Bir yandan devlet, diğer yandan yurt kavgası…

Yayın Tarihi: 24/01/20 07:00
okuma süresi: 8 dak.

15 Akademisyen, uzman konuşmacı ve yüzün üzerinde katılımcı ile birlikte düzenlenen “Kıbrıslı Türkler Nereye Konferansı”nın sonuç bildirgesi dün yayımlandı.

Birçok kritik ve kesinliği su götürmez verinin bulunduğu açıklama, Kıbrıslı Türklerin geldiği durum açısından bir 'röntgen' vazifesi görebilir diye düşünüyorum.

Mesela bildirgede yapılan şu tespit, aslında yıllardır söylediğimiz gerçekler olmasına rağmen oldukça değerlidir: "Kıbrıslı Türkler, bir yanda Kıbrıs Cumhuriyeti Devletini tek başına yöneten Kıbrıslı Rum elitleri ve onların Kıbrıslı Türkleri siyasi eşit olarak kabul etmeyen, federal devlete gitmekte ayak sürüyen tavırları, diğer tarafta da Kıbrıs’ın kuzeyindeki coğrafya parçasını kendinin sayan ve kendinin yönettiğini düşünen Türkiye Cumhuriyeti arasında sıkışmış durumdadırlar."

Bu tam da benim sabah programlarımda sürekli bir şekilde dile getirdiğim "Kıbrıslı Türklerin uluslararası toplumdan kopuk kalması durumunun yanı sıra, Türkiye ile ilişkileri de sürdürülemez" tespitinin bir başka manadaki ifadesidir.

Çünkü Kıbrıslı Türkler, uluslararası toplumun dışında kalmaya devam ettiği sürece, bu topraklarda ne adaletten ne hukuktan ne de devletten söz edilmesi mümkün olmayacaktır. Bu garabet durum, bu izole hal, ne yaparsak yapalım, iç siyasetimizi zehirleyecek, bizi kendi irademizi elimize almaktan sürekli şekilde alıkoyacaktır.

Tam aynı şekilde, bu toprakları kendinin sayan ve kendinin yönettiğini düşünen Türkiye Cumhuriyeti (ve halkı) ile de ilişkilerimiz sürdürülemez haldedir. Ekonomik bağımlılık, siyasi istikrarsızlık, şükran edebiyatı ve daha birçok yanlış politika yüzünden gelinen nokta, iki toplum arasında nefret tohumlarının ekilmesinden başka hiçbir şeye yaramamıştır. Bunda, Kıbrıs Türk siyasetinin jurnalcilerinin büyük emeği vardır. İkide birde Türkiye'ye gidip kendine muhalif olanları "Bunlar Rumcudur, Türkiye'yi adadan atmak için uğraşırlar" diye şikâyet etmenin meyveleri bunlardır.

Öte yandan raporda, çok değerli tespitlerden bir tanesi de "Kıbrıs Türk toplumu 1974 sonrasında Türkiye’ye tam bağımlı bir toplum haline gelmiştir ve içine katılan nüfusla Türkiye’ye doğru götürülmeye çalışılmaktadır. Kıbrıslı Türklerin kimliği ve kurumsal varlığı tehdit altındadır. Değişen nüfus yapısı sonucunda ortaya paralel toplumların çıkması, Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesi açısından büyük bir sorun teşkil etmektedir" şeklinde olan kısmıdır.

Hafta başı AP'ye soru önergesi veren Niyazi Kızılyürek'in sordukları ile sonuç bildirgesinde yazan bu kesin hakikat, tepkilerini de beraberinde getirmiş.

İlk kez mi dile getirildi? Hayır.

Peki, neresi yanlış?

Ada ile uzaktan yakından alakası olmayan kişilerin vatandaş yapıldığı, 1974'ten beri sistematik olarak adaya nüfus taşındığı ve bu sayının yerli nüfusu geçtiği yalan mı?

Değil.

Niye kızıyorsunuz o zaman? Niye bu soruları soranları hain ilan ediyorsunuz?

Öte yandan bu soruları soran ve yanıt veren bir tek ben ya da Niyazi Hoca da değildir.

Mesela, dün T-24'te yayımlanan makalesinde, köşe yazarı Zeynel Lüle, Kızılyürek'in geçtiğimiz gün 'Kıbrıs bilgisi fakiri' Nevşin Mengü'nün programındaki açıklamalarına atıfta bulunarak şunları sormuş:

"Kızılyürek diyor ki "KKTC'ye Türkiye'den gelen vatandaşların sayıları arttı. Bu insanlar vatandaş yapıldı. Bu şekilde Kıbrıs Türklerinin siyasi iradesine ve ayrıca toplumun demografik yapısına müdahalede bulunuluyor."

Biz de Türkiye'ye gelen ve aynı şekilde ülkenin demografisini değiştiren ve hatta vatandaşlık verilenler için aynı şeyi söylemiyor muyuz? Kızılyürek'in söylediğinin neresi yanlış?"

Devamında da şunları yazıyor: "Kızılyürek'in sözlerinin neresi yanlış? Kıbrıs Türk toplumunun artık adada çok küçük bir azınlık olduğunun bilincine ne zaman varacağız ve bu durumdan kurtulmak isteyen ve bunu yüksek sesle dile getirenleri 'hain' ilan etmeyi ne zaman bırakacağız?"

Evet, aynen. Ne zaman bırakacaksınız?

Bir önemli nokta olarak makalesinde Zeynel Lüle "Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlarla devlet kavgası, Türkiye ve adaya yerleşen Türklerle yurt kavgası içindeler" de demektedir. Çok kritik bir tespittir ve durum tam da budur.

Bu noktada, tekrardan sonuç bildirgesine dönersek, "Türkiye ve Kıbrıslı Türkler" bölümünde şunların yazdığını görürüz: "Kıbrıslı Türkler, Türkiye’de yaşayan nüfustan farklı bir tarihsel ve siyasal ortamda yaşıyor ve farklı bir siyasi topluluk olarak farklı bir kimliğe sahiptirler. Kıbrıslı Türklerin ayrı kimliğini yadsıyan ya da değiştiren irredantist (yayılmacı, fetihçi) yaklaşımlara derhal son verilmelidir. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin yaşadığı Kıbrıs ülkesinde barışın sağlanması için çaba sarf etmelidir. Kıbrıs’ta kurulacak federal bir devlet, Kıbrıs’ın tüm toplumlarına fayda sağlayacağı gibi, Türkiye’nin de kısa ve uzun vadeli çıkarlarına hizmet edecektir."

Dolayısı ile Kıbrıslı Türklerin bitirilmesi, kayıp özne haline getirilmesi, tam da bildirgenin giriş bölümünde konulan tespite istinaden,  ne 'buralar bizim, biz yönetiriz' diyen zihniyete, ne de Kıbrıslı Türkleri siyasi eşit saymayan, ötekileştiren diğer zihniyete fayda sağlamayacaktır.

Çünkü Doğu Akdeniz'de şu an yaşananlar, Kıbrıs sorununun önemini bir o kadar daha artırmış ve nihayetinde uluslararası bir sorun hüviyetine iyice büründürmüştür.

Bu noktada, Kıbrıslı Türklerin bu denklem içindeki kritik önemi ortadadır ve bu önemin hak ettiği saygıyı göstermesinin yegane yolu bellidir.

Çare net olarak federasyondur.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.