Yetkiyi veren de alan da halktır...

Yayın Tarihi: 30/10/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

2015 seçimlerinde, bana göre CTP tarihinin en büyük stratejik hatalarından birisi olarak Cumhurbaşkanlığına aday gösterilen ve ilk turdan kaybeden meclis eski Başkanı Sibel Siber, geçen gün katıldığı bir programda oldukça 'enteresan' açıklamalar yapmış.

BRT'nin UBP-HP hükümeti ile birlikte baştan sona çözüme karşı değiştirilen yeni yayın politikasına uygun olarak türetilen programlardan birine konuk olan Siber'in açıklamalarını okurken, hem şaşırdım hem de gülümsedim.

Bana göre, özellikle son dönemde, kendisi gibi düşünen bir takım federasyoncu kalıbına saklanmış statükocularla birlikte, çözüm karşıtlarının değirmenine bilerek ya da bilmeyerek su taşıyan Sibel Siber, Cumhurbaşkanının 30 Nisan 2018'de "Guterres Belgesini stratejik belge olarak ilan edelim" diyerek, Rumları darmadağın ettiği tarihi açıklamaya takmış.

Kıbrıs Türk tarafını, Rumlar karşısında birden çok adım öne çıkaran ve sonrasında Genel Sekreterin raporlarında övgüyle söz edilen bu çağrı ile ilgili "Peki burada meclis nerede? Hayretler içinde izledim. Cumhurbaşkanı bunu meclise izah etmeliydi. Bunu anlatacak, sonra dönecek milletvekillerinden yetki alacaktı. Parlamentoda çoğunluk size yetki vermezse bunu yapamazsınız. Anayasaya göre Cumhurbaşkanı Parlamentoya karşı sorumludur" diyor.

Aynı söylemi kimler dillendiriyor?

Tabii ki Başbakan Ersin Tatar ve onun gibi düşünen çözüm karşıtları.

Ne diyorlar?

"Akıncı'nın görüşmecilik yetkisi yoktur…"

Yanılmıyorsam 3.5 yıl meclis başkanı olarak görev yapan Sayın Siber'in, Cumhurbaşkanına söz konusu görüşmecilik yetkisinin bizzat halk tarafından verildiğini ve bu bağlamda meclisin herhangi bir şekilde ona görev verme ya da alma yetkisi olmadığından haberi yok mudur?

Çünkü görüşmecilik yetkisi, Cumhurbaşkanlığı makamının gereği olarak halk oyu ile doğrudan seçildikten sonra sahip olunan yetkidir.

Ancak Sibel Hanım'ın söz konusu programdaki ifadelerine bakılırsa, 25 Kasım'daki Berlin görüşmesi öncesi bu 'yetki' meselesinin tartışılmasında ısrarcıdır.

Diyor ki "Berlin'deki üçlü görüşme konusunda hükümetten açıklamalar geliyor. Ancak bunun tartışılacağı yer meclistir. Anayasal yetkinizi neden kullanmıyorsunuz? Hükümet olarak karşıysanız Bakanlar Kurulu'nda olağanüstü toplantı kararı alıp Cumhurbaşkanını meclise davet edersiniz. Maalesef kötü bir süreç yaşıyoruz. Meclis iradesinin ortaya çıkması gerekiyor. Olağanüstü toplantıdan bağlayıcı bir karar çıkması gerekiyor. Gitsin görüşsün veya görüşmesin."

Bir kere, meclis, Cumhurbaşkanını toplantıya çağıramaz. O çağrı ancak Cumhurbaşkanı tarafından yapılabilir. Ama hadi Sibel Hanım'ı üzmeyelim, çağırdı diyelim.

Bağlayıcı karar almak ne demektir? Meclis, nasıl ve ne şekilde, halk tarafından yetkilendirilmiş Cumhurbaşkanı üzerinde bağlayıcı bir karar alacak?

Kendisi belki farkında değil ama bu düpedüz halkın iradesine 'darbe' yapmak demektir.

Bu kadarı da gerçekten fazla!

Bakınız, yine son dönemde, çözüm karşıtı cephenin, "Akıncı'yı görevden alalım, görüşmecilikten alalım" deyip, kendilerine "Anayasal" durumlar hatırlatılınca, hemen 2004 Annan Planı zamanındaki "Denktaş'ı görevden alın" çağrılarını örnek gösteriyorlar.

Hoş, doğrudur, 80 bin kişi meydanlarda çözüm diye haykırırken, referandum kararını bile imzalamadan uçağa binip Türkiye'ye miting yapmaya giden Denktaş'ın o görevi sürdürmesinin halk nezdinde hükmü yoktu ve bu da söz konusu çağrıları meşru zemine oturtuyordu.

Nitekim merhum, bu yetkisini kendi devretmiştir ve yerine zamanın Başbakanı Mehmet Ali Talat ile yardımcısı Serdar Denktaş görüşmeci olarak atanmıştır.

Eski Başbakan Ferdi Sabit Soyer, bu konuyla ilgili bir makalesinde konuyla ilgili şunları yazar:

"Annan Planı zemininde görüşmelerin yapılmasını ifade ederek halkoyu ile seçilen Sayın Talat, Başbakan olmuştu. Bu temeli benimsemeyen, ama halkın bu iradesine saygılı davranan Cumhurbaşkanı Sayın RR Denktaş, Bürgenstock'ta yapılan görüşmelere katılmadı. Ama Başbakan'a yetki delege etti. İşte bu temelde Başbakan olarak Sayın Talat görüşmeci oldu... Yani bunun için KKTC Meclis kararı alınmadı" diye yazar.

Ben sokakta 80 bin kişi göremiyorum.

Bilakis gördüğüm, dünya tarafından saygın görülen, pro-aktif politika güderek, Kıbrıs sorununu çözümün eşiğine getiren, her türlü saldırıya karşılık dik durarak, halkın geniş desteğini alan ve dahası, taraflı tarafsız tüm anketlerde birinciliği kimselere bırakmayan bir Cumhurbaşkanıdır.

E o zaman nerede bu yetkisizlik?

Dolayısıyla, Sibel Hanım da, çözümsüzlük cephesi de, bu noktada bile bile krize oynamaktan, seçilmiş Cumhurbaşkanının altını siyaseten boşaltmaktan ve Kıbrıs Türk halkını geleceği tamamen belirsiz bir halde bırakmaktan başka bir amaç gütmeyen tartışmalar içine girmektedirler.

Bunlara kısaca boş ve kısır tartışmalar diyoruz çünkü halkın verdiği yetki ancak halk tarafından geri alınabilir...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları