Çözümün lokomotifi...

Yayın Tarihi: 26/10/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

CTP, uzunca bir süredir, gerek kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratabilmek için gerekse de Kıbrıs sorununun çözümüne ulaşmak için iktidarda olmanın gerekliliğini öne sürmekte ve bunun için de 'Türkiye ile kavga etmeme' stratejisini ortaya koymaktadır.

Ama bu "Aman kavga etmeyelim" tarzı anlayış, son yıllarda iyice "Türkiye'nin dediklerinin dışına çıkmayalım, onun çizdiği siyaset çerçevesinde kalalım" anlayışına dönüşmüş durumdadır.

Özellikle Tufan Erhürman'ın başkan olmasının ardından, birçok kritik meselede ama özellikle de dış politika konusunda, Türkiye Dışişleri'nin çizdiği çerçeve içerisinde davranıldığı çok net olarak ortadadır.

Dörtlü hükümet döneminde yapılan 'gentleman's agreement' abesliği bağlamında, çözüm karşıtı ortaklar yeri göğü inletirken, CTP ve nispeten TDP'nin silik bir duruş sergilemesi bu çerçevenin net tezahürüdür.

Bu şekildeki etkisiz politika ve duruş, sadece CTP tabanı veya sempatizanları değil, partinin federal çözüm misyonunda üstlendiği tarihi görevi bilenler açısından da son derece rahatsız edici bir durumdur.

CTP, siyaset örgütleyip, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yaşanacak olan kritik müzakere sürecine doğru yelken açılan bu süreçte, aslında partinin kuruluş amacında var olan federal çözüm misyonu üzerinden hareket edeceğine, bunu yapmaktan imtina eder bir duruma getirilmiştir.

Bunun izlerini, 7 Ocak 2018 seçimleri manifestosuna yüzüncü sayfadan sonra giren federal çözüm istenci, ardından başbakan olan Erhürman'ın 15 aylık başbakanlığı boyunca federasyon kelimesini sadece sorulunca dile getirmesi ve yine aynı dönemde bırakın Kıbrıslı Rum siyasi partilerle ya da sivil toplum örgütleri ile temas etmeyi, güneye bile geçmeyen anlayışında görmek tüm çıplaklığı ile mümkündür.

Eklemek gerekirse, bu dönemde, bir grup milletvekilinin sürdürdüğü çalışma grubu dışında, partinin o eski lobi faaliyetlerini, güneydeki partilerle temaslarını ya da etkinliklerini görmek pek de mümkün olmamıştır.

Gerçek olan şey şu ki, Tufan Erhürman'ın genel sekreterliği ve genel başkanlığı döneminde, CTP'nin daha ortaya, daha 'evimizin önünü temizleyemiyoruz' gibi bir noktaya kaydırıldığını, bu satırların yazarı da dahil olmak üzere, bir çok federal çözüm taraftarı üzülerek izlemiştir.

Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken, eğer parti kendine bir aday çıkaracaksa, ki ben bunu mevcut Cumhurbaşkanı varken çözüm karşıtlarının değirmenine su taşıyan bir hareket olarak görürüm, bunun CTP'nin kuruluş ilkeleri arasında bulunan adanın yeniden birleşmesi ve AB'ye girilmesi gündemi üzerinden olması gerekir, üç ayaklı bir proje açıklayıp da, çözüm istencini onun içine gizleyerek değil.

Maalesef, CTP'nin eski ve yeni yöneticileri, son dönemde yaşanan olaylarda, Cumhurbaşkanının, son derece haksız bir şekilde kendisini eleştiren Türkiye yetkilileri karşısında dik durarak cevap vermesine, bırakın destek vermeyi, bilakis, Cumhurbaşkanını "Türkiye'ye laf söyleyen adam" ya da "Durduk yere ilişkileri geren kişi" olarak lanse edip yerden yere vurmayı maharet saymıştır.

Haliyle, Cumhurbaşkanına büyük destek veren Kıbrıs Türk halkının geniş kesimlerinin, CTP'nin, Cumhurbaşkanına karşı hala daha süren bu linç kampanyasına karşın silik, o eski savaşçı ruhundan eser kalmamış dönüştürülmüş haline tepki göstermesi kaçınılmazdı, nitekim öyle de oldu.

Ancak CTP, son zamanlarda kamuoyundan ve sosyal medya üzerinden gelen bu tepkilere, reaksiyoner bir tarza konsolide olarak cevap vermeye çalışıyor.

Gerek eski CTP başkanlarının, gerekse de partinin diğer bazı yetkililerinin, yine parti kimliği üzerinden sürdürdüğü içi siyasetle doldurulmamış bu savunma hamleleri, yapılan kimlik politikası, maalesef durumu daha da kötü bir hale sokmaktadır.

Çünkü hepimizin bildiği üzere, kimlik politikaları ancak egemenin dilini bozduğu sürece ilericidir, papağan gibi onların söylemlerini taklit ettiği sürece ise gerici olmaktan kurtulamamaktadır.

Son günlerde sağ cenahın, ortaya attığı "Akıncı, Rumlarla görüşmesin çünkü halkı temsil etmiyor" demesiyle, "Akıncı Türkiye'ye laf söylüyor, kimseyle anlaşmıyor, sorunu çözme kapasitesi yoktur" demek, tam da "Egemenin dilinin içinden konuşmaktır" ve gericidir.

Egemenin dilini bozma amacı dışında başka gayeler edinip, o dile alan açmayan bir söylemin Kıbrıslı Türk toplumuna zerre kadar faydası olmayacaktır, olamaz da.

Bu bağlamda, CTP'yi, Türkçe olarak karşılığı olmasa da, "sol duyuya" davet etmekten başka çare göremiyorum.

Unutmayın, insan hala daha umut beslediği bir şeyi eleştirir, ona kızar ve düzelmesini hayal eder.

Çünkü bu satırların yazarının CTP'nin hala daha çözümün en örgütlü ve en önemli lokomotifi olduğuna dair inancı vardır.

Yapılması gereken şey, federal çözüm saflarını sıklaştırmaktır, ayrıştırmak değil…

Bu noktada CTP'nin tarihi bir sorumluluğu ve de misyonu vardır...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.