Uluslararası sorun olmanın zararları...

Yayın Tarihi: 12/02/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

Cumhurbaşkanlığı seçimini ısrarla parlamento seçimleri tadına çevirmek isteyenler var.

İlk bakışta, hükümetin iki ortağının da bu seçimde aday olması, memleketin hiçbir şeyinin tamam olmaması, bu şekilde bir siyaset güdülmesini haklı gösterebilir.

Yol mu bozuk? Sorumlusu hükümet. 

Asgari ücreti mi beğenmediniz? Sorumlusu hükümet.

İmar planı mı geçmedi? Sorumlusu hükümet.

İç konularda, gündelik siyasi atışmalarla, iki tane de demeç çaktınız mı, oh ne ala!

İyi de tüm anketlerde ilk sırada çıkan, halkın en büyük sorunu olan Kıbrıs sorunu ne olacak? 

Bilmem, belki bir mucize olur da kendi kendi çözülür. Ona da mı dert? 

Ha bir de son zamanlarda başkanlık sistemi tartışma işi çıktı. Yani, irade yoksunu bir sistem içinde yaşarken, sorunun irade yoksunluğundan  değil de sistemin doğru çalışmadığı üzerinden yapılan bu tartışmanın bize herhangi pozitif bir getirisi olacağını hiç sanmıyorum. 

Hatta kırtasiye masrafı olması noktasını geçersek, ilahların, memleketin mevcut şartları altında bu model üzerinden çok daha kolay kontrol sağlayacağını düşünmek gayet olasıdır. 

Peki neden böyle? Neden Kıbrıs sorunu konuşulmuyor?

Bence bunun sebepleri vardır. 

Çünkü Kıbrıs sorunu gibi sadece bizi değil, başta Türkiye olmak üzere diğer aktörleri de ilgilendiren uluslararası bir konu hakkında konuşmak, siyaset üretmek eskisi kadar kolay değildir. Hele de Türkiye'nin dış konularda geldiği son noktalara bakınca, bu iyiden zor bir durumdur. 

Bugün buna istinaden samimi söylemler ortaya koymaya çalışanların bile nasıl tepki gördüğünü yaşamaktayız. Bu da benim söylediğim şeyin ne kadar doğru olduğunu ispatlamaktadır. 

Eskiden, misal, 2015 öncesi, garantiler tabu olduğu için, bu konu hakkında kimse konuşmaz, genel olarak mülkiyet, siyasi eşitlik ve diğer evladiyelik konular etrafında döner dururduk.

Ancak 2015 yılından sonra, özellikle de 2017'de Crans Montana'da, Türkiye'nin muhatapları karşısındaki en büyük kozunu yani güvenlik ve garantileri masaya yatırmış olmak, bu tabuyu kırmak, Kıbrıs sorununu bambaşka boyutlara taşımış bulunmaktadır.

Kıbrıs sorunu, Crans Montana ve arkasından devam eden süreçte, Doğu Akdeniz genelindeki uluslararası problemin iyice bir parçası olmuş, haliyle bu konularda konuşmak zorlaşmıştır.  

Bunun en büyük sebebi 'ilahlar ne der?' ya da eski bir Türk siyasi jargonu olan "iyi saatte olsunlar ne düşünür acaba?" şeklinde siyasetimizde yaygın olan anlayıştır. 

Maalesef bu sistem altında siyasi partiler arasında uzun yıllardır yaygınlaşan 'aynılaşma', benzer korkuları da beraberinde getirmiştir. 

"Gelen de aynı giden de aynı" şeklinde, kurunun yanında yaşın da yandığı o talihsiz kanının kaynağı maalesef budur. 

Şimdi geçtiğimiz yıl, Eylül ayında adaya bir ziyaret yapan ve gittiği Karpaz'da "güvenlik ve garantilerden taviz vermemiz söz konusu değildir. Garantilerin kalkmasını isteyenler gaflet ve hıyanet içindedir" diyen bir Türkiye Dışişleri Bakanı varken, sizin kalkıp da bu seçimlerde garantiler mevzusunu açmanız kolay değildir.

Hal böyle olunca, garantileri konuşacağınıza, memleketin yolunun olmayan bariyerini konuşur, zaten rakipleriniz de aday, onlara çakar, işin içinden çıkarsınız. 

Çünkü garantileri konuşsanız, "tartışırız" deseniz, ilahlar kızar. 

İlahların söylemine destek verseniz, rakibi olduğunuz kişilerle aynılaşma gelir, yine birileri kızar.

Sadece bu konular da değil...

Mesela doğalgaz işi, var mı bir öneri?

E canım bu konu da ilahların konusu, kolay mı konuşmak?

Orta Doğu genelinde meydana gelen gelişmeleri konuşmak isteyen var mı?

Canım ne girelim o konulara şimdi de başımıza iş alalım, iyisi mi biz yoldaki çukurları konuşalım.

Olmadı, bu alt-üst organizasyonunda eşyanın tabiatına aykırı olan 'düzeyli ilişki' meselesini konuşalım. Masal ama konuşalım, ne var yani?

Ama sakın görev süresinde, 'bizi istemediler, para göndermediler, hükümeti bozdurdurlar' filan demeyelim! 

Böyle bir cümle ağzımızdan çıkmamalı zira hükümet bozulduysa zaman aşımından ya da metal yorgunluğundan bozulmuştur canım, nereden çıkardınız şimdi?

Fenası, iç siyaset konuşup, "şunu şunu şunu yapacağız, bunu cumhurbaşkanlığında yapacağız" minvalinde cümleler kurup, sonra birileri size "yahu siz bu kadar zaman hükümet ettiniz, elinizden tutan mı vardı, neden düzeltmediniz bu ilişkileri, sorunları?" dediğinizde hemen gönül koyulur. 

Çünkü bu işin bir de ikinci turu vardır. Yeni model 'tehdit' bu. 

"İkinci turda oy vermeyiz ha…"

E vermeyin be canım, gidin memleketi bölmeyi isteyenlere, bizi bilinmez dehlizlere atmaya heves edenlere oy verin.

Siz vermek istediniz de tutan mı oldu sanki?

Mesela ben geçen gün yazdım, öyle ya da böyle federalist bir adaya oy vereceğim. 

Kendimce gerçekler üzerinden konuşuyorum, federalist olmanın gereği neyse onu yapacağım diyorum.

Bunda hala daha samimiyim ama gereken samimiyeti de görmek isterim. 

Dur bakalım.

Daha 60 günden fazla bir süre var…

O güne kadar köprülerin altından ne kadar su akacak, bunun debisi nedir, bakıp anlayacağız artık…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.