli!

Yayın Tarihi: 05/10/19 07:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Türkiye'nin Yavuz sondaj gemisini 7. parsele göndermesi, ada etrafında artarak çoğalan kötü enerjinin tavan yapmasına neden oldu.

Ancak bu hareket çok açık şekilde ortaya çıkardı ki, Kıbrıs sorunu artık iyice çözüme muhtaçtır hatta bu kötü enerjinin ortadan kalkması için şarttır da.

Bilindiği üzere Türkiye, 1982 Montego Körfezi (Deniz Hukuku) anlaşmasına imza koymamıştır. O günlerde imza koymayan 4 ülkeden birisiyken, bugün toplam sayı 19'dur.

Bu bağlamda, Türkiye, o zamanlar Ege kıta sahanlığı yüzünden karşı çıktığı bu anlaşmaya, bugün de Kıbrıs adası etrafında ortaya çıkan zenginlik nedeniyle kıta sahanlığı konusunu yeniden ve çok daha ciddi iddialarla gündeme getirmesine yol açmıştır.

Bu yüzden, bugün 7.parselde yaşanan anlaşmazlık Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında yaşanan bir sorundur.

Türkiye söz konusu parsel üzerinde diğer bazı parsellerde (1-4-5-6) olduğu gibi hak iddia etmekte ve buralarda yapacağı herhangi bir çalışma için 'kimseye sormak ya da hesap vermek zorunda değiliz' demektedir. Dahası, sürekli şekilde kendi kıta sahanlığı haritalarını 2014 yılında BM'den onaylattığını iddia etmekte ve her ne halse, BM'den buna itiraz gelmemektedir.

Bu noktada BM, Rumların itirazına ve tüm çağrılarına gereken cevabı vermemekte, aynen AB gibi cılız sesler çıkarmaktadır. Ancak kuşku yok ki Rumlar için en sarsıcı ifadeler İngiltere'den gelmiştir. Yaz başı bu kazı çalışmaları ile ilgili İngiltere'nin AB eski Bakanı Alan Duncan "Kıbrıs'ın söz konusu bölgeleri 'disputed waters' yani sorunlu sulardır ve kazı yapılması doğru değildir" diyerek Rumları buz kestirmiştir. Duncan açıklamalarına "Kıbrıs'ın MEB'ine saygı gösterilmelidir" de demiştir. Aynen dün adanın hem kuzey hem de güneyini ziyaret edip liderlerle görüşen İngiltere'nin AB İşlerinden Sorumlu Bakanı Christopher Pincher'in basına yaptığı açıklamalarda dediği gibi.

Bu bağlamda Fatih ve şimdilerde Yavuz'un sürdürdüğü faaliyet, Türkiye'nin kendi çıkarları için yaptığı bir faaliyettir.

KKTC'nin TPAO'ya verdiği lisanslar ile adanın doğusunda sürdürdüğü faaliyet başka, adanın batısındaki faaliyetleri başkadır.

Sabahtan akşama 1960 anlaşmalarından doğan haklarımız vasıtasıyla Rumların lisans verdiği parseller üzerinde hak iddia ederken, şimdi o anlaşmaların sonucunda kurulan cumhuriyetin sorun yaşadığı ülkenin yani Türkiye'nin yanında durup Rumlara 'haddinizi bilin' demek çelişkili ve bir o kadar da garabettir. Ayrıca Türkiye'nin yine sabah akşam 'KKTC'nin haklarını asla yedirmeyiz' deyip, 10. parseli kazan Amerikan Exxon-Katar ortaklığına ses çıkarmaması en basitinden samimiyetsizliktir.

Dolayısıyla Kıbrıs sorunundaki anomaliler artmakta ve bu işten en zararlı yine Kıbrıs halkları çıkmaktadır.

Yapılması gereken şey adada bütünlüklü çözüme ulaşıp bu zenginliği tüm bölge ülkelerinin çıkarına bir kazan kazan formülüne dönüştürmektir.

Zannımca en iyi yol, Rum eski Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis'in ortaya attığı formüldeki gibi bir moratoryum ilan etmek ve o moratoryum süresinde de sorunu her yönüyle çözmektir.

O sürede iki taraf da bu faaliyetlerini askıya alıp, ucu kapalı süreçle birlikte sonuç odaklı bir müzakereye motive olup bu işi kökünden halledebilirler.

Kıbrıs sorunu nihayetinde uluslararası bir sorundur ve çözümü de uluslararası platformlarda olacaktır.

Aksi takdirde çatışma kaçınılmazdır...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.