Korkular, kamuflajlar ve gizli ajandalar...

Yayın Tarihi: 10/03/20 07:00
okuma süresi: 8 dak.

Rum liderliğinin aldığı kapıları kapatma kararına ilk dakikadan itibaren ihtiyatlı baktım.

İhtiyatla birlikte, 3 Şubat günü Ledra Palace'da yapılan ve liderlerin de icabet ettiği ortak komitenin aldığı virüse karşı beraber mücadele kararına ters olduğu için eleştirel de yaklaştım.

Cumhurbaşkanı Akıncı haliyle alınan o karara tepki gösterdi, haklıydı. Ancak o haklı noktası, adanın kuzeyinde teşhis edilecek ilk Corona vakası ile birlikte 'haksız' noktaya kolayca çekilebilirdi.

Ayrıca bu kapı kapatma adımının esas sebebinin Corona değil de mülteci ve hükümetin atmaya çalıştığı tek taraflı Maraş adımına bir tepki olarak durduğu da çok açıktı.

Bu minvalde, geçen Cumartesi ve dün Lokmacı'da yapılan eylemlere romantik bakma ya da slogan atma üzerinden değil de, kritik bir analiz ekseninde bakmakta son derece fayda görmekteyim. Hele de olayı 'seçim üzerinden' okumak, bunu propagandaya alet etmek son derece sağlıksız olur.

Çünkü tüm olanları (ve verileri) bir araya koyduğumuzda ortaya çok taraflı, çok geniş bir resim çıkmaktadır.

Öyle ki, olaya Anastasiadis'in perspektifinden bakacak olursak, kendisinin egemen bağımsız bir devletin Cumhurbaşkanı olarak, ülkesini ve içindeki halkı Corona gibi insanlık tarihinin en korkutucu salgınlarından birinden korumak için tedbir almaya hakkı vardır.

Kimilerinin "basit bir griptir" diye dalga geçtiği, "aşısı var, yakında piyasaya sürerler parayı kazanırlar" diyen komplo teorisi sevdalılarının tersine, Corona çok ciddi bir tehdittir.

Dünyanın önde gelen salgın hastalık uzmanlarından Dr. Richard Hackett'in geçen gün İngiliz ITV'ye verdiği röportajında da dediği gibi, tedavisinin (aşısının) bulunmasına  daha 12-18 ay vardır ve virüs tarihin en hızlı yayılan salgınıdır. Bu mevzuya girmeyeceğim ama.

Öte yandan, Anastasiadis'in, Kuzey Kıbrıs gibi pek de denetim olmayan, sağlık sistemi yetersiz, sevk ve idare konusunda binlerce kez sınıfta kalmış, sınırları yol geçen hanı bir bölgeden gelmesi muhtemel bir salgından korkması da doğaldır.

Ancak Anastasiadis'in gizli ajandası yok, sadece halkını düşünüyor desek, olacak da, maalesef vardır. 

Devam edip, bir an için Corona'yı bırakalım ve Anastasiadis'in diğer korkusu olan mülteci akımına bakalım.

Hele, Türkiye basınında önüne haritayı koysanız Kıbrıs'ın yerini gösteremeyecek bazı Kıbrıs uzmanlarının "Maraş'ı açalım, içine de Suriyeli mültecileri yerleştirelim" şeklinde yaptığı yaygaradan sonra Rum liderin bu korkusunu doğal sayalım.

Ötesi, son iki haftadır, adanın güneyinde yükselmeye başlayan mülteci sayısını da göz önüne alalım.

Mültecileri 'salan' kimdir? Türkiye değil mi?

Peki, adanın kuzeyi etkin ve fiili olarak kimin kontrolündedir?

Türkiye'nin değil mi? Aynen.

Öyleyse siz Anastasiadis olsanız buna tepki olarak sınır kapılarının bir kısmını kapatır mıydınız? 

Ben olsam kapatırdım diye cevap vereyim ve devam edeyim.

1974'ten beri gözünüzün içine baka baka, en değerli bölgeniz (Maraş) yağmalanmış, terk edilmiş şekilde duruyor.

Şimdilerde ise bir de üstten çıkılır şekilde "Maraş zaten bizimdir" iddiaları arasında tek taraflı açılmaya çalışılıyor.

Fazlası, yukarıda belirttiğim üzere 'açılsın, mülteciler yerleştirilsin' naraları da atılıyor.

Anastasiadis olsanız ne yapardınız?

Tepki için nispeten tek yaptırımınız olan sınır kapılarını kapatır mıydınız?

Yine ben cevap vereyim, evet, bunu düşünebilirdim, belki de kapatırdım.

İyi, güzel, buraya kadar Rum liderle empati yaptım, hepsine okey dedim ve iş burada bitse, bir şekilde belki de susardım.

Ama esas meseleye gelince susmak mümkün olmuyor.

Coronası, mültecisi, Maraş'ı…

Bunları bir kenara bırakalım.

Siz Anastasiadis olarak, karşınızda sizi federal çözüme bu kadar zorlayan, bu kadar ileri adım atan, dünyanın takdirini kazanan bir Kıbrıslı Türk lider olsun, ne yapardınız?

Açıkça söyleyeyim: Ben olsam ondan kurtulmak isterdim. Niye başıma bela alayım ki?

Düşünün, Cumhurbaşkanı Akıncı göreve gelmeden Anastasiadis ne kadar da rahattı.

Tek sıkıntısı imzaladıktan sonra gaz krizini öne sürüp masadan kalktığı 11 Şubat belgesi oldu.

Çok rahattı, zira o zamanlar karşısında asla ve kata çözüm istemeyen, federasyon istemeyen bir Kıbrıslı Türk lider vardı.

Peki, şimdi öyle mi?

Bilakis, onu tam dört uluslararası konferansa sürükleyen, Crans Montana'da çözüm anlaşmasının dibini getiren, 45 yıldır kapalı duran Derinya kapısını açtıran, elektriği bağlattıran, GSM'i birleştiren, mayınları temizlettiren bir Kıbrıslı Türk lider vardır.

Dolayısı ile Anastasiadis, açık ve net olarak yukarıda yazdığım şekliyle kendi ülkesi ve içindeki halkını koruyacak tedbirleri alma hakkına elbette sahiptir.

Ancak o bu tedbirleri, onu çözüme zorlayan, son 5 yılda pro-aktif siyasetin kitabını yazan, dünyanın takdirini kazanan hemşehrisi Akıncı'yı da zor durumda bırakarak, muhtemelen seçimlerde kaybetmesi umudu ile birlikte de almaktadır.

Sorun ve sıkıntı buradadır.

Haliyle, dediğim gibi, bu kapıların kapatılması işi ile birlikte Anastasiadis, adanın kuzeyindeki çözüm karşıtı cepheye iyi bir koz vermiştir.

Ama sıkıntı yoktur, zira kapılar ilk kapatıldığı hafta Lokmacı'da yapılan en anlamlı eylemde kendi halkı, kendi oyununu bozmuştur.

O gün orada Rum eylemcilerin söylediği "Eskiden sizin yasaklarınıza karşı yürürdük, şimdi kendi yasaklarımıza karşı yürüyoruz" sözü bir kırılma anıdır.

Anastasiadis ve diğer tüm çözüm karşıtları, işte o kırılmanın açmakta olduğu derin fay hattının içine düşmeye mahkumdurlar.

Federalist düşüncenin diyalektiği tam da buna işaret etmektedir…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları